Bahçeli: Arkası sağlammış, sırtı kaviymiş, imtiyazlıymış, onun damadı bunun akrabasıymış diyerek hiçbir suçlunun adalete kıymasına izin veremeyiz

0

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Meclis Grup toplantısında konuştu. FETÖ ile mücadelenin hukuk yoluyla yapılması gerektiğini vurgulayan Bahçeli, şunları söyledi:

“Rahmetle hatırladığımız büyük Hakanımız Fatih Sultan Mehmet’i, bir Rum Mimarla devrin Kadısı Huzur Bey’in karşısına aynı haklarla ve eşit şartlarla çıkaran bir sistemi övmeyelim ve hayranlık duymayalım da ne yapalım?

Yargılanan bir cihan Padişahının suçlu bulunmasına ses çıkarmamasını ve kısasa kısas bağlamında verilen hükme razı gelmesini iftiharla anmayacağız da neyi konuşacağız?

Adaleti diri tutmalıyız. Milletimizin hakkına hukukuna saygı duymalıyız. Hatırlıymış, arkası sağlammış, sırtı kaviymiş, imtiyazlıymış, onun damadı, bunun akrabasıymış diyerek hiçbir suçlunun, hiçbir failin adalete kıymasına izin veremeyiz, vermemeliyiz.

Yok hastaymış, yok adresi belliymiş bahaneleriyle tutuklanıp serbest bırakılanlar millet vicdanını sızlatmaktadır. Hukuk karşısında herkes eşittir, hukuk herkese lazımdır. Türkiye ihanetle, terör örgütleriyle, 15 Temmuz işgal teşebbüsüyle hesaplaşıp yüzleşecekse bunu kesinlikle hukuk yoluyla yapacak ve bu konuda ayrıcalıklı hiç kimse olamayacaktır.

Halen Türk devletinin önemli ve karar verici mevkilerinde FETÖ’cü varsa ve bunlar sürmekte olan davaları sulandırıp savsaklıyorsa vebal herkesin üzerindedir. Günaha göz yummak günahtır. Yanlışa sessiz durmak ayıptır, milletimize de saygısızlıktır. Bir devletin yıkımını sırf ülke kaybıyla ifadeye imkan yoktur.

Eğer bir devlet, birliğini vücuda getiren adalet ve ahlaki unsurların mahiyet ve muhtevalarını kaybetmişse, sosyal ve ekonomik gerçeklere intibaktan mahrumsa, kıtları içine alan bir ülkeye sahip olsa da yıkım ve dağılma devresine girmiş demektir.

Samimiyetle soruyorum, uzun asırlar uyuyakalan bir devin uyanıp düşünmeye başlaması ne zaman olacaktır? Her tarafımıza bağlanmış zincirleri niye kıramıyoruz, prangaları neden sökemiyoruz? 15 Temmuz yıllardır üzerimize geçirilen esrar perdesini kaldırarak, irili ufaklı binlerce musibetin kımıldadığı bir muhitin görülmesine de yaramıştır.

Uçuruma yuvarlanması için her komplo ve tertibin yapıldığı Türkiye Cumhuriyeti’nin toparlanıp ayağa kalkması için her imkan, her kaynak vardır. Kardeşlikse aranan, milli birlikse beklenen, dayanışma ve kucaklaşmaysa istenen, destekse dilenen işte buna hizmet edip yanında duracak milliyetçi irade burada, bu salondadır.

Türkiye Cumhuriyeti bir millet eseridir. Ve de bu muazzam eser asla esir edilemeyecektir. Keçecizade Fuat Paşa’nın söylediği, bütün felaketlerimizin kaynanası olan cehalet sökülüp atılmalı, ihanet ezilip geçilmeli, sefalet ve gerilik yenilip aşılmalı, Türkiye 7 Ağustos Yenikapı ruhu eşliğinde istikbale istiklal namusuyla, el ele, omuz omuza yürümelidir.”

Yaşanan depremlere de değinen Bahçeli, “Türkiye’nin deprem kuşağında olduğu bilinen bir gerçektir. Bu itibarla daha büyük depremlere karşı hazırlıklı olmak, binaları yeni baştan gözden geçirmek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek önemli ve özellikle üzerinde durulması gereken bir husustur. Depreme dayanıklı konutların yapımına özen gösterilmeli ve hız verilmelidir. Yaşanan depremden dolayı vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyor, Allah’tan tüm kaza, bela ve afetlerden milletimizi korumasını diliyorum.” dedi.

KATAR KRİZİ

Katar’ın gündemde olduğunu hatırlatan Bahçeli, şöyle devam etti: Türkiye doğru bir hamleyle, Körfez’de yükselen tansiyonun diyalogla çözüme kavuşturulmasını istemiş, bu konuda yoğun bir diplomasi faaliyeti yürütmüştür. Bölgede her an sıcak bir çatışmaya dönme ihtimali taşıyan gerilim ateşinin konuşarak, uzlaşarak, kardeşlikte buluşarak söndürülmesi konusunda ülkemiz azami emek sarfetmiştir.

Bir yanda Körfez İşbirliği Konseyi’nin devreye girip derinleşen ihtilafa merhem olmaya çalışması; diğer yanda ise İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve Başkanı olan Türkiye’nin sürece müdahil olarak şiddetlenen kutuplaşmayı hafifletme çabası elbette son derece yerinde ve kayda değerdir. Katarla tarihsel bağlarımız vardır. Bir zamanlar ecdadımızın atadığı kaymakamlar bu ülkeyi yönetmişlerdir. İki ülke arasında siyasi, ticari, ekonomik ilişkiler bilinmektedir ve bunun korunmasıyla ilgili hassasiyet gösterilmesi de doğal ve normaldir.

Normal olmayan Katar konusunun kimi zaman abartılması kimi zaman da istismar edilmesidir. Katarla imzalanan anlaşmaların TBMM’de 8 Haziran günü rutin onayı, görülen odur ki, birden bire bazı çevreleri rahatsız etmiştir. Katar’da kurulacak Türk üssünün körfez ülkelerinin güvenlik ve istikrarına destek vermekten başka bir hedefi yok iken, durduk yere bir kaşık suda fırtınalar koparanları anlamak şüphesiz mümkün değildir.

Dünya Doha’dadır. Yedi düvel komşu coğrafyalara demir atmıştır. Peki Türkiye, üstelik eski hakimiyet havzalarında niye olmayacaktır? Neyimiz eksik, neremiz yetersizdir? Özellikle ana muhalefet partisi CHP’deki var olan kompleks, aşağılık duygusu, her şeye kulp takma kurnazlığı nasıl ve ne şekilde izah edilecektir? Ne yapsaydık, ülke olarak bölgesel ve küresel gelişmelerin akıntısına hiçbir irade göstermeden kendimizi teslim mi etseydik?

Türkiye’nin Musul’da kurduğu Başika Kampı için aynı masalı dillendirdiler. Fırat Kalkanı Harekatı başlayınca da benzer itirazları seslendirdiler. Türkiye’nin sınır ötesi askeri veya siyasi faaliyetleri hukuki ve meşru sınırlar çerçevesinde olduktan sonra, bunu karalamak, kötülemek bir defa gayri milliliktir. Aslında siyasetimizin en temel sorunlarından birisi de budur. Bilinmelidir ki, korkak talihinden kaçar, kahraman tarihini kavrar.

Korkak bakar ve batırır; kahraman yapar ve yaşatır. Türk milleti ise hamd olsun kahramandır, kahramanca bir maziden kutlu bir istikbale kanatlanmıştır. Gerçi başka da çare yoktur. Aman bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın diyenler, yılanın bir gün dönüp dolaşıp kendilerini sokacağını iyi bilmelidirler. Türkiye, bekasının müdafaası amacıyla yedek kulübesinde değil sahada olmalıdır; kıyıda, köşede, kenarda değil bölgenin kalpgahında, gerekirse, gücü yeterse kaptan köşkünde bulunmalıdır.

Türkiye tarihsel çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapmalı, coğrafyanın sesi ne diyorsa ona müzahir hareket etmelidir. Bu nedenle Doha’da üs kurmak Körfez ülkelerine meydan okumak şeklinde yorumlanmamalıdır. Önce diyalog, önce mutabakat, önce diplomasi kanallarının açık ve çalışır olmasıyla sertliğin yumuşatılması, gerginliğin giderilmesi lazımdır. Görebildiğimiz kadarıyla hükümet de bunu yapmaktadır. Ve doğru çizgidedir. Konu siyaset üstüdür. Konunun hükümeti aşan bir yönü de vardır. Milliyetçi Hareket Partisi ne Katar’ın safında, ne de bu ülkeye tavır alan ülkelerin karşısındadır. Biz yalnızca ve yalnızca Türkiye’nin hak ve çıkarlarının yanındayız, yanında olmaya da kararlılıkla devam edeceğiz.

Türkiye’nin Ortadoğu’da ne işi var diyen, Doha’da ne yapacak tartışması çıkaran başta CHP olmak üzere, malum çevrelere açıklıkla sormak istiyorum: Türkiye’nin bölgede pozisyon alması gözünüze batıyor da, ABD’sinden Almanya, Fransa ve Birleşik Krallığı’na kadar birçok ülke niçin dikkatlerinizden kaçıyor? Kimlerin nam ve hesabına çalışıyorsunuz? Kimlere sözcülük yapıyorsunuz?

Eğer yürekliyseniz, eğer minderden kaçmayacaksanız, eğer sıkıyı görüp araziye uymayacaksanız; ABD’ye ne işiniz var Ortadoğu’da deyin de endamınızı görelim, adamsınız diyelim. Bakın biz söyledik, yine söylüyoruz, yine söyleyeceğiz. CHP’nin cesareti varsa, Rabia polemiğine değil, emperyalizmin bölgeye kurduğu kanlı rampalara kafa yorsun, bunu dert edinsin.

Diyorlar ki, Katar yönetimi teröre destek veriyormuş. Kim diyor, ABD ve bazı körfez ülkeleri. Bu iddianın ne kadar doğru olduğunu elbette bilemeyiz. Şüphe yok ki, bu suçlamanın haklı yanları olabilecektir. Buna doyurucu ve ikna edici cevabı verecek olanlar da bellidir. Biz meselenin burasında değiliz. Madem asıl suçlamalardan birisi teröre destek çıkmaktır; o halde, insanlık vicdanı adına bölgesel ve küresel planda teröre kimin destek vermediğinin öncelikle dişe dokunur araştırma ve açıklamasını süratle yapmak şarttır.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz