Emekli müftü Mehmet Gündoğdu yazdı: Allah’a Sığınma Bilinci – İstiâze

0

أعُوذُ بِاللهِ مِنٓ الشّٓيْطٰانِ الرّٓجِيمِ

Sığınmak, korunmak ve sarılmak iltica etmek anlamındaki “a-v-z” (عوذ) kelimesinden türeyen istiâze; şeytanın ve şeytansıların, kötülerin, kötülüklerin şerrinden, her türlü zarar, bela, âfet ve musîbetlerden Allah’a sığınmak demektir. “Teavvûz” ve “iltica” kerimeleri  ile aynı anlamdadır.

“İstiâze” endişelerimizden, korkularımızdan, istemediklerimizden, her türlü kötülüklerden, şer kuvvetlerden, Allahın kudretine ve himayesine sığınmadır. O’ ndan yardım talep etmedir. yalnız olmadığımızı gölümüzün ve kalbimizin en derin yerinde hissetmedir. وَهُوَ مَعَكُمْ أيْنَمٰا كُنْتُم  “Nerede olursanız olun o sizinle beraberdir” (Hadid, 57/4) Ayetinin bilincine ulaşmaktır. Kendimizi ve kulluğumuzu keşfetmenin araçlarından biridir. Alemlerin Rabbine sığınmak, Allah’ın emri, Peygamberlerin sünnetidir.

Kur’ân’da istiâze (eûzü)

آعُوذُ بِاللهِ مِنٓ الشّٓيْطٰانِ الرّٓجِيمِ

“Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm” cümlesi, Kur’ân’dan bir âyet değildir.

Bu cümlenin dayanağı;   فَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ  “Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan (kötülerden ve kötülüklerden) Allah’a sığın”.

Nahl sûresinin 98. âyetinin manasının Resulullah’ın dilinden ifade edilmiş şeklidir.

Ancak Kur’an-ı Kerim’de 17 ayette “istiâze”, yani Allah’a sığınma emredilmiş yada  Allah’a sığınma ifadeleri nakledilmiştir.

Ezcümle, Kur’anda; Kur’ân okunacağı zaman (Nahl, 16/98), şeytan ve şeytansıların kötü bir düşünce telkin ettiği zaman (A’râf, 7/200, Mü’minun,24/97-98),  Allah’a sığınılması emredilmiştir.

Hz. Musa’nın (a.s.), hesap gününe inanmayan mütekebbirlerden (Mü’min, 40/27) ve cahillerden olmaktan (Bakara, 2/67); Hz Nuh’un (a.s.) bilmediği bir şeyi Allah’tan istemekten (Hûd, 11/47),  Hz Yusuf’un (a.s.) kendisine yapılan zina teklifinden (Yûsuf, 12/23) ve suçsuz bir insanı cezalandırmaktan (Yûsuf, 12/79) Allah’a sığındıkları bildirilmiştir.

Felak ve Nâs sûrelerinde; sabahın erken vaktindeki olanlardan, yaratıkların, karanlık gecelerin, büyücülerin, hasetçilerin, insanlara kötü düşünceler fısıldayan cinlerden ve insanlardan sinsi vesvesecilerin şerrinden Allah’a sığınılması emredilmiştir.

Felak-Nas sureleri birlikte nazil olan iki suredir. Felak suresi, dışarıdan gelen şer ve kötülüklerin tesirlerini yok etmek için; Nas suresi, insanın içinden gelen kuruntular, vesveseleri silmek için nazil olduğu ve okunduğu rivayetleri vardır. (Müslim, Misafırin 264, 814; Tirmizi, Sevabu’1-Kur’an 12, 2904, Tefsir, Muavvizateyn, 3364; Ebu Davud, Salat 354, 1462,1463; Nesai, İstiaze 1, 8, 251-254).

Allah’a sığınmayı dikkate almayanlar

“Kim Rahman’ın zikrini görmezden gelir (Kur’an ahkamına aldırış etmezse) ona bir şeytanı tebelleş ederiz (sardırırız); o artık onun (yanından ayrılmayan kötülükleri telkin eden) arkadaşı olur. O şeytanlar bunları yoldan çıkardıkları halde, bunlar hala doğru yolda olduklarını sanırlar. Nihayet o şeytan dostu kimse bize gelince arkadaşına der ki; “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar mesafe olsaydı (da seni hiç görmeseydim). Ne kötü arkadaşmışsınız!” (Nedamet) bugün size bir fayda sağlamaz; çünkü siz (başta kendinize ve insanlara) zulmettiniz. Siz (şimdi) azab (çekmek) de ortaksınız.” (Zuhruf, 43/36-39)

Her insana musallat kılınmış bir cin şeytanın bulunduğu ve insanı dürtüklediği ve kötülükleri önerdiği; bir de müvekkel (görevli) melek bulunduğu; meleğin de tam aksini telkin ettiği, bir hadiste şöyle dile getirilmektedir:

“İnsana hem şeytanın vesvesesi hem de meleğin ilhamı vardır. Şeytanın dürtüklemesi, kötülükle (belaya uğramakla) korkutmak ve hakkı yalanlamaktır. Meleğin ilhamı ise, hayrı va’detmek ve hakkı tasdiktir. Bunu her kim içinde hissederse, Allah’dan olduğunu bilsin ve Allah’a hamdetsin. Öncekini içinde bulan da Şeytan’dan Allah’a sığınsın.”

Hz. Peygamber (asv), sonra bu sözlerine delil olarak; “Şeytan sizi yoksullukla korkutuyor ve size kötülüğü emrediyor.” (Bakara, 2/268) ayetini okudu. (Tirmizi, Tefsiru Sure-i Bakara, 35)

Bütün bunlardan anlaşılan o ki, hem kendisinin kötü ve haram olan söz, fiil ve davranışlardan, hem de cin ve insan şeytanlardan (şeytansılardan) ve diğer varlıkların şerrinden, hoşlanmadığı şeylerden ve sahip olduğu nimetleri kaybetmekten insanın Allah’a sığınması gerekmektedir. Meleğin ilhamı vicdanlarda makes bulduğu için, vicdanın sesine dikkat edilmelidir.

Yegâne sığınılacak ve kendisine sığınanları koruyabilecek olan Allah’tır. Bunun için mü’min her söz, iş ve görevine Allah’ın adı ile başlar. “Eûzü billâhimineş-şeytâni’r-racîm” (Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım) cümlesi ile Allah’a sığınır.

Şeytan ve onun temsilcileri

“Şeytan“, uzaklaştı mânâsındaki “şatane“ fiilinden türemiştir. Yandı anlamındaki “şâta“ fiilinden türediğini öne süren bazı âlimlerin yanında; Şeytan kelimesinin aslının “Satan“ olup, bunun İbrânîce olduğu, rakip, muhalif  anlamlara geldiği, Tevrat’ta bu anlamda kullanıldığı da ileri sürülmektedir. Onun için şeytana ibadet edenlere “satanist” denir.

Şeytan, cinlerden ve insanlardan en şerli (en kötü) yaratıkları nitelemek için kullanılan  genel bir kavramdır. “Şeytan“ ve çoğulu olan “şeyâtîn“ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de toplam 88 yerde geçmektedir.

Dini istılâhta, Yüce Allah’ın Hz. Âdem’e secde emrine karşı gelip isyan ettiği için ilâhî rahmetten kovulan ve insanların amansız düşmanı olan cinlerin inkârcılarından gizli bir varlıktır.
Kur’an, şeytanla İblis’in fonksiyon bakımından aynı olduklarını gösteriyor. Ancak iblis özel, şeytan genel mana ifade eden isimlerdir.

Şeytan, İblis’in faal hale geçişinde aldığı, şer kuvvetlerin, kötü ve kötülüklerin tümüne  ve bu kötülüklerin, (cinlerden-insanlardan) temsilcilerine verilen genel isimdir.

İblis de şeytan denen şer kuvvetin beyni, kaynağı, konumundaki varlığın özel adıdır.

Hz. Âdem’in cennetten çıkmasına sebep olan şeytanın, İblis’ten başka ‘Azâzil’, ‘Adüvvullah’ gibi adları da vardır. 

Rasulullah (as), Hz Ebu Zerr’e (ra) hitaben; “Ey Ebû Zerr, cin ve insan şeytanlarının şerrinden Allah’a sığın!” buyurdu. Ebû Zerr; “İnsan şeytanları da mı var?” dedi.”Evet, var!” buyurdu. (Nesaî, İstiaze 48; Müsned, 5/178, 179)

İbadetlerde istiâze

Namaz dışında Kur’ân okumaya başlarken, namaz içinde ‘sübhâneke’ duasından sonra, “besmele”den önce ‘eûzü’ çekilmesi sünnettir. Atâ İbn Sirîn ve Nehâî gibi bazı âlimler Nahl sûresinin 98. âyetindeki “Kur’ân okuduğun zaman Allah’a sığın (eûzü çek)” emrini vacib kabul ederek Kur’ân okumak isteyen kimsenin mutlaka “eûzü” çekmesi gerektiğini söylemişlerdir.

Kur’ân okumaktan maksat, Kur’ân’ı anlamak, emir ve yasaklarına uymaktır. Kur’ân okumaya başlanacağı zaman “istiâze” emredilmesi buna yöneliktir. Şeytan’ın vesvesesinden kurtulmak, Kur’ân’ı iyi düşünüp anlayabilmektir.

İntihar düşüncelerine “İstiâze”dopingi

“Bugün modern çağın insanının en büyük açmazı, Yaratıcısından uzaklaşarak kendini sığınaksız bırakmasıdır. Her türlü maddi imkana ve en yüksek yaşam kalitesine sahip olmalarına rağmen bazıları için, hayatın anlamını yitirmesi, buna paralel olarak zihinlerin intihara sürüklenmesi, bu açmazın en bariz göstergesidir.

Üzüntü verici olan ise Allah’ a inananların da kimi zaman böyle bir çıkmazın içine düşmesidir. Oysa istiâze yani Allah’a sığınma, Yüce Yaratıcımızın gönlümüze yerleştirdiği , düşüncelerden intiharı silen, var kalabilme, yaşama devam edebilme duygusudur. İnsanların maneviyatı için sığınılabilecek emniyetli bir liman mesabesindedir.

İstiaze kulluğun gereğidir

Şair Arif Nihat ASYA’nın;

“Yeryüzünde, riya, inkar, hıyanet,

Altın devrini yaşıyor..
Diller, sayfalar, satırlar,

Ebu Leheb öldü diyorlar.

Ebu Leheb ölmedi, ya MUHAMMED;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor.”

Naat şiirinde ifade ettiği gibi; günümüzde; Filistin’de, Suriye’de, Mısır’da, Irak’ta, Doğu Türkistan’da Tibet, Arakan’da, Yemen’de vb. İslam ülkelerinin veya müslüman yurtlarında; dünyanın diğer dinlere mensup olan ülkelerinde; İslama ve Müslümanlara yapılan komplolar, iftiralar, ambargolar, ötekileştirme, zulüm, şiddet, işkence, hapsetme, rehin alma, katletme ve soykırım, evlerinden, yerlerinden, yurtlarından sürgün edilme, mallarına mülklerine el koyma, ırzlarına namuslarına tasallut, dini inançları gereği ibadet etmelerini engelleme, insanca bir hayat yaşama haklarının ellerinden alınması gibi çok büyük olumsuzluklar, zulümler, kötülükler, facialar yaşanmaktadır.

Bugün, sonsuz güç ve kudret sahibi, Rahman, Rahim, ve  Azizün-züntikam olan Alemlerin Rabbine “istâze” bilincine (sığınmaya, O’na  iltica etmeye) her zamankinden çok ihtiyacımız olduğunu daha iyi anlıyoruz.

Şu halde müslümanlar dünyadaki bu olumsuzluklar, zulümler, kötülükler, facialar karşısında; güneş ve ay tutulmaları başlayınca, husûf ve küsuf namazlarının vakti girdiği gibi Allah’a iltica, sığınma, istiâze zamanı da girmiştir. Kendilerine en yakın olan Refik’i A’la’ya (Yüce Dost’a) sığınmalıdırlar. Bu sığınış kulluğun en temel göstergesidir. Bu Ümmet-i Muhammed için böyle olduğu gibi, ferdan ferda müslümanların kulluğunun gereğidir. Zira insan bununla  hem kendi acizliğini (güçsüzlüğünü) ve fakirliğini (çok muhtaç oluşunu); hem de Allah’ın yüceliğini, kuvvet ve kudretini dile getirir.

Dolayısıyla başta şeytan olmak üzere, onun karakterini taşıyan her türlü varlığın, şeytansıların kötülüğünden, şerrinden, dışarıdan gelen tesirlerle veya içimize nüfuz edip bizi ayartmasından Allah’a sığınmak, kulluk vazifesinin bir parçasıdır.

Rasulullah’ın (as) dualarında istiâze  

Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.); nimetlerin ve sıhhatin ansızın yok oluvermesinden,  ilâhî azap ve gazaptan (Müslim, Zikir, 96), delirmekten, hastalıklardan (Ebû Dâvud, Vitr, 32), cehennemden, zenginliğin, kulak, göz, kalp ve cinsel organın şerrinden (Ebû Dâvud, Deavat, 68, 74), açlık ve hıyanetten (Ebû Dâvud, Vitr, 32), âcizlik, tembellik, korkaklık, bunaklık ve cimrilikten, kabir azabından, hayat ve ölüm fitnesinden, ağır borçtan, düşmanların galip gelmesinden (Buhârî, Deavat, 35), canlıların ve her şeyin şerrinden (Müslim, Zikr, 61, 62),  zulmetmekten ve zulme uğramaktan (Ahmed, V, 191), sapmaktan ve saptırmaktan (Ebû Dâvud, Edeb, 103), küfürden (Nesâi, İstiaze, 16), huyların, amellerin ve arzuların kötüsünden (Tirmizî, Deavat, 126), göçük altında kalmaktan, boğulmaktan, yanmaktan (Nesâi, İstiaze, 61), dertten ve kederden (Buhârî, Deavat, 36) Allah’a sığınmıştır.

Bütün bunların özeti , Peygamber efendimizin  bize öğrettiği şu “istiaze” dilimizden eksik olmamalıdır:

“Allahım! Peygamberin Hz Muhammedin senden istediği tüm hayırlı işleri biz de istiyoruz. Peygamberin Hz Muhammedin sana sığındığı bütün kötü şeylerden biz de sana sığınıyoruz. Yardım sendendir ve varış sanadır.” (Tirmizî, Deavât, 88.),

Yazımızı Kur’an-ı Kerim’de   Yüce Rabbimizin istiazeyi emrettiği  çok anlamlı ve sırlı ayetlerle bitirelim:

رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ     وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ

“Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Ey Rabbim! Onların   benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” (Müminun, 23/97-98)

Selam, Saygı, Muhabbetlerimle!

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz