Bahçeli: Zarrab denilen şarlatan ABD’nin kendi kanunlarına göre bir suç işlediyse yargılansın

0

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Meclis Grup toplantısında konuştu. Amerika’daki Rıza Zarrab davasına değinen Bahçeli, şunları söyledi:

“Şu sıralarda ABD’de süren bir yargı süreci vardır. Aynı zamanda Türk vatandaşı olan İran kökenli karanlık bir şahıs üzerinden adeta Türkiye yargılanmak, sanık sandalyesine oturtulmak, sorguya çekilmek istenmektedir. Bilinmesini isterim ki, buna hiçbir ülkenin, hiçbir gücün hakkı yoktur. Amerika’daki dava, yargı yetkisi bakımından hukuki olmaktan çıkmış, siyasallaşmıştır.

Sanığı, tanığı, itirafçısı, jürisi, bilirkişisi, savcısı ve yargıcıyla Türkiye’yi hedef alan bir komplo senaryosu sahneye konulmuştur. FETÖ’cü hainler, Türkiye’ye husumet duyan lobiler ve bütün melanet odaklar bu senaryoya dahil olmuşlardır. Şu hususları bütün açıklığıyla baştan ortaya koymak isterim ki; Zarrab denilen şarlatan, ABD’nin kendi kanunlarına göre bir suç işlediyse, yargılansın ve hakettiği cezaya çarptırılsın. Buna kim itiraz edebilir, bundan kim rahatsız olabilir?

Türkiye’de, Türk topraklarında işlenen bir suç varsa, bunun hesabının sorulacağı yer de Amerika mahkemeleri değil, Türk yargısıdır. Bu kirli şahıs, bu suçlar için Türkiye’ye iade edilmeli, ABD bu konuda elindeki bilgi ve belgeleri Türkiye’ye vermelidir. Ve de Türkiye’de yargılanmalı, en ağır şekilde cezalandırılmalı, cezasını çektikten sonra da Türk vatandaşlığından çıkarılmalıdır. Evrensel kabul gören hukukun temel normları ve gerekleri bunlardır.

ABD’deki yargılama sürecinde bunlar görmezden gelinmekte ve sözde hukuk kılıfı içinde; Türkiye’ye tezgâh kurulmakta, Türk ekonomisinin çökertilmesi hedef alınmakta, Dava Türkiye’de siyasi sonuçlar doğurmak amacıyla saptırılmakta ve yönlendirilmektedir. Türkiye’deki bazı çevrelerin; bu senaryoyu alkışlamaları, buna ümit bağlamaları, kendileri açısından bir züldür, bir zillettir.

Sadece iktidara muhalif odakların değil, yandaş görünen bazı çevrelerin, her vesileyle gazete sütunlarında ve televizyon ekranlarında FETÖ konusunda günah çıkarmaya çalışanların da ellerini ovuşturduklarını ibretle görüyoruz. Zarrab davasından siyasi ikmal malzemesi çıkarmaya çalışmak, sinsi hesaplarla bu davaya bel bağlamak, vatanseverlikle de, dürüst ve namuslu siyaset anlayışıyla da bağdaşmayacaktır.

Bizim şahıslarla ilgili bir meselemiz ve telaşımız yoktur. Hiç kimsenin de avukatı değiliz. Biz; Türkiye’nin onuru ve haysiyetinin, milli çıkarlarının ve milli bekasının peşindeyiz. Türkiye ahlaksızca yargılanırsa, milli onurumuz yara alırsa, Türk bankacılık sistemi ve ekonomi ağır bir hasara uğrarsa, siyaset kurumumuz Amerikalı bir yargıcın elinde oyuncak olursa, bundan kim yarar görecek, kim kazançlı çıkacaktır? Topyekûn bir millet olarak altında kalacağımız böyle bir depremden, kim siyasi rant devşirecek, kim siyasi zafer kazanacaktır?

Siyaset mertçe yapılır, Türk ahlak ve töresine göre yapılır, adam gibi yapılır. Türkiye’nin haysiyeti üzerinden siyaset olmaz. Türk töresinde, Türklüğün geleneğinde pusu kültürüne yer yoktur. FETÖ hıyaneti yeni melanetler peşinde koşarken, Türkiye’yi nasıl vururum hesapları yaparken, bu alçakların değirmenine su taşımak neyle izah edilecektir? Siyasi hesaplar uğruna Türkiye’yi sırtından hançerlemek ihanetin daniskasıdır. Bizim bu konudaki hassasiyetimiz, tepkimiz ve öfkemiz bunadır.

Rıza Zarrap’ın yargılanması ancak ve ancak tarafsız ve objektif Türk mahkemelerinde sağlanmalıdır. Bu kaçakçının, bu sicili kabarık şahsın işlediği hangi suç varsa hukuki çevre ve sınırlar bellidir, bu da Türkiye Cumhuriyeti’dir. ABD, Türkiye’nin itibarıyla, iradesiyle, saygınlığıyla, siyasi ve ekonomik haklarıyla oynamayı, bunları zedelemeyi nasıl ve hangi hakla planlamaktadır? Zarrap kimdir ki, Türkiye’ye aba altından sopa gösterilmektedir?

Bizim ABD’nin yargı sisteminden alacağımız, duyacağımız, öğreneceğimiz hiçbir şey yoktur. Yabancı bir ülkenin ağzına bakarak, bize ne düşer diyerek siyaset yapmak da bizim şerefli mazimizde olmayan, görülmeyen, duyulmayan, bundan sonra da duyulmayacak bir ilkesizlik ve ahlaki düşkünlüktür. Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ABD’de sorgulanmasına, gıyaben ve kasten mahkemeye çıkarılmasına şiddetle karşıdır, karşı çıkacaktır.

Şunu herkes çok iyi bilsin ki; Eğer onurumuza ve haysiyetimize sahip çıkmazsak, Bağımsızlığımızı ve egemenliğimizi korumazsak, Siyaset kurumumuzu başkalarının tanzim etmesine ses çıkarmazsak, Türkiye’yi bekleyen mukadder akıbet, dış güçlerin fiilen mandası altına girmek olacaktır. Böyle bir zilleti, Türk milleti ve Türk milliyetçileri asla kabul etmez, buna heveslenenlerden de bunun hesabını mutlaka sorar. Bu bakımdan, Türkiye’yi hedef alan komplo, kumpas ve suikastlar karşısında milli bir duruş sergilemek, herkes için ahlaki ve vicdani bir zorunluluktur, vatanseverliğin asgari bir icabıdır. Hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların öğütleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir, kaydetmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsızdır, böyle de kalacaktır.

Son yılların en dehşet verici katliamı Mısır’da yaşanmıştır. Cuma namazı esnasında hunhar bir terör saldırısı düzenlenmiştir. Camiye saldırı İslam’a savaştır. Hangi vicdan sahibi bu saldırıyı onaylayabilir. DEAŞ’li canilerin sakal bırakması boşunadır. Bu alçak teröristlerin İslam’a en ufak bağı yoktur. Türkiye dost ve kardeş Mısır halkını acılarını paylaşmak amacıyla dün tüm yurtta ve dış temsilciliklerde bir günlük yas ilan etmiştir. Bu siyasi tasarruf yerindedir.

FETÖ, DEAŞ’in kılık kıyafet değiştirmiş halidir. İki terör örgütü arasında azımsanmayacak benzerlikler vardır. DEAŞ’i kurup kudurtan çevrelerle, FETÖ’yü besleyip büyüten çevreler bir ve aynıdır. Her DEAŞ’li aynı zamanda FETÖ’cü, her FETÖ’cü aynı zamanda DEAŞ’li, PKK’lıdır. Bunların hepsi terörizmin yeni nesil küresel cinayet yapılanması tarafından tasarlanmış yeni sürüm taşeronlardır. Bugünkü şartlarda DEAŞ’in neden olduğu yıkımı konuşan, çare arayan kaç ülke vardır? Nedir onları korkutan, nedir onları acziyete iten sebepler? Nereye kadar bitaraf kalacaklar.

Bazıları tıpkı karaçalı gibi araya girmek dedikodu çarkı çevirmek için zannedersiniz özellikle çalışıyorlar. Bir kısım siyasi mevtanın MHP’ye marazı varmış. Bunlar gelsinler de dertlerini külahıma anlatsınlar. Bunların ipiyle suya inilmez. Her defasında akıllarını başlarına almalarını söylüyoruz, ne çare. Bana mısın demiyorlar. Köksüzlüğün pençesindeler, kimliksizliğin esiri olmuşlar.

Birlik ve beraberlik yara almış olsa, emperyalizm hakimiyet kursa, milli ve yerli ne varsa tökezleyip yere düşse bu kripto niyetler alkışlayacaktır. İmralı canisine hürmet edenler, FETÖ ile aynı çuvala girenler elbette bize itiraz edecekler, rezilliklerinin altında ezileceklerdir. Unutmayınız ki iki yüzlünün dilinde kalbinde kahredici fesat gizlidir. MHP’nin milliyetçiliğine itiraz edenlere, yaşlı gözleriyle kum torbasına dönenlere tavsiyem, önce edep, önce adap, önce adamlık öğrenin.

Bir gün camide safa girip, diğer gün kilisede mum yakanlar bizi anlayamaz. Dengesi kaybolanların, korkuyla ürperenlerin dili laçkaya dönermiş. Bizim Pensilvanya yetiştirmelerinden, FETÖ’cu yurtsuzlardan duyacağımız yoktur. Türk milliyetçiliğine itiraz edenler, hakaretten geçinenler unutmayınız ki ya kandil ya pensilvanya ya da imralı’ya köle olmuş, yıkım yozlaşma hayranlarıdır. Hiçbir parti birbirine benzemek zorunda değildir, bu doğru da değildir. Her partinin her fikrin kendine özgü bir alanı vardır. Ancak vatan savunmasında millet mücadelesinde milli olmak konusunda ortak zemin, aynı şuur birdir. Ve şu anda bu durum hamdolsun Türkiye’de vasat bulmuştur.

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Rusya Devlet Başkanı Putin ve Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan, Soçi’de bir araya gelmişlerdir. Bu yıl içinde 8 defa görüşmüşlerdir. Garantör ülkeler şu ana kadar kazasız belasız eşgüdüm halinde çalışmışlardır. Bu durum ümit ve memnuniyet vericidir. Türkiye, İran ve Rusya’nın IŞİD Nusra cephesi ve BM tarafından tanımlanan tüm terör örgütlerinin yenilgiye uğratılmasına yönelik işbirliğini sürdürecek olmaları önemli bir kazanımdır.

Eğer PYD’nin bahsi geçen kongreye katılım halinde Suriye’nin bağımsızlığından bahsetmek anlam ve muhtevasını kaybedecektir. PYD demek PKK demektir. PKK demek düşman demek, bebeklere kurşun sıkan, masumlara bomba fırlatan, hainliği meslek edinmiş şerefsizlik demektir. Türkiye Soçi ruhuna saygılıdır. Soçi’den çıkan sonuç sadece Suriye’yi değil, Türkiye ve bölge ülkeleri birinci derece etkileyecektir. Rusya’nın PYD ile arasına mesafe koyması temennimiz ve arzumuzdur.

Soçi’de süreç bu şekilde işliyorken, Türkiye ile ABD arasında bir telefon diplomasisi yaşanmıştır. ABD Başkanı Trump, cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aramıştır. Sanki nedamet getirir gibi değerlendirme yaparak, Ortadoğu’da kaybedilen hayatlardan ve 6 trilyon dolarlık hatanın varlığından memnuniyetsiz olduğunu ilan etmişti. En azından bu sözleri gecikmiş bir vicdan muhasebesi şeklinde yorumladığımızı söylemek isterim. Biz dostlukla gelene hoş geldin, düşmanlıkla gelene ise hoşt demekten gocunmayız.

Sayın Erdoğan telefon görüşmesinin olumlu geçtiğini açıklamıştır. Dışişleri bakanı, PYD’de artık silah verilmeyeceğini açıklamıştır. İster istemez kafalardaki soru işaretleri artmaktadır. Geride kalan yıllarda PKK’nın doğusuna çekeceğini söylemiş, fos çıkmıştı. Silahların seri numaralarını vereceğini söylemişti, asılsız çıkmıştı. Anlık istihbarat paylaşımı yapacaktı, terör örgütleriyle paydaş oldu. Beyaz saray yönetimi bugüne kadar PYD YPG’ye TIR’la silah gönderdi. Hafif ve ağır makineli tüfekler, kızılötesi dürbünler, ABD’nin PKK’ya kirli ikramlarından bazıları olarak da hafızalardadır. Şunun farkındayız ki, ABD’nin hava eğitim ve silah desteği olmadan PKK terör örgütlerinin sınırlarımızın dibinde tutunmaları imkansızdır.”

 

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz