Baydemir: Apoletli darbenin de kravatlı darbenin de canı cehenneme!..

0

HDP Şanlıurfa Milletvekili ve Parti Sözcüsü Osman Baydemir, Meclis Grup Toplantısı’nda konuştu. İstanbul’u etkisi altına alan aşırı yağışlara değinen Baydemir, şunları söyledi:

Bütün yurttaşlarımıza, geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyorum. Elbette ki sel önlenemez, bir doğa olayıdır. Ancak 20 yıldır kadim şehir İstanbul’u bu hükümet yönetiyor. En büyük afet hükümet eliyle rant politikalarıyla, çarpık politikalardan kaynaklı olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Neredeyse İstanbul’da sele bakıp ‘Ya bundan iyi HES projesi çıkar’ demeleri an meselesi. ‘Kanal İstanbul çıkar’ demeleri an meselesi. ‘Bakın işte İstanbul’da Venedik yaptık’ demeleri an meselesi. Yalan politikasıyla rant politikasıyla fatura bir kez daha İstanbullu kardeşlerimize kesiliyor.

15 Temmuz 2016 tarihinde bu ülke bir cunta kalkışmasıyla karşılaştı. Öyle bir cunta kalkışması ki önüne çıkan her şeyi katletmekte sorun görmeyen bir anlayıştı. O cunta kalkışmasına karşı çıkan yüz binler, bugün o cunta kalkışmasına karşı çıkan siyasetler neredeler? Eğer cunta kalkışması hayat bulmuş olsaydı ne gibi bir uygulama, politika bu ülkeyi bekliyor idiyse 12 Eylül Cuntasından da biliyoruz ki başarıya ulaşamayan cunta kalkışmasının devamını AKP Genel Başkanı’nın emriyle hükümet adım adım hayata geçirdi. 150 bini aşkın kamu emekçisini ekmeğine el konuldu. Yetmedi, 20 Temmuz 2016’da OHAL sistemine geçildi. Yani darbenin başarıya ulaşamadığı dönemde iktidar, Erdoğan, bu Allah’ın bir lütfudur deyip kendi darbesini gerçekleştirdi. O gün hayatını yitiren 250 insanın anısına da en büyük ihanettir OHAL rejimi. En büyük ihanettir KHK çıkarmak. Bu parti adına darbeye karşı ortak deklarasyona imza atmış liderlerini cezaevine koymak hayatını yitirenlerin anısına da ruhuna da en büyük ihanetlerden bir tanesidir.

Eğer darbe gerçekleşseydi, eşbaşkanlarımız yine cezaevinde olacaktı. Peki 20 Temmuz OHAL darbesinin, apoletli darbecilerden ne farkı var? Darbe kimden gelirse gelsin lanetliyoruz, darbe kimin işine yararsa yarasın lanetliyoruz. Darbe ister apoletliden gelsin ister kravatlıdan gelsin. Her ikisinin de aynı sonuca yol açtığı açıktır. Apoletli darbenin de kravatlı darbenin de ikisinin de canı cehenneme.

Darbenin siyasi ayağı nerede? Henüz yanıtlanmamış onlarca soru var. Çıkmış AKP Genel Başkanı, her fırsatta Fethullah Gülen’i suçluyor. Peki, sen Fethullah Gülen’in bu ülkeye gerçekten gelmesini istiyorsan neden her fırsatta asacağım, keseceğim, lime lime doğrayacağım açıklaması yapıyorsun. Sen bilmiyor musun ki ölüm cezasının tartışıldığı bir ülkede iade olmaz. Yargının bağımsız olmadığı bir ülkede iade olmaz. Çok iyi biliyorsun. Bildiğin için böyle konuşuyorsun. Çünkü onun gelmesini yargılanmasını ve konuşmasını istemiyorsun. Niye istemiyorsun biliyor musun? Sen de biliyorsun, Allah da biliyor.

Emin olun korkunun ecele de faydası yok. Her canlı nasıl ki doğar büyür ve günü geldiğinde hakkın rahmetine kavuşursa her siyasi akım da her siyasi parti de kurulur gelişir kimi dönem hükümet olur ve hükümetten düşer. Bu iktidar baki değil. Siz bu iktidarı, zulüm politikalarıyla uzattıkça sadece Demirtaş’ın dediği gibi, suçlarınız ağırlaştırıyor, suçlarınıza yeni suçlar eklemiş oluyorsunuz.

Siz yüzde 50’nin lideri olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Peki yüzde 50’nin lideri kim tarafından seçildi? Halk tarafından. Yüzde 50 alan bir lider, neden yüzde 13 oy alan bir liderden, Selahattin Demirtaş’tan bu kadar korkar? Sadece korkmakla da sınırlı kalmaz. Muhalefetine, rakibine bu parlamento kürsüsünde siyaset yapmak suretiyle onun fikriyatını kendi fikriyatıyla çürütmek yerine onu cezaevine koyar. Cezaevine koymakla da yetinmez, çünkü içi soğumaz, korkusu devam eder. ‘Ben ne yapar ederim de bunu zindanda tutarım’ der. Yetmez, 104 tane fezleke düzenler. Yine içi soğumaz. Anayasa mahkemesini korkutur. Anayasa Mahkemesine de der ki ‘kararını verme, kararını açıklama.’ Peki, başka bir izahı var mı Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı? Ortada bir içtihadınız varken verilmiş bir kararınız varken ve o kararda sizin şahsınızın da imzası varken adaleti bu kadar geciktirmenin başka bir izahı var mı?

Eğer ki gerçekten o 53 kişinin bir tanesinin hayatını yitirmesinde HDP’nin, Selahattin Demirtaş’ın miskali zerre kadar dahiliyeti varsa ve sen bunun delilini ortaya koymazsan en büyük siyasi yalancı sensin. Cezaevine konulmuş muhatabın, rakibin, için rahat etmiyor, meydanı da boş bulmuşsun, salladıkça sallıyorsun. Burada olması gereken bu konuşmayı yapması gereken sayın Selahattin Demirtaş’tır.

Konuşan eleştiren kim varsa mutlaka ya terörist ya da teröriste yardım ediyor. En son Adalet diyen yürüyüşçüleri bile terörist ilan etti. Kürt halkının ruspîsii Ahmet Türk’ü terörist ilan etti. Niçin? Adalet yürüyüşüne katıldığı için. Bir de dönüyor, Adalet Bakanına soruyor, hani hastaydı diye. İyi de iki gözüm memleket hasta memleket. Demokrasi ölüm döşeğinde. Ahmet Türk adalet için desteğe gitti. Bu hasta haliyle hem de… Ve bu hasta haliyle. Ben sana bir şeye söyleyeyim mi, Ahmet Türk’ü şiddetle özdeşleştirmek akla uygun bir şey değildir. Akla ziyandır. Son sözüm de yürümek sağlığa iyidir. Sen de yürü.

Bunların taşıdığı, vicdan değil. Olsaydı, Nuriye ve Semih vicdan duruşunda, vicdan orucunda. Allah aşkına, taş eriyor ama bunların duruşunda tık yok. Tıpkı o tekçilikleri gibi vicdan karşısında kalpleri tekliyor. Vicdan karşında kalpleri tekliyor. Onlar cezaevinde açlık grevinde, aileleri dışarıda açlık grevinde 150 binin üzerinde insanın ekmeği elinden alınmış. Bu insanların tek bir talepleri var ‘işimi istiyorum’ diyorlar. Onlar zulme maruz kaldılar bu zulümden vazgeçin. Ama bunlar insani değerlerden korkar hale geldiler. Herkesin cezaevinde fotoğraf çekmeye hakkı var ama Nuriye ve Semih’in yok. Çünkü Nuriye ve Semih’in bedeninin erimesi onların iktidarının nasıl bir zulmün içinde eridiğinin göstergesi, vesikası olacak, bundan korkuyorlar. Bir kez daha soruyorum, tek bir Allahın kulunun haya hakkına halel gelmemelidir. Allah korusun, Nuriye ve Semih’in başına bir şey gelirse sadece onların başına gelmiş olmayacak. Bu ülke 80 milyonuyla en azından iktidarın bu zulmüne sessiz kalanların vicdanı da ölecek. Vicdanların ölmemesi için herkesi çaba göstermeye davet ediyoruz.

Önce cumhuriyet tarihinde ilk defa insan hakları anıtı gözaltına alındı. Sadece insan hakları anıtı değil, bugün insan hakları savunucuları da tutuklandı. Onlara sorsan, hükümete sorsan, insan hakları savunucuları teröristtir. Onlar yaşam hakkını, ifade özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü savunurlar. Ey AKP Genel Başkanı, hatırlar mısın, sen bir şiri okumuştun, Vallahi öyle pek güzel de bir şiir değildi. O şiiri okumandan dolayı cezalandırıldın. Cezaevine konuldun. Bu tutukladığın hak savunucuları var ya senin fikir hürriyetin için kampanya düzenledi. Ben de onlardan bir tanesiydim. Bugün olsa, insan hakları savunucuları aynı şeyi yine yaparlar. İnsan hakları savunucuları mı terörst yoksa insan hakları savunucularını cezaevine koyanlar mı suçlu? Takdiri halklarımıza bırakıyorum.

Akademi dünyasına karşı büyük bir düşmanlıkla karşı karşıyayız. Barış için imza atan akademisyenler açığa alınmıştı. Şu ana kadar 8.427 akademisyen KHK ile işinden atıldı. Üniversiteler çoraklaştırılıyor. Bu ülkenin gelecek nesillerini tek tip yetişmesinin alanları açılıyor. Bunlar bilim düşmanı, bunlar aydınlanma düşmanı aynı zamanda. Eğer Rahmetli Erbakan sağ olsaydı bunlara fasa fiso derdi. Akademisyenler, barış için imza atan akademisyenler. Sanıyorlar ki derslerinden alıkonuldular. Emin olun onlar, en büyük derslerini ihraç edildikten sonra verdiler. Bakın Cem Terzi’nin duruşuna, en büyük derslerini faşizme, savaşa boyun eğmeyeceğiz. Barış talebimizin arkasındayız diyerek en büyük dersi verdiler. Bir kez daha akademisyenlerin bu duruşuna binlerce kez selam olsun.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz