Saadet Partisi kimi seçmeli?

5

Saadet Partililer çok mutlu, moral- motivasyon zirvede, bu günlerde.
Saadet Partisi ve onun lideri Temel Karamollaoğlu, medyanın gözdesi adeta.
Saadet kimi seçecek, kim Saadet’i seçecek, Saadet kiminle seçim koalisyonu kuracak? Baş köşe soruları hep.
Önemli yazarlar köşelerinde Saadet Partisi’ni analiz eden yazılar yayınlıyorlar. Yazılarda bu yükselişin nedenleri üzerinde değil de, sadece durum tespiti yapılıyor, çoğunlukla.
Ben de size bu yükselişin psikolojik nedenlerini yazmaya gayret edeyim ve oradan da ne yapmalı konusunda fikirlerimi söylemeye çalışayım.

Hatırlarsanız “Kök Hücre Saadet Partisi” temalı iki yazı yayınladım, Fehmi Koru Bey’in OCAK MEDYA internet gazetesinde. Bu yazılarda; Türkiye’nin “hayati” ihtiyacını merkeze almak ve buradan da Saadet Partisi’nin “oynayabileceği” ve “oynaması gereken” role işaret etmek, ön plandaydı.
Yani “cevhere” ve “cevherin rolüne” işaret edilmeye gayret edildi yazılarda.
“Kök Hücre Saadet Partisi” ve “Kök Hücre Saadet Partisinden beklentiler” başlıklı iki yazı, Saadet Partisi tabanında oldukça kabul gördü. Sağ olsun Milli Gazete ilk yazıyı “sür manşete” çıkarttı ve bu fakiri onurlandırdı.
Ben elbette gazeteciyim, ama “Mefkure sahibi” bir gazeteci olmaya gayret ediyorum. Mefkuremin objeleri; “dinim”, “büyük aile milletim” ve üzerine büyük misyon biçtiğim “Türkiye”dir. Yazılarım da bu özelliğimin etkisindedir.
Mefkure noktasından Saadet Partisi’ne bakarsak; toplumun içine düşürüldüğü bu buhran döneminde ve içinde bulunduğumuz çürüme sürecinde, Saadet Partisi’ne olan ihtiyaç “hayati”dir.

Dört nedeni var bunun:
– Birincisi: Bildiğiniz gibi, AK Parti kadroları “mefkure” konusunda ciddi bir iddia ile geldiler siyaset sahnesine. Milli Görüş hareketine gönül veren kadrolar ve seçmen/taban da, bu yöne doğru hareket etti ve psikolojik ağırlık da AK Partiye doğru evrildi. Ancak AK Parti kadroları ve liderliği, “değerler” noktasından bakıldığında, zaman içinde “büyük bir değişime” uğradı. Yani “değerler” çok ciddi bir erozyona uğradı. Lider merkezli bu erozyonu da durduracak kimse kalmadı. Durdurabileceği ümit edilen “büyükler” de sadece “pısss” sesi çıkarabildiler. İşte mefkure sahiplerinin de ilk endişesi bu noktadır. Yani “temel değerlerimizi” koruma refleksi, “çürümeye” bu noktadan baktı. Durduğu yerde sağlam duranlar ve mefkurelerini terk etmeyenler, etrafına bakmaya başladı, “kurtuluş” neredeydi? Kurtuluş elbette ki “bozulmamışta” yani “Kök Hücre”deydi.
– İkincisi: Türkiye’de ve Türkiye dışında, “bizim toplumumuz” diyebileceğimiz bütün sosyal yapılar, yani büyük aile, yani milletimiz, AK Partideki bozulmaya paralel bir bozulma süreci takip etmeye başladı. “Parayla vatan seviciler” türedi. Mefkure yerini dolara-euroya terk etti. Milli Görüş çizgisinde veya diğer çizgilerde, az çok eğitim almış, az çok mefkurenin farkına varmış nesiller de bu bozulmanın etkisine girdi. Euro-dolar parametresi ile, ilişkileri ölçen bu ekipler, kaynaklar varken vardılar, kaynaklar kısılınca başka kaynaklara doğru hareket ettiler. Anlayacağınız, büyük ailemiz de çürüme sürecine girmiş oldu. Bozulmamış olanlar, sayıları az da olsa, etraflarına baktılar ve ayağa kalkabilmek için çareyi “bozulmamışta” yani “Kök Hücre”de gördüler.
– Üçüncüsü: Türkiye ve büyük aile, AK Parti devrinde, tarihinde görülmedik şekilde, parçalandı, yönü belirsizleşti, savruldu, kaypaklaştı, kendi içinde düşmanlaştı, kamplara ayrıldı, birbirine nefretle bakmaya başladı, farklı uluslararası güç merkezlerinin piyonu oldu, sıcak çatışma alanları yaygınlaştı, uluslararası ilişkileri belirsizleşti, stabilitesini kaybetti, şirazesi dağıldı. Şirazesi dağılmayanlar, toparlayabilmek için etrafına baktı ve çareyi “Kök Hücre”de gördü.
– Dördüncüsü: AK Parti rüzgarına kapılmış mefkure sahipleri narkozun etkisinden kurtuldu, vicdanı sızladı ve vicdanının sesini dinleyerek etrafına baktı ve “Kök Hücreyi” sapasağlam yerinde gördü. Çürümeyi ve bu çürümenin millete olan etkisini görenler de “yanıltıldıklarını” anladılar ve vicdanlarının arayışı, onları da bozulmamış olana, yani “Kök Hücreye” ulaştırdı.
Saadet Partisine olan teveccühün ana ekseni, bu mefkuresini kaybetmeyenlerden başka bir şey değildir. Mefkure sahiplerinin Kök Hücreden beklentisi, “buhran sürecine girmiş” milleti ve değerleri derleyip, toparlayabilmesidir.
Türkiye ve büyük aile tam bir “buhran dönemi” yaşıyor. Buhran, çürütülen değerlerin milleti ne yapacağını bilemez bir hale getirmesinden kaynaklanmaktadır. Bunun sebebi de, AK Partinin yoldan çıkmış kadrolarıdır.
Müdahale etmede gecikilirse, daha vahim bir noktaya doğru gideceği görülüyor. Şahsi hırs ve menfaatlerini milletin önünde tutanlar, milleti uçuruma doğru sürüklediklerini göremiyorlar. Çünkü millete bakmıyorlar, çünkü “mefkurelerini kaybettiler”. Sanal dünyalarında, üç kuruşluk bir tiyatro oynuyorlar.
Saadet Partisi’ne olan teveccühün arka planı, bu “endişeli-mefkure sahipleri”dir.

Yaşanan bu bozulma, elbette bütün toplumu etkiledi ve zamanın psikolojisi “kim düzeltecek” sorusunu sormaya başladı. İnsanlar- yığınlar ümit ve ümitsizlik arasında, etraflarına bakıyorlar. İlkesizliğin gırtlağımıza kadar dayandığı günümüzde, insanlar vicdanlarının sesi ile yine de “ilke” arıyorlar. Kim, kim, kim sorusu, sessizce kulakları parçalıyor. Herkes bu “kimi” arıyor. Zor arayış. Arayan için de, aranılan için de. Saadet Partisi iyice anlamalı ki, bir buhran döneminin içindeyiz ve topyekün bu millet “sessizce” bir çıkış yolu arıyor. Hem de, vicdan sahibi bütün toplumsal kesimler bu arayışın içinde üstelik. Buna da dikkat etmek gerekiyor.
Milletin sessizce aradığı çıkış yolunun tek göstericisi var, “ilke”. Millet ne kadar da bozulma/çürüme süreci içinde olsa da, ilkeliyi bulmaya çabalıyor. Buhran dönemlerinin tek ihtiyacı da, ilkeli kadroların verebileceği güven duygusudur. Unutulmamalı, “İlke”yi mefkure sahipleri taşıyor.
Saadet Partisi mefkure sahiplerini taşımalı, mefkure sahipleri de Saadet Partisi’ni toplumla kucaklaştırmalı.

Gelelim evlendirme programlarına dönen kim kimi seçecek meselesine.
Saadet Partisi’nin önümüzdeki seçimlerde kazanabilmesinin yegane yolu, siyasi atraksiyonlar içerisinde yalpalayan olmak değil, değerlerini-ilkelerini asla terk etmemek, ilişkilerini de bu değer ve ilkeler etrafında şekillendirmektir.
İlkeler ve değerler peşinde koşturan Saadet Partisi, atraksiyoncuların elinde “heba” olmamalıdır.
O halde ne yapmalı. Millet büyük sıkıntıda ve “dava” perişan edilmiş vaziyette. Millet var olma yok olma noktasında. Ağır bir buhran geçiriliyor. Kurumlar ve kurumsal duruşlar tamamen “partileştirilmiş”. İş dünyası partileşme sürecinde. Kamu bendensin değilsin anlayışını tercih noktasının merkezine koymuş, vb.
O halde Saadet Partisi ne yapmalı?
İlkelerini ve mefkure peşinde koşanları asla terketmemeli.
Kendi merkezini ilkeler istikametinde güçlendirmeli.
İlkelerine evet diyenleri kucaklamalı.
Bütün toplumun çıkış yolu bulmaya çalıştığını ve zulmün, fikirler ve ideolojiler boyutunun çok ötesinde olduğunu dikkate almalı.
Kirlenmişlerden hayır gelmeyeceğini unutmamalı.
Savrulmalara neden olabilecek “kararlar”dan uzak durmalı.
Ülkeyi ve içerde dışarda fark etmez, milleti, toparlamayı “merkez” ilke olarak esas almalı.
Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, bağımsız mahkemeler, bağımsız medya, kişisel hak ve özgürlüklerin korunması gibi evrensel ilkeleri önemsemeli.
Açık ve şeffaf olmalı, milletin sıkıntılarına çözüm aradığını, parti derdinde olmadığını, millete iyi izah ederek, çalışmalarını yürütmeli.
Merkez ilkeyi benimseyen siyasi organizasyonlarla, ilkeler etrafında işbirliği ve dayanışmayı gerçekleştirmeli.
Zor bir dönem, Saadet Partisi’nin üzerine gidebilecek tilkilerin tuzağına düşmemek çok önemli. Halkı tereddüde düşürecek algı yöneticileri, Saadet’i kirletmek için yapmayacaklarını bırakmayacaklardır.

Rabbim bahtınızı açık etsin.

5 YORUMLAR

  1. Yazık… Bu kadar güzel bir türkçe ve imlayla nasıl bu kadar şaşı bakabiliyorsunuz? Mefkure sahibi olmak için tarih okumalı!

  2. Saadet partisi 40 yıllık milli görüş geleneklerinden hiç vazgeçmedi adelina hanım. Yazınızı okudum baştan sona. Ellerinize sağlık güzel olmuş. Şunu hatırlatmak istiyorum sadece. Bu milşete ilk algı doğan medyası tarafından yapılarak milletimiz bizden uzaklaştı. Ama biz yine de 40 sene önce ne söylediysek aynılarını söylüyoruz. Sizi vakit buldukça takip ediyorum. Elimde 80 sayfalık döküman var. Bunu size ulaştırmak isterim. Başarılarınızın devamını diliyorum.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz