Babacan: Otokrasiyle yönetilen ülkelerde ancak bir avuç zengin türer

0

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresinde konuştu. “Siz enflasyonu düşük ve öngörülebilir hale indirdiğinizde ekonomik büyüme geliyor. Yine şeffaflık ne kadar yükselirse, yolsuzluk endeksinde ülke ne kadar aşağıya doğru inerse ekonomi o kadar büyüyor. Şeffaflık azaldığında ülke fakirleşiyor. Yolsuzluk çoğaldığında ülke fakirleşiyor.” diyen Babacan, şöyle devam etti:

“Hukuk ve eğitim olmazsa olmaz. Biliyoruz ki ne kadar çok demokrasi o kadar ekonomi. Ne kadar adalet o kadar ekonomi, ne kadar liyakat o kadar ekonomi, ne kadar eğitim o kadar ekonomi. Ülkemizi bu çoklu kriz ortamından çıkartmak hem bugünkü dünyanın gerçeklerini iyi görmemiz, anlamamız hem de ülkemizin içinde bulunduğumuz durumu iyi analiz etmemizden geçiyor.

Dünya bugün çok net, çok keskin bir ayrıma gidiyor. Dünyanın pek çok köşesinde otokratlarla demokrasi mücadelecileri şu anda karşı karşıya, otokratlara karşı demokratların verdiği mücadeleyi pek çok coğrafyada görüyoruz şu anda, bu mücadele Avrupa’da var, Asya’da var, Afrika’da var, Amerika’da var.

Bugün ülkemizde de otokrat yönetimine karşı bir haysiyet mücadelesi var. Kurumların yok edildiği, kuralların tanınmadığı, hukuk devletinin ayaklar altına alındığı bir yönetime karşı geniş mahallelerin ortak bir mücadelesi var şu anda ve bu mücadele şu anda bu salonda ve bu mücadele şu anda Millet İttifakı çatısı altında yürüyen bir mücadele.

İşte bizler bu demokrasi feryadının sesiyiz. Bu ülkede uluslararası anlaşmalara, Anayasa’ya, yasalara bir kâğıt parçası muamelesi yapıldığında o ülkenin ekonomik gelişmişlikten bahsetmesi mümkün olmaz, olamaz. ‘AİHM kararlarına, Anayasa mahkememizin kendi kararlarına saygı duymuyorum, uymuyorum’ diyenlerin yönettiği bir ülkede refahtan bahsedilemez. Zaten basamak, basamak, basamak refah düşüyor gördük. Bu ülkenin sorunlarının çözümü hukuktan geçiyor, adaletten geçiyor.

Bu ülkenin sorunlarının çözümü eşitlikten geçiyor, insan haklarından geçiyor, gerçek anlamda güçlü bir demokrasiden geçiyor. Siz ‘hukuk bir kâğıt parçasıdır’ diye zihninizin gerisindeki eğer açığa çıkarırsanız bu memleketi düştüğü çukurdan asla ama asla kurtaramazsınız. En önemlisi de beka, beka diye günaşırı ülkeye korku pompalayan şu andaki yönetim, ülkemizin gerçek anlamda beka sorunlarının tam da ortasına düşürmüş durumda. Bugün eğer bir ülkenin devlet başkanı gidip de bir başka ülkenin devlet başkanından 3 milyar dolar, öbürüne gidip 5 milyar dolar, öbürüne gidip ‘doğalgaz ödemelerimizi ertele’ demek zorunda kalıyorsa bu ülkenin ekonomik bağımsızlığı artık risk altına girmiş demektir.

Otokratik bir yönetimde toplumun topyekûn zenginleşmesinden söz edilemez. Otokrasiyle yönetilen ülkelerde ancak bir avuç zengin türer. Tıpkı şu anda olduğu gibi. Kurumların zayıfladığı, kural bazlı yönetimin terk edildiği bir ülkede fırsat eşitliğinden söz edilemez. Çünkü adalet sadece yargının hızlı ve düzgün çalışması değildir.

Adalet aynı zamanda sosyal adalettir. Adalet aynı zamanda fırsat eşitliğidir. İşe girerken fırsat eşitliğidir, işte yükselirken fırsat eşitliğidir. Ticarette, sanayide fırsat eşitliğidir. Adalet çok geniş bir kavramdır.

İnşallah sayın Cumhurbaşkanımız yemin töreninden sonra herhalde bir konuşma olur diye tahmin ediyorum. Ben şöyle üç tane cümle önereceğim kendisine tabii takdir kendisinde olur o gün ama, ‘ey basın mensupları, köşe yazarları, düşünürlerimiz, yazarlarımız, çizerlerimiz şöyle bir derin nefes alın artık özgürsünüz ya’ Yargının bağımsızlığı mı, dönüp hakimlerimize, savcılarımıza, ‘değerli hakimlerimiz, değerli savcılarımız artık rahat olun, Anayasa’ya, yasalara bakın vicdanınızın sesini dinleyin, kararlarınızı alın’ bu kadar, yargının bağımsızlığı bu kadar basit inanın ama yargının bağımsızken, tarafsız nasıl çalışılabileceği o ayrı mesele burada yazıyor, yargı reformu var onu yapmak zorundayız.

Anayasa değişikliğiyle ve çok kapsamlı bir yargı reformuyla bağımsız çalışan yargımızın aynı zamanda tarafsız ve uluslararası standartlarında Avrupa Konseyi ve AB normlarında iş yapabilmesini sağlamak için çok adım atmamız gerekiyor, yapılacak çok iş var. Endişeye mahal yok. Biz millet olarak, 1921’de Kurtuluş Savaşı’nı Meclis ve hukukun üstünlüğüyle taçlandırmış bir milletiz.

Savaş devam ederken Meclis’i çalıştıran, mecliste her şeyin kayıt altına alındığı cephede bizim askerlerimizi tutacak ve ulaştıracak olan buradaki hukuktur’ diyen bir gelenekten geliyoruz biz. Daha zor şartlarda 1923’te Cumhuriyet’i biz kurduk. 1950’de demokrasiye doğru çok önemli bir adımı hep beraber millet olarak biz attık. 27 Mayıs’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, 27 Nisan’da, 15 Temmuz’da bu milletin iradesine kastedenleri de tarihin tozlu sayfalarına gömdük.

Bunu millet olarak biz yaptık, yine yapacağız yine başaracağız. Yaşadığımız bütün krizleri, ekonomik, hukuk, eğitim, sağlık krizini hiç fark etmez. Hepsini en hızlı çözecek takım burada, hazırız. Nasıl depremde o ilk 1 gün, 2 gün milletin kendisi o enkazı kaldırdıysa yine bu ekonomik enkazı bu eğitim enkazını, bu hukuk enkazını milletimin kendisi kaldıracak hiç endişeniz olmasın.

14 Mayıs’ta kazanacağımız zafer Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da ve Amerika’da demokrasi mücadelesi verenler için umut olacak. Türkiye başardıysa biz de başarırız diyecekler. Türkiye’nin bugünkü demokrasi mücadelesi Ortadoğu’da, Balkanlar’da, Kafkaslar’da sönen demokrasi umutlarını yeniden yeşertecek. Tüm bu coğrafyaya Türkiye demokrasisiyle, hukukun üstünlüğüyle bir ilham kaynağı olacak. Bunu gerçekleştireceğiz ve Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında demokrasinin kalbi, İstanbul’da, Ankara’da, Antalya’da, Hakkari’de, Rize’de, Edirne’de ve evet İzmir’de atacak.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz