Türkiye’nin basın özgürlüğündeki karnesi kötü..

0

3 Mayıs, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1993 yılında aldığı bir karar ile tüm dünyada Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak kutlanmasına karar verilen bir tarih.

Bugünün kutlanmasındaki amaç; basının demokrasiyi korumaktaki rolünü vurgulamak, etik gazeteciliği ön plana çıkarmak ve dünyada basının aşırı sansür edildiği ülkelere bir mesaj göndermek. Bunun yanında gün boyu çeşitli organizasyonlar ile görevini yaparken öldürülen gazetecileri anmak ve yetkililere sorumluluklarını hatırlatmak.

2019 yılının ana organizasyonu ise UNESCO, Afrika Birliği Komisyonu ve Etiyopya işbirliği ile 1 – 3 Mayıs günleri arasında Addis Ababa şehrinde gerçekleştiriliyor. Üç gün süren konferanslarda dünyada basın özgürlüğünün genel vaziyeti ve ülkelerin özel durumları konuşuluyor.

Bu yılki organizasyon için seçilen tema özellikle seçimler ve manipülasyona vurgu yapıyor: “Dezenformasyon çağında demokrasi, gazetecilik ve seçimler için medya.” Dünya genelinde basın özgürlüğü önündeki engellerin ve sorunların tartışıldığı günde gözler bir kez daha Türkiye’nin her yıl kötüleşen karnesinde.

Son birkaç yıldır bazı endekslerde ‘özgür olmayan’ kategoride yer alan Türkiye, kısa süre öncesine kadar ‘kısmen özgür’ ülkeler arasındaydı. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne (RSF) göre şu an 180 ülke arasında 157. sırada bulunan Türkiye 2018’deki durumunu ve sıralamasını aynen devam ettiriyor. 2017’deki değerlendirmeye göre 2018’de 4 basamak gerilemiş olan Türkiye aynı zamanda dünyada en fazla gazetecinin hapiste olduğu ülke olarak kayda geçiyor.

Her ne kadar hapiste olan gazetecilerin sayısı farklı kuruluşlarca farklı kriterlere göre değerlendirilse de tüm sonuçlar Türkiye’yi açık ara en kalabalık basın hapishanesi yapıyor. Şubat, Mart ve Nisan aylarında yayınlanan 2019 raporları ışığında Uluslararası Basın Enstitüsü’ne (IPI) göre 162, Türkiye Gazeteciler Sendikası’na (TGS) göre 142, Çağdaş Gazeteciler Derneği’ne (ÇGD) göre 139 ve Bağımsız Gazetecilik Platformu P24’e göre ise en az 146 basın çalışanı cezaevinde.

Bu gazetecilerin çoğunluğu üç temel suçlama ile hapis yatıyor: Darbe, terör örgütü üyeliği ve terör propogandası.

Medyanın yüzde 95’i hükümet etkisi altında

Uluslararası Basın Enstitüsü’nün hazırladığı rapora göre 15 Temmuz 2016’dan beri kapatılan medya kuruluşu ve basımevi sayısı 170’e ulaşırken, Türkiye hükümeti medyanın yaklaşık yüzde 95’ini etkisi altına aldı.

Hükümet yetkilileri hapiste olanların gazeteci olmadığını, olanların da gazetecilikten ötürü hapiste olmadığının her fırsatta altını çiziyor. Ne var ki, iddianamesi yazılmamış çok sayıda kişi hangi suçların hangi gerekçelerle istinat edildiğini bilmeden aylar ve hatta yıllarca hapiste yargılanmayı bekleyebiliyor.

İdddianameler açıklandığında ise dava dosyalarında köşe yazıları, yayınlanan haberler, atılan tweetler, yapılan röportajlar, hakkında suçlama olan bir başkası ile telefon görüşmesi veya ‘üye olmadan terör örgütüne yardım’ gibi suç istinatları olduğu ortaya çıkıyor.

Bunun en son örneği Cumhuriyet Gazetesi çalışanlarının “üye olmamakla birlikte terör örgütüne yardım” suçlamasıyla yargılandığı ve 14 çalışanının 7 yıl 6 aya varan hapis cezalarına çarptırıldığı duruşma olmuş, 8 isim tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Geçtiğimiz hafta hapis cezaları onanan 7 gazeteci yeniden cezaevine girdi. Aralarında karikatürist Musa Kart ve köşe yazarı Kadri Gürsel’İn de bulunduğu 8 isim şimdi tekrar hepiste. Bu tip kararlar Türkiye’de ve uluslararası düzeyde tepki çekmeye devam ediyor.

Bununla birlikte geçtiğimiz birkaç yıl süresince Almanya, Fransa, Hollanda gibi ülkelerden gelen yabancı gazetecilerin gözaltına alınması, tutuklanması da yurtdışında dikkatleri Türkiye’ye çekiyor ve uluslararası kamuoyunun tepkisini topluyor.

RSF endeksinde son 12 yılda toplam 56 basamak düşüş yaşayan Türkiye, ABD merkezli düşünce kuruluşu Freedom House’un 2019 raporuna göre de bir kez daha geriledi ve puanı 31’e düştü. ‘Basının özgür olmadığı ülkeler’ arasında yer almaya devam eden Türkiye’de “adil ve şeffaf seçimler için gerekli ortamın oluşmasının iyice zorlaştığı kaydedildi.

Geçtiğimiz üç yıl içerisinde yaşanan olağanüstü hal, medya sahipliğindeki değişimler ve yapılan RTÜK ve internet düzenlemeleri Türkiye’nin imajını daha da bozan faktörler durumunda.

Avrupa genelinde basın özgürlüğü geriliyor

Avrupa kıtasında da durum eskisi kadar iyi gitmiyor. Özellikle gazetecilerin güvenliğine ilişkin endişeler artmış durumda. Yolsuzluk araştırmaları yapan gazeteciler hayatını kaybedebiliyor.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne göre AB ve Balkanlar basın özgürlüğü ve güvenliği endekslerinde yüzde 1,7 ile en yüksek ikinci gerilemeyi yaşayan bölgeler. Son olarak Kuzey İrlandalı gazeteci Lyra McKee’nin protestoları haber yaparken nereden geldiği belirlenemeyen bir silahın ateşlenmesi sonucu vurularak öldürülmesi büyük tepkilere neden oldu. Bunun yanı sıra Malta, Slovakya, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ’da gazetecilere fiziksel ve sözlü saldırılarda ciddi artışlar yaşandı.

Daha önce de Maltalı gazeteci Daphne Caruana Galizia bombalı saldırı ile hayatını kaybetmiş, bunun sonucu ülkedeki gazetecilerin maruz kaldığı yargı usulsüzlükleri ve tehditlerin ortaya çıkmasıyla Malta endekste 18 sıra birden gerileyerek 65’inciliğe düşmüştü.

Benzer şekilde Slovakya’da da yolsuzlukları araştıran gazeteci Jan Kuciak suikaste uğramış ve bu nedenle ülke endekslerde 10 sıra birden gerileyerek 27’nciliğe inmişti. Çek Cumhuriyeti ve Sırbistan da 11 ve 10 basamak gerileyerek Avrupa’daki genel düşüşe katkı yapan ülkeler oldu.

MOM Türkiye

40 büyük medya organı ticari şirketlerin elinde

Medya sahipliği izleme raporuna göre, Türkiye’deki basın-yayın organlarının çoğu medya haricinde faaliyet gösteren ticari şirketler bünyesinde bulunuyor ve bu kuruluşlar belli şirketlerin elinde yoğunlaşıyor. Türkiye’de son 10 yılda yaşanan el değiştirmeler, dijital medyanın yükselişi, yeni kurulan online haber platformları medya sektöründeki dengeleri ve görünümü değiştirdi.

Peki Türkiye’de medyayı kim kontrol ediyor? Medya aktörleri kimler? Türkiye’deki dijital medyanın son durumu nedir? Televizyon hala ana haber kaynağı olmaya devam ederken, son yıllarda yaşanan siyasi ve toplumsal gelişmeler internet haberciliğine ilgiyi artırdı. Öte yandan Mart 2018’de TBMM’den geçen, yurt içinde ve yurt dışında Türkçe yayın yapan medya platformlarını RTÜK denetimine bağlayan yasa da ‘medyadaki sansür mekanizmasının güçlendiği’ yorumlarını beraberinde getirdi. Bu bağlamda, Türkiye’de basın özgürlüğüne katkı sunmak amacıyla yola çıkan +90 Youtube kanalı, Independent Turkish gibi uluslararası medya kuruluşlarının Türkçe servisleri yayın hayatlarına başladı.

Bianet ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün birlikte hazırladığı Medya Sahipliği İzleme Projesi (MOM) tarafından yayınlanan araştırmaya göre, Mayıs 2019 itibarıyla, Türkiye’de medya sektöründe toplam 2 bin 474 gazete, 3650 dergi, 899 radyo istasyonu ve 108 televizyon kanalı yayın yapıyor. Ülkenin en büyük 40 medya kuruluşu, medya haricinde sanayi ve ticaret alanlarında faaliyet gösteren şirketler tarafından kontrol ediliyor.

CNN Türk, Kanal D, Milliyet, Hürriyet gibi kanal ve gazetelerin içinde bulunduğu en büyük medya kuruluşları, Doğan, Doğuş, Demirören, Ciner, Albayrak gibi şirketlere ait. Doğan Medya Grubunun alımıyla büyüyen Demirören Grubu, Doğuş, Ciner, Albayrak, Kalyon, İhlas grupları ve Ethem Sancak’a ait şirketler; inşaat, enerji, maden, turizm, telekomünikasyon, bankacılık ve finans alanında da faaliyet gösteriyor.

Bu şirketlerin, medya dışı işlerinde kamu ihalelerine de girmesi ve devletle ticari ilişkileri olması, kontrol ettikleri medya organlarının bağımsızlığı ve özgürlüğü noktasında eleştirilere neden oluyor.

Türkiye’de, Mayıs 2019 itibarıyla, televizyon izlenme oranı yüzde 77. İzlenen kanalların 165’i yerel, 19’u ulusal ve 13’ü devlet kontrolündeki kanal ve yayıncı kuruluşlar. MOM raporuna göre Türkiye’deki televizyon seyircisinin yüzde 45’i hükümete yakın sermaye sahiplerinin televizyon kanallarını seyrederken, bu oran yazılı basın okurlarında yüzde 52 ve online haber sitelerinin takipçileri arasında yüzde 73’e yükseliyor.

Demirören, en büyük medya grubu

Türkiye’de medyanın yüzde 10’unu oluşturan Doğan Medya’nın Demirören’e satışı medyadaki dengeleri değiştirdi. Bünyesinde Milliyet ve Vatan gibi gazeteleri de bulunduran Demirören Grubunun Türkiye’deki medya payı yapılan bu satışın ardından yüzde 16’ya yükseldi ve ülkenin en büyük medya kuruluşu haline geldi.

Demirören grubu bünyesinde bulunan kanal ve gazeteler şöyle; CNN Türk, Kanal D, Hürriyet, Milliyet, Posta, Vatan ve Fanatik.

Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT), Türkiye’nin kamu yayıncılığını yapmakla görevlendirilen, 1972 anayasa değişiklikleriyle “tarafsız” olarak tanımlanmış ve 55 yıldır devlet adına yayın yapan tek yayın kuruluşu. TRT bünyesinde 13 televizyon kanalı, 13 radyo istasyonu, iki online haber sitesi ve üç dergi yayın yapıyor.

TRT’nin, özel televizyonların medya sektörüne katılmasıyla, 1990 yılına kadar devam eden televizyon yayınları üzerindeki tekeli ortadan kalktı. TRT, özerkliği ve tarafsızlığı Anayasa ile hükme bağlanmış bir şekilde kamu hizmeti yayıncısı olarak yayınlarına devam ediyor.

TRT’nin tarafsızlığı konusu özellikle seçim dönemlerinde yeniden gündeme gelmekte. RTÜK üyesi İsmet Demirdöğen’in siyasi haber raporuna göre 31 Mart 2019 yerel seçimleri öncesi TRT, 16-20 Mart arası AK Parti ve MHP’ye toplam 27 saat 3 dakika lehte, CHP ve İYİ Parti’ye ise toplam 3 saat 29 dakika lehte, 1 saat 21 dakika aleyhte yer verdi. Bu süre içinde HDP’ye sıfır saniye lehte, 15 saat, 53 dakika ise aleyhte yer verildi.

Öte yandan 24 Haziran 2018 erken seçimlerle ilgili siyasi parti ve adayların propagandaları için ayrılan sürelerin eşitsizliği ve ayrımcılık konusu medyada tartışıldı. RTÜK üyelerinden İlhan Taşçı ve İsmet Demirdöğen, TRT’nin tarafsız kamu yayıncısı ilkesini ihlal ettiğini ve konuyla ilgili yargı yoluna başvuracaklarını bildirdi. Benzer tepki, cumhurbaşkanı adayları Muharrem İnce, Selahattin Demirtaş, Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu tarafından da geldi ve TRT ‘taraflı’ olduğu yönünde eleştirildi.

Dijital medya

Türkiye’de DW, BBC, France 24 ve VOA’nın ortaklığında kurulan +90 Youtube kanalı ve Independent Turkish gibi uluslararası medya kuruluşlarının Türkçe servisleri 2019 itibarıyla dijital yayınlarına başladı.

MOM dijital medya araştırmalarına göre, Mayıs 2019 itibarıyla, Türkiye halkının yüzde 67’si bilgisayar, yüzde 72’si mobil telefon aracılığıyla haberleri takip ediyor. Ülkenin nüfusuna oranla yüzde 63’lük aktif sosyal medya kullanıcısı var.

We are Social tarafından 2019’da yapılan “İnternet ve Sosyal Medya Kullanıcı İstatistikleri” isimli araştırmaya göre, Türkiye’de kullanıcıların yüzde 84’ü her gün internete giriyor ve herhangi bir cihaz üzerinden ortalama 7 saat bağlanıyor. Toplumun yüzde 12’si haftada en az bir kez çevrimiçi oluyor.

Washington merkezli bağımsız sivil toplum örgütü Freedom House (Özgürlük Evi), 2016’da ilan edilen OHAL ile medya üzerindeki kontrolün arttığını belirterek ilk kez Türkiye medyasını ‘bağımsız olmayan’ (not free) kategorisinde açıkladı. Reuters Enstitüsü’nün 2018 Dijital Haberler Raporu’na göre; Türkiye’de Periscope ve YouTube aracılığıyla haber izleme oranları geçmiş yıllara göre hızlı şekilde arttı. Türkiye’de haber alma platformu olarak YouTube’un kullanımı 9 kat, Twitter’ın kullanımı ise 10 kat yükseldi.

Reuters Enstitüsü’nün raporuna göre, halk arasında Sabah, A Haber ve TRT gibi yayıncılara güvenin azaldığı, daha eleştirel konumda bulunan FOX, Cumhuriyet ve Sözcü gibi yayın platformlarına güven arttı. Türkiye’de dijital platformların haber kaynağı olarak kullanımının arttığı belirtilen raporda, sosyal medya platformu Facebook’un da bu anlamda yüksek oranda tercih edildiği yer alıyor.

Dijital Haberler Raporunda ayrıca, Türkiye’de WhatsApp uygulamasının yüzde 30 oranında arttığı ve bu uygulamanın haber alma amaçlı kullanıldığı yer alıyor. Raporda, baskıcı ülkelerde WhatsApp gibi mesajlaşma uygulamaların kullanımının gittikçe yaygınlaştığı yer alırken, listenin başlarında yer alan ülkelerden biri de Türkiye.

RTÜK denetimi

Adnan Oktar’ın A9 kanalının kapatılması için RTÜK’ü göreve davet eden Diyanet İşleri Bakanlığı ile başlayan süreç, TBMM’de 2 Şubat 2018 tarihli bir torba yasa kapsamında dijital yayın platformlarını ilgilendiren bir tasarı ile sonuçlandı. Bunun hemen ardındansa, internet üzerinde yapılan yayınları RTÜK denetimine bağlayan söz konusu torba yasa meclisten geçti.

Bu yasa, Netflix, Euronews Türkçe, BBC Türkçe, BluTV, Youtube, Medyascope, Webiztv gibi Türkçe yayın yapan tüm basın ve yayın kurumlarını ilgilendiriyor. Konuyla ilgili siber haklar alanında uzman hukukçu ve akademisyen Yaman Akdeniz, RTÜK torba yasasını, Haziran 2018’de Euronews’e değerlendirdi.

“Yasa maddesi İnternet üzerinden radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerini, bir başka deyişle görsel ve işitsel olan yayınları kapsıyor. Kapsamakla birlikte bu tip yayınlarla ilgili olarak RTÜK yetkilendirilmiş. Aslında bu yetkilendirme ve yeni kanun maddesinden önce de görsel ve işitsel içerikler 5651 sayılı Kanun kapsamında denetleniyordu ve çok sayıda içeriğe de Türkiye’den erişim engelli. RTÜK yetkilendirmesi ile lisans zorunluluğu da getirildiği için tüm radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetleri kağıt üstünde bu Kanun maddesi kapsamında gözüküyor. Fakat, RTÜK kimler için lisans alma zorunluluğu getirecek belli değil, veya lisans almak istese dahi lisans vermeyeceği kuruluşlar olabilir.”

Bunun yanı sıra uzman Akdeniz, lisans talepleri reddedilen veya hiç lisans başvurusunda bulunmayan internet sitelerinin durumuna ilişkinse şu açıklamayı yaptı; “Lisans talepleri reddedilenler veya hiç lisans başvurusunda bulunmayan ve bu tip yayın yapanların sitelerine RTÜK’ün talebi ile sulh ceza hakimlikleri tarafından erişim engellenecek. Erişim engelleme kararlarına yine kapı komşusu sulh ceza hakimliklerine itiraz edilecek. Reddedilen itirazlarla ilgili Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılacak. Ayrıca, lisans talepleri reddedilenler RTÜK’ün ret kararı ile ilgili olarak idari yargı yoluna gidebilir. Bu süreçte bu haber kaynakları yıllarca Türkiye’den erişime engelli kalabilir.”

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Basın Özgürlüğü Temsilcisi Harlem Désir, 27 Şubat 2018’de, hukukçu Yaman Akdeniz’in hazırladığı raporu referans göstererek o dönemde henüz tasarı aşamasında olan torba yasanın dijital medya organlarını tehdit ettiğini ve Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası antlaşmalara uygun olmadığını bildirdi.

Yaman Akdeniz, AGİT için hazırladığı raporda internet yayınlarını RTÜK’ün denetimine bağlayan yasayı ayrıntılarıyla incelemiş ve bunun Türkiye’deki basın özgürlüğünün önünde çok ciddi bir sorun yaratacağını açıklamıştı.

Akdeniz, yasanın meclis onayından geçmesinin ardındansa şu ifadeleri ekledi: “Türkiye’de İnternet zaten çok ciddi baskı altında, Wikipedia dahil 175 binden fazla alan adı, 150 bine yakın da URL’nin binlerce sulh ceza hakimliği kararı ile erişime engellendiği bir dönemde bu yeni madde ve RTÜK yetkilendirmesi karşımıza çıktı. Dolayısıyla, bu yeni düzenleme ile sadece sansür ve baskının artması söz konusu olacak. Bu girişimi başka türlü yorumlamak mümkün değil. ”

Yaman Akdeniz, English PEN için İnsan Hakları uzmanı Kerem Altıparmak ile hazırladığı “Türkiye’de Can Çekişen İfade Özgürlüğü: OHAL’de Yazarlar, Yayıncılar ve Akademisyenlerle İlgili Hak İhlalleri” adlı raporda; televizyon, radyo ve süreli yayınların bulunduğu 140 basın-yayın kuruluşu ve 30 yayın evinin kapatıldığı, 520 gazetecinin de yargılandığını belirtti.

Akdeniz ayrıca, bilgiye erişimin engellenmesini ve yeni RTÜK torba yasasının içinde bulunduğu ‘susturma politikaları’ndan bahsediyor. Akdeniz tüm bunların toplumsal boyutuna dair şu ifadeleri de ekliyor: “Susturma politikaları OHAL döneminde geniş kitleleri etkilemeye başladı ve domino etkisi yaratmaya başladı. Muhalif kesimler git gide artan bu baskılar karşısında susmaya başladı. Bu açık ve net bir şekilde sosyal medya platformları üzerinde de görülmeye başladı. Raporda da biz baskının sadece basın ve medya kuruluşları ile gazeteciler üzerinde olmadığını aynı zamanda yazarlar, yayın evleri ve akademisyenlerin de çok ciddi baskı altında olduğunu ve baskı ve susturucu politikalarının boyutunu göstermeye çalıştık. Ortaya çıkan da çok vahim bir tablo. Söz konusu ifade ve basın özgürlüğü olduğunda, Türkiye’de can çekişen bir tablo karşımıza çıkıyor.”

Kaynak: Euronews

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz