Bahçeli sordu.. Ne ara bu kadar sapık türedi?

0

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Meclis Grup toplantısında konuştu. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne değinen Bahçeli, şunları söyledi:

“Biz kadın deyince ne anlamalıyız? Beşik sallayan anne, çocuğunu doyurup, giydirip büyüten ebeveyn mi? Biz kadın denildiğinde neyi görmeliyiz? Evini çekip çeviren, eşine destek veren, aşını işini dert eden bir fedakârlık anıtı mı? Biz kadını nasıl tarif etmeliyiz?

Şeref ve namus timsali, ar ve iffet simgesi mi? Kadına baktığımızda neyin mahcubiyetini yaşamalıyız? Dinmeyen şiddetin mi? Verilmeyen değerin mi? Eksilmeyen istismar ve cinayetlerin mi? Kadına baktığımızda bu söylediklerimin hepsi fazlasıyla vardır ve karşımızdadır. En temel sorun, en bariz ayıp kadının bir insan olduğu gerçeğinin unutuluyor, umursanmıyor oluşudur. Kadın her şeyden önce bir insan, her şeyden önce eşref-i mahlûkattır.

Bozkırın tezenesi merhum Neşet Ertaş kadınları tarif ederken; ‘Kadınlar insandır, biz ise insanoğlu’ sözüyle muazzam bir teşhis hüneri göstermiş, mutlak bir doğruya temas etmiştir. Ancak kadınların gönülleri yıkılmaktadır. Kadınlar şiddete, istismara, tacize maruz kalmaktadır ki, bu dehşet tablosu insanım diyen, vicdan sahibi her kişi için utançtır.

Hz. Mevlana diyor ki: ‘Gönül yıkmak, Kâbe yıkmaktan daha büyük bir günahtır.’ Peki, yıkılanı nasıl onaracağız? Yıkımı nasıl engelleyeceğiz? Düşeni nasıl ayağa kaldıracağız? Fiziksel, duygusal, psikolojik şiddete uğrayan kadınlarımıza ne diyeceğiz, onlarla nasıl helalleşeceğiz? Sürekli kadına şiddetten yakınma vardır, konu herkesin dilindedir.

Sokak ortasında, adliye önünde, ev veya meskenlerin içinde, işyerlerinde hunharca öldürülen kadınlar sadece Türkiye’nin değil, sadece bölge ülkelerinin değil, tüm insanlığın kanayan yarası, kanatlanmış çığlığıdır. Bu çığlık masumdur, bu çığlığın gözü yaşlıdır. Ülkemizde 2017 yılı içinde 408 kadın katledilmiştir. Bunların çoğunluğu ise ya devlet koruması altındayken ya da boşanma davası sürerken hedef olmuşlardır.

Bu yılın Ocak ayında 28, Şubat ayında ise 47 kadın cinayeti işlenmiştir. Yine 2017 yılında, 101 tecavüz, 247 taciz vakası yaşanmıştır. 376 kız çocuğu cinsel istismar felaketinin kurbanı haline gelmiştir. İstismar suçuna getirilecek cezalar ister kimyasal isterse de ebedi mahkûmiyet olsun, sonuna kadar uygulanmalı, sonuna kadar istismarcıların hesabı görülerek iyi hal falan da dikkate alınmamalıdır. Amacım kadına, çocuğa yönelen anormal vandallıkları, aşağılık saldırıları bir nebze de olsa deşifre etmek, herkese göstermektir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyor ya; ‘Şuna inanmak gerekir ki; dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir.’ Böyle bir eser sahibi insan varlığına kıyılması karşısında ne zaman ayağa kalkacağız? Her şeyden malumat sahibi olurken, duyduğumuz, haberini aldığımız veya okuduğumuz şiddet sahnelerine daha ne kadar tepkisiz kalacağız? Aydınız, moderniz, çağdaşız, Cumhuriyet’in bekçisiyiz diye afra tavra satanlar kadınları sadece çıkarları doğrultusunda akıllarına getiriyorlar.

Diğer taraftan meczubun birisi çıkıyor, kadınlara kocalarından dayak yedikleri için şükretmelerini tavsiye edebiliyor. Meselenin tuhaf yanı ise, bunu da din ve diyanet adına yapabiliyor. Asansöre yabancı bir erkek ile kadının birlikte binmesinin sakıncalarından utanmadan, sıkılmadan, yüzü kızarmadan bahsedebiliyor. Ne ara bu kadar sapık türedi? Hangi ara kadınlarımıza, çocuklarımıza göz koyan ahlaksızların, onları töhmet altında bırakan alçakların sesi çıkmaya başladı?

Her kadın ve çocuk istismarı insanlığa ihanettir. Ve hiçbir ihanet cezasız bırakılmamalıdır. Her kadın cinayeti istikbalimizin kalbine indirilmiş hançer, Türk-İslam medeniyetinin ufkuna gerilmiş kanlı gömlektir. Biz bu hançeri kırmalıyız, bu gömleği ise kararlılıkla yırtmalıyız. Hala istismarları ve işlenmiş cinayetleri konuşuyor olmaktan, bu zulmü önleme adına bir arpa boyu mesafe alamamaktan ızdırap duyulması lazımdır. Yaşanan felaketler kadar, bir de hiç gündeme yansımayan, yansıtılmayan pek çok mağduriyetler olduğu kuşku götürmez bir gerçektir.

Korkudan, tehditten, baskıdan dolayı konuşmaktan çekinen kadın veya çocuklarımızın elinden tutmak, onların derdine derman olmak aynı zamanda insani, aynı zamanda vatandaşlık görevidir. Az evvel söylemiştim, kadın demek insan demektir. İnsanın mutsuz olduğu yerde devlet istikrarlı olamaz. İnsanın korku içinde olduğu yerde asayiş ve huzurdan iz bulunamaz. Kadın ailedir, kadın annedir, kadın vatandır, kadın ülkedir, kadın gelecektir, kadın gelecek nesillerin teminatıdır.

Sevr hayaleti adeta peşimizden geliyor. Mondros’u takip eden rezaletler başını kaldırıyor, İskenderun civarından bir kez daha vatana nüfuz etmeyi planlıyor. Müstevliler Çanakkale’de olduğu gibi yine mevzileniyor, yine silaha, şiddete, fitneye sarılıyor. Bugünün ciddiyetini, vahametini kavramalıyız. Anılarımızla geçmişi, umutlarımızla geleceği kucaklamalıyız. İstikbali kurtarmak maksadıyla geçmişin azim ve kararlılıklarından dersler çıkarmalıyız.

Uyarıyorum ki, ihmal işgale kapı açar; gevşeklik ihaneti davet eder. Artık bıçak kemiktedir, mızrak çuvaldan çıkmıştır. Geldiğimiz bugünkü zaman diliminde, güney sınırlarımız boyunca sahne alan komplo ve kumpasların dozajında herhangi bir azalma, herhangi bir yavaşlama yoktur, görülmemiştir. Tam tersine, tehditlerin cesameti, tehlikelerin cüreti gittikçe büyüyen dalga boyuna dönüşmüştür. İnanmışlık çok şükür bu dalgayı kırmaktadır. İman ve vatan sevgisi milli iradeyi canlı tutmakta, istiklalimizi korumaktadır.

Bu itibarla, kahramanca duruş göstermekten, mihnet ve çilelere meydan okumaktan başka seçeneğimiz elbette kalmamıştır. 45 günü geride bırakan Zeytin Dalı Harekatı imrenilecek bir şuur, takdir edilecek bir planlama, tebrik edilecek bir başarıyla icra edilmektedir. Harekatın 43’üncü gününde Afrin kent merkezine giden yol üzerinde bulunan kritik Raco Beldesi’nde kontrol sağlanmış, ay yıldızlı al bayrak Raco’ya dikilmiştir.

Burada tuzaklanmış bomba ve el yapımı patlayıcılar sabırla, dikkatle temizlenmektedir. 4 Mart Pazar günü, Zeytin Dalı Harekatı için önem taşıyan Şeyh Hadid beldesi başta olmak üzere, yedi yerleşim yerinde denetim sağlanmıştır. Raco ve Cinderes’ten Afrin’e ulaşan karayolları da kontrol altına alınmıştır. Anlaşılan odur ki, Zeytin Dalı Harekâtı’nda 4 stratejik safha vardır:

Birinci olarak, terör örgütü PKK/PYD/YPG ile sınır bağlantı hatlarının bütünüyle kesilmesidir. Bunda başarıya ulaşılmış, derinlemesine güvenli bir alan oluşturulmuştur. İkinci stratejik safhada, Afrin’in kuşatmaya alınması, çevresinin hem terörden hem de silah ve bombalardan ayıklanmasıdır. Bu da gerçekleşmiştir. Şimdiye kadar çok sayıda terör barınağı, sığınağı, mevzii, silah, araç ve gereci imha edilmiş; açılan tüneller, kazılan hendekler teröristlerle beraber yok edilmiştir. Etkisiz hale getirilen hain sayısı 2 bin 800’ü bulmuştur.

Üçüncü stratejik safhada, Afrin’e çıkan tüm yol, kavşak ve yerleşim yerlerinde kontrolün sağlanmasıdır ki, bu konuda da önemli kazanımlar elde edilmiştir. Dördündü ve son stratejik safhada ise, Afrin’e girilmesi, sivillerin tahliyeleriyle birlikte bu kentin baştan aşağı terörden arındırılması ve tehdit olmaktan çıkarılması amaçlanmaktadır. Afrin, 2014 yılından itibaren PKK/PYD’nin istilasına uğramıştır. Pek tabii olarak Afrin Suriye’nindir.

Ancak Suriye yönetimi terörizmle işbirliği yaparsa, tarih yeniden canlanacak, hatıralar bir kez daha ayaklanacak, tam yüz yıl önce bıraktığımız toprakların en azından istikrara, huzura, barışa kavuşuncaya kadar emanetimizde tutulmasının hakkı doğacak, önü açılacaktır. Kaldı ki arzumuz budur, olması gereken budur.

Zalim Esad’ın Afrin’e giden sözde halk güçlerinin kendilerine bağlı olduğunu birkaç gün evvel itiraf etmesi, Şam yönetimiyle PKK/PYD arasındaki teması alenen ifşa etmiştir. Suç ortakları belirginleşmiştir. Masumların kanını dökenler, insanlık vicdanını yok sayan barbarlar, mevzu Türkiye olunca yan yana gelmekte, omuz omuza vermektedir.

Sivilleri kalkan yapan hainler, yaklaşık 4 yıldır yöre halkına zulmetmektedir. Halk güçlerinden bahseden Esad’ın bundan haberi var mıdır? Topraklarını kana ve işgale terk eden, mazlumları bombalayan Esad hangi yüzle konuşmaktadır? 2016 yılında Halep’te ne yaşanmışsa, bugün Doğu Guta’da aynısı, adeta kopyası yaşanmaktadır. Yaklaşık 400 bin kişi yıllardır Doğu Guta’da açık cezaevindedir.

Esad bebeklere bomba atmaktadır. Çocuklara kast etmektedir. İnsanlığın gözü önünde katliam yapmaktadır. BM Güvenlik Konseyi, 24 Şubat’ta Doğu Guta başta olmak üzere, Suriye’de kötüleşen durum karşısında, acil insani yardım erişimine ve tıbbi amaçlı tahliyelere imkân sağlanması için 26 Şubat’tan geçerli olmak üzere en az 30 gün süreyle ateşkes ilan etmişti. 2401 sayılı anılan ateşkes kararının hedefi, Esad rejiminin bir hafta içinde yüzlerce sivilin katledilmesine, hastane, okul gibi sivil tesislerin tahribine yol açan saldırılarının durdurulmasıdır.

Durdu mu, kesinlikle hayır. Duracak gibi mi, o da hayır. Ateşkesin yürürlüğe girmesinden sonraki altı gün içinde 87 kez varil bombalı saldırı düzenlenmiştir. Bu olacak şey değildir. Bu hiçbir şekilde izah edilemeyecek bir canavarlıktır. Doğu Guta’da ateşkes ilan ediliyor, ama Esad aralarında çok sayıda çocuğun da bulunduğu 700’e yakın sivili gözünü kırpmadan öldürüyor, binlercesini ölüme terk ediyor. Hem de bunu insanlığın gözü önünde yapıyor.

Okuduğunu anlama, duyduğunu anlamlandırma özürlüsü ABD’li sözcüler, BM Güvenlik Konseyi’nin 2401 Sayılı Kararı’nın Afrin’i de kapsadığını iddia ettiler. Halep oradaysa arşın Ankara’dadır. Üstelik küstahça; ‘Türkiye söz konusu kararı iyice ve yeniden okusun’ dediler. Okumasına okuduk, okuyoruz, okumayı da sürdürüyoruz. Çünkü ilk emir okudur, bunun gereğini yerine getiriyoruz. Çok şükür yazmasını da biliyoruz.”

 

 

 

 

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz