A, bakın Balkanlar’da kim cirit atıyor: Alman İstihbarat Teşkilatı, BND…

1

Müslüman toplumların yaşadığı başka coğrafyalarda olduğu gibi Balkanlar’da da İslami düşünce ve organizasyonların etkinliği giderek artıyor.

Savaş dönemi; özellikle Bosna, Makedonya ve Kosova’ya destek olmak için “mücahit” olarak gelen dini gruplar, savaşın uygun atmosferi sayesinde, toplumsal hayatın içerisinde yer aldılar. Dünün savaşçıları bugünün toplum mühendisleri oldular.

Savaş zamanı Balkanlar’a gelenler müslüman insanlar ve dini kaygılar taşıyorlardı. Savaş ortamında bulunan halkı ve askeri organizasyonları motive edebilmek de gayeleri arasındaydı. Savaştan sonra birçoğu Balkanlarda kaldı. Mesela Bosna’da kalanlara Bosna Hersek pasaportları dahi verildi.

Sadece müslümanlar değil, hristiyan organizasyonlar da çalışmalarını çok güçlü bir şekilde sürdürdüler savaş sürecinde ve halen son derece etkililer Balkanlar’da. Mesela Kosova’da yaptıkları çalışmalar sayesinde protestanlar bir cemaat kurabilecek seviyeye ulaştı ve resmi dinler arasında yerini alarak kanuni koruma altına girmiş oldu.

Sözün özü, hem müslüman hem hristiyan organizasyonlar, başta Bosna olmak üzere Kosova ve Makedonya’da, hatta Hırvatistan’da, savaş dönemi ve sonrası var oldular, yerli halkı desteklediler ve halen toplumla birlikte yaşıyorlar.

Savaş dönemi ve sonrası Balkanlar’a dışarıdan gelenlerin çalışmaları sayesinde, müslümanlar arasında giderek artan bir şekilde “selefi-vahabi” akımlar ön plana çıkmaya başladı. Bu akımlar, fakirliği ve geçim güçlüğünü de hesaba katarak, ailelere maddi kurtuluşun da bu yolla daha kolay olabileceğini işaret ettiler. Ve elbette kabul gördüler.

Gariptir bu akımların hedefi sadece ve sadece müslümanlar oldu. Yerli halkın ehli sünnet İslam anlayışı İslam dışı olarak görüldü ve bu tür anlayışa sahip müslümanlar da “kafirlik” ile suçlanmaya başladılar. Selefi- Vahabi gruplar ayrıca bu ülkelerden IŞİD için çokca savaşçılar devşirdi. Kosova IŞİD’e çok sayıda savaşçı veren ülke oldu.

Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri, Boşnak toplumunda Sünni İslam’ın ehli sünnet anlayışı yerine vahhabî öğretisini yerleştirmek için çok para harcadılar ve halen harcıyorlar. Suudi hayır kurumları, vahhabilerin egemenliği altındaki Balkanlar’da en büyük cami olan Saraybosna’daki Kral Fahd Camii de dahil olmak üzere, ibadethane yapılması amacıyla yüklü miktarda para harcadı. Bosna’daki Osmanlı döneminden kalma camilerden hiç hazzetmeyen söz konusu ekip, bu camileri de yıkıp, kendi mimari tarzlarına göre yeniden inşa ettirdiler. Savaşın ve fakirliğin etkisi ile ehli sünnet anlayışı vahhabi anlayışı ile yer değiştirdi. Bu durum toleransı ve Osmanlı/Türkiye sevgisini daha şekilci bir noktaya itti.

Türk hükümetinin son yıllarda önceliklerini başka bölgelere kaydırması, Türkiye’den beslenen ehli sünnet akımların Balkanlar’da etkili olabilmelerini de negatif yönde etkiledi. Hatta, gözlemlerime dayanarak söylüyorum, Ankara sanki bu tür akımları hoşgörü ile karşılama trendine girdi son 5-6 yıldır. Bu durum göreceli olarak ehli sünnet anlayışlarını geri plana itti. Ehli sünnet vahabileşirken, bir milyondan fazla nüfusa sahip Bektaşilik İslam dışı bir dini anlayışa evrilmeye yüztuttu.

Türkiye’nin yokluğu ve adeta farklı bir yol tutturması, dini meselelerde, Balkanlar’da bambaşka bir tablonun ortaya çıkmasına neden oldu. Suud ve Körfez ülkeleri çalışmaları çok daha görünür hale geldi.

Selefi-vahhabi anlayış, öncelikle bu ülkelerdeki İslam Birliği (diyanet gibi kuruluşlardır) gibi resmi dini organizasyonları ele geçirdi veya oldukça etkili şekilde kontrol altına aldı, yayın evleri ve medya kuruluşları ile televizyon kanalları ve radyolar kurdu, siyasi partiler kurdu ve seçimlere girdi, yaygın küçük ölçekli işletmeler oluşturdu, iş hayatında etkili oldu, Suud ve Körfez sermayesi Balkan ülkeleri hükümetleri üzerinde ciddi bir baskı oluşturdu ve hükümetlerin vahhabi-selefi akımlar üzerinde operasyon yapabilme kapasitesini oldukça sınırlandırdı. Böylece yerel hükümetler vahhabi gelişmesine karşı etkisizleşti.

İşte bütün bu ifade etmeye çalıştıklarım çerçevesinde batının “ödü koptuğu” tablo ortaya çıkmış oldu Balkanlar’da. İslam’ın töleranssız yüzü, İslamafobi ile buluştu.

Berliner Zeitung gazetesinin, Alman İstihbarat kaynaklarına dayanarak bildirdiğine göre, Alman İstihbarat Teşkilatı (BND) Bosna-Hersek’teki İslamcı eğilimlerden giderek artan oranda endişe ediyor. BND’nin, ilaveten, tüm dikkatini Balkanlar bölgesine çevirdiğini de iddia ediyor gazete.

Bosnalı yüzlerce insan, son yıllarda cihad milislerine katılmak için Ortadoğu’ya gitti ve benzer olaylar diğer Müslüman nüfusun yoğunlukta olduğu Balkan devletlerinde, Kosova ve Arnavutluk’ta da meydana geldi. Ayrıca sözkonusu vahhabi gruplar mülteci akınında da rol aldı.

Alman istihbaratının Balkanlara gelmesinin nedeni işte bu selefi-vahhabi müslümanlar. Gerekçe “aşırı İslamcı akımlar”. Bu gerekçeyi Balkanlar’da kim oluşturdu? Elbette Suud ve Körfez ülkeleri. Türkiye adeta göz yumdu, böylece ortamı onlara bıraktı.

Sonuçta, Almanya’nın ekonomik ve politik açıdan önemli oranda kontroluna girmiş olan Batı Balkan ülkelerinin, ilaveten BND’nin istihbarat faaliyetleri ile daha da sıkı gözetleneceği anlaşılıyor. Korkarım ki, Türkiye yakında bir yerlerde çıkacak, “Türkiye Balkanlarda X ülkesinde … kurumları ile fandamentalist grupları destekliyor, 5 personelini tutukladık” gibi haberlerle bile karşılaşabilir.

Almanlar elbette kendi planlarını gerçekleştiriyorlar. Onlara ne diyebiliriz ki? Küresel ile zamansız kavgayı seçen Türkiye, her cephede gerilerken, evladı fatihan diyarı denen Balkanlar’ı da kaybetmesi, kanlı gözyaşlarına bedel büyük bir felaket.

1 Yorum

  1. “Küresel ile zamansız kavgayı seçen Türkiye, her cephede gerilerken, evladı fatihan diyarı denen Balkanlar’ı da kaybetmesi, kanlı gözyaşlarına bedel büyük bir felaket.”
    Son 5-6 belki 7 yıl ancak bu kadar konsantre anlatılabilirdi. Bosna hersek vatandaşı olasım geliyor… kabul ederlermi ki?

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz