HDP sözcüsü Bilgen: Cumhurbaşkanının açıklamaları şaşkınlık oluşturdu.. Sanki yargının bu hale gelmesinde siyasi iktidarın hiçbir payı yok

0

HDP sözcüsü Ayhan Bilgen, partisinin milletvekilleriyle Meclis’te basın toplantısı düzenledi. “Dün Yargıtay’ın 150’nci yılı vesilesiyle Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamalar şaşkınlık oluşturdu.” diyen Bilgen, şunları söyledi:

Sanki yargının bu hale gelmesinde siyasi iktidarın hiçbir payı yok. İnsanlar adalet için dua ediyorsa bunun tek sorumlusu yargıymış gibi bir yaklaşımı sergileniyor. Elbette ki yargı ile ilgili eleştiriler önemli ama yargının bu halde olmasının sorumluluğu sadece yargıya bırakılmayacak nitelikte. Nitekim yeni ataması yapılacak, kura töreni yapılacak hakim ve savcılarla ilgili törenin ertelenme sebebi bile yargının bu halde olmasında siyasetçilerin payı ile ilgili net bir işaret ortaya koyuyor.

Geçtiğimiz hafta birisi grup başkanvekilimiz olmak üzere iki milletvekilimizin vekilliği düşürüldü. Daha önceki düşürmeler de Türkiye siyasi hayatında örneği olmayacak nitelikteydi. Ama özellikle son iki düşürme ifade özgürlüğünün milletvekilleri için de söz konusu olmadığını gösterdi.

Grup Başkanvekilimiz Ahmet Yıldırım’ın vekilliğinin düşürülmesine neden olarak gösterilen “padişah bozuntusu” ifadesi bir başka davada bakın nasıl değerlendirilmiş. TKP 2012’de bir etkinlikte şöyle bir pankart açıyor ‘1 padişah bozuntusuna bir çift sözümüz var’ bu ifadeye verilen cezayı Yargıtay bozuyor. Bozma gerekçesi çok açık. Ahmet Yıldırım’ın vekilliğinin düşürülmesi konusunda acele edilmesi, yargının tutumu ile siyasetin tutumu arasında kıyas yapmak açısından önemli.

Bir başka örnek belediyeler ve DBP Eşbaşkanı ile ilgili. 100’e yakın belediyeye kayyum atandı, 60’ın üzerinde belediye eşbaşkanı tutuklandı. Bu kadar belediyeyi kazanmış bir partinin eşbaşkanı ile ilgili ciddi işkence iddiaları var, ama iktidardan, adalet bakanlığından ses yok. Bu iktidar “işkenceye sıfır tolerans” sloganıyla uluslararası kamuoyunda saygınlığını inşa etti. Bir partinin eş genel başkanı çıplak aramayı reddettiği için darp edilecek, bayılana kadar işkence devam edecek, bırakıldığı koğuşta herkese aynı uygulamanın yapıldığını öğrenecek. Geçen sürede hiçbir soruşturma yapılmayacak. Kalkandere Cezaevi gardiyanları bir partinin eşbaşkanına ders verme, ona Türkiye gerçeğini öğretme yetkisini kendilerinde görecek. Bir partinin eşbaşkanına reva görülen bu muamele 27 Mayıs’ta Menderes’e bir askerin reva görüdüğü muamelenin aynısıdır. 27 Mayıs’taki zihniyet de siyasetçilerin nasıl rencide edileceğine dair çok utanç verici uygulamalara sahne olmuştur. Bugün de Türkiye demokrasisi aynı noktadadır. Aynı çirkinlikler siyasetçilere reva görülmektedir.

Bu konular bizim açımızdan seçim güvenliği meselesi ile doğrudan ilişkili. Seçim güvenliği ile ilgili yürütülecek bir kampanyanın, geçirilecek bir paketin meşruiyeti aslında seçmen iradesine saygı duyma ile doğrudan ilişkili. Siz mevcut seçilmişlerin iradesini tanımıyor, onlara oy veren seçmene ceza vermeyi normal görüyorsanız söylediğinizle yaptığınızın hiçbir alakası yoktur.

İbrahim Ayhan ile ilgili dosyada yanlış kamuoyu oluşturma çabaları var. Dün iktidar partisi temsilcisi Dersim’deki bir çatışmayı gerekçe olarak gösterdi ve İbrahim Ayhan’ın milletvekilliğinin bu yüzden düşürüldüğünü söyledi. Böyle bir şey yok. Ayhan’ın tweetinde ismi geçen kişi IŞİD’le savaşırken hayatını kaybetmişti. Dolayısıyla hem kamuoyunu yanıltmak hem de siyasetçilerin siyaset yapma hakkının bu kadar keyfi tüketilmesinin meşrulaştırılmasıdır.

‘İşkenceye sıfır tolerans’ gibi Erdoğan’ın meşhur bir söylemi vardı: ‘Seçilmişleri atanmışlara yedirmeyeceğiz’ derdi. Son 1 buçuk yıldır yaşadığımız tam da seçilmişlerin kurban edilmesidir, iradelerinin yok edilmesidir. Bu nedenle seçim güvenliğinden söz edenlerin, gerçekten seçim güvenliği gibi bir dertleri varmış gibi yapanların önce mevcut seçilmişlere saygı duymasının altını çizmek istiyoruz.

“İttifak tartışmaları devam ediyor. HDP ile bir ittifak konuşulmuyor, yan yana gelmek mi istenmiyor? Nasıl değerlendirirsiniz?” sorusuna ise Bilgen, şöyle cevap verdi:

Seçim olan her yerde demokrasi var diyemeyiz. Türkiye’nin çok değer verdiği ama dünyada kimsenin ciddiye almadığı General Beşir’in (Ömer El Beşir) ülkesinde de seçim yapılıyor. El Beşir her seçimi yüzde 90 oyla kazanıyor. Bir seçimin demokratik olmasının koşullarını konuşmadan, OHAL ile yüzleşmeden seçim güvenliği ile ilgili tartışmalar kamuoyunun dikkatini başka yere çekme çabasıdır. Biz seçmen iradesinin sınırsızca sandığa yansımasını savunuyoruz. Aöa bize koalisyonları kötüleyerek oy isteyenler seçimlere iki yıl kala, 18 aydan fazla süre varken koalisyon telaşına düşmüş durumdalar. Kendi koalisyonlarını kurabilirler, farklı parti olmanın gereği ortadan kalkmış olabilirler, şirketler gibi evlenebilirler ama muhalefeti dizayn etmeye kalkmasınlar. Muhalefetin kiminle, nerede, nasıl buluşacağına dair nezaketten yoksun davranışlara girmesinler. Bu tavır aslında bir suç bastırma, kendi çelişkilerini örtme ve kendi koalisyonlarını meşrulaştırma arayışıdır.

Biz kendi programımız, sözümüz duruşumuzla bütün engellemelere rağmen seçmen iradesinin sandığa yansıması konusunda elimizden gelen çabayı sarf edeceğiz. Şu anda gündemimizde ittifak yok. Bizim gündemimizde etkili bir kampanya ile OHAL koşullarında seçime gidilmemesini sağlama hem de oyların çalınmasının önüne geçme çabası var. Bunun arayışındayız. Bunu aynı duyarlılığı taşıyan tüm siyasi partilerle birlikte gerçekleştireceğimize inanıyoruz. Biz kendi adayımızla seçim yarışına gireceğiz. Bu baskıların nasıl geri teptiğini de göstereceğiz.

Cumhurbaşkanı adayının Selahattin Demirtaş olup olmadığına ilişkin de Bilgen, şunları söyledi:

Şu anda isim tartışma noktasında değiliz. Zamanı geldiğinde isimler de değerlendirilecektir. Şu anda seçim koşullarının tartışılmasının Türkiye demokrasisi açısından daha hayati olduğu kanısındayız. Cumhurbaşkanının yargı ile ilgili, yüksek yargıyı yok saymama sözlerinin de seçim sistemi ile ilgili yeni sürprizleri beraberinde getireceğine dair işaretler olarak görüyoruz. Yeniden eski sisteme dönüşün telaşına bile girmiş olabilirler. TÜrkiye çok şeye gebe. Şimdiden isim konuşmanın gereği yok.

Bizim tarihimizde de eli sopalı seçimler var. Dolayısıyla seçim eğer sadece bir iktidarın kendi meşruiyetini tescilleme aracına dönüşmüşse, iktidarda kalma aracına dönüşmüşse, elbette seçim takvimi de, sistemi de ona göre planlanacaktır. Eğer anketlerde kendilerini garanti altında görseler 2 ay içinde seçime giderler. Ama bunu görmedikleri, böyle bir ihtimalin olmadığı, alsıkları sinyallerin ciddi bir rahatsızlık içerdiği, AKP’nin kendi içinde bile çok ciddi bir tepki olduğunu gösteriyor. Bu paketle, gizli – açık koalisyonlarla, resmi gayrı resmi buluşmalarla, bu pakete yazamadıkları sözlü kontratlarla bile kurtaramayacak gibi gözüküyorlar. Eğer planlama yapar ve seçimi öne seçecek olurlarsa da biz her şart altında bu yarışa hazırız.

Şeker fabrikaları konusunda çok net mesajlar veriliyor. Bunun için de bir beklenti oluştu. Yeni bir tartışma başladı; Cumhurbaşkanı’nın kendisinden habersiz alınan bu karara müdahale ederek siyasi ranta çevireceği iddiası ortaya atıldı. Bazı şehirlerde tek tüten baca şeker fabrikası. Şeker pancarı ekimi durduruluyor, mısır ekimi teşvik ediliyor. Hangi lobi için çalışıldığı, kimin rantının gözetildiği çok açık. Pancar üreticisinin, şeker fabrikalarında çalışan işçilerin çıkarının gözetilmediği çok açık. Bizim heyetlerimiz de Muş ve Elbistan fabrikalarını ziyarete giderek değerlendirmelerini yapacaklar. İster sorunuzda ifade ettiğiniz hesaplar içine girilsin isterse tröstlere verilen tavizler sebebiyle bu hesapların içine girilsin; Ne olursa olsun bu, insan sağlığıyla oynamaktır hem de bir ülkenin ekmeği ile oynamaktır.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz