Hangi ATATÜRK  [9]

0
Latest posts by Emin Keşmer (see all)

12 Eylül’ün muhteşem Atatürkçü faşist generalleri nutuklarında;

Irkçılığı, fanatizmi, körlüğü, hoppalığı, yalakalığı, ezberciliği, bönlüğü, lümpenliği ve tabii ki sorgusuz sualsiz itaati körükleyen her şeyi vaaz edip söylediler…

Çok bilirlermiş gibi Kuran’dan ayetler de döktürdüler…

Lakin onca suret-i haktan görünmelerine karşın Atatürk’e ait insanın yüreğini titreten, dünya ve ülke barışına, adalete, dürüstlüğe, hakka hukuka değgin hiçbir söz söyleyemediler…

Ama vatan çok umurlarındaymış gibi Atatürk’e yakıştırdıkları ve uydurma olduğunu düşündüğüm şu iğrenç sözü bize bal gibi, sorgulamaksızın kanıksatıp yutturabildiler:

‘SÖZ KONUSU VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR!’

(Burada bir ara not düşeyim -antrparantez-

12 Eylül generalleri diyorum ama ‘o kafadaki’ bütün seçkin zevatı, üniversite hocalarını, toplumun kanaat önderlerini, siyaset erbabını, diğer ilgilileri buna siz dahil ediniz lütfen.)

Kanıksatabildiler diyorum; çünkü diğerlerinden, karşıtlardan hiçbirinin buna itiraz ettiğini duymadım!

Bu söz ilk bakışta nasıl da samimi ve içten bir fedâ edişi düşündürüyor değil mi?

Adeta, helal olsun vallahi dedirtiyor.

Örneğin vatan… savaş (varlık-yokluk, bekâ) şeklinde bir saldırı-işgal tehlikesiyle karşı karşıyaysa; yani VATAN SÖZ KONUSU ise bütün malım mülküm ve canım feda olsun!

Bu sözden bu anlaşılmaz mı?

Ne güzel bir motto.

Lafı mı olur yani, elbette!

Ah sevgili ülkemin güzel insanları!

Bu söz beni herkesten daha değişik şekilde hüzünlendiriyor.

Şöyle ki:

Bu vatan ve millet bin kere esir düşse bu propagandayı ateşleyenler, size bayrak sallatanlar, okullarda bu sözle ilgili kompozisyon yazma yarışmasını düzenletenler kendi rızalıklarıyla bırakın her şeylerini ‘teferruat’ görmeyi, fedâ edip vazgeçmeyi, vatana bitlerini bile vermezler bitlerini!

Hele o ‘can mal’ dedikleri şöyle dursun!

Öyle bir zamanda üstüne üstlük daha beter oyunlar çevirerek mallarını mülklerini beşe ona katlarlar.

Laftır onlarınki, toplumu coşturmak, ateşlemek ve koyun gibi gütmek için sadece boş laftır bana göre.

Vatan için her şeyini, başta kendisini fedâ edecek olanlar elbette vardır.

Onlar her zaman olduğu gibi yine yoksullardır, çocuğunu doyasıya besleyemeyen işçilerdir, aç sefil yaşayan köylülerdir.

O propagandayı yüzsüzce yapanlar, bağırıp çağıranlar bir yolunu bulup kaytaracaklardır. Bunu çok gördük, bilmemiz lazım artık!

Çok anlamlı bulurum ve gözlerimi yaşartır her hatırlayışta Yemen türküsünün şu sözleri:

YEMEN YOLU ÇUKURDANDIR

KARAVANA BAKIRDANDIR

ZENGİNİMİZ BEDEL VERİR

ASKERİMİZ FAKİRDENDİR

Ah!

Ama ne yazık ki yeniyor bu numara.

‘Vatan söz konusu ise gerisi teferruattır’ öyle mi?

-Ne zaman vatan görevine koştunuz vicdansızlar? demek lazım önce.

Ya çürüğe çıktınız, ya tatil köylerinde otura yata ‘vatan hizmeti’…

Ya da her zamanki gibi bedel ödediniz…

Veya kısa dönem yirmi yedi güncük vatan görevciği yaptınız!

Oysa BU SÖZ ‘savaş’ gibi korkunç bir ölüm-kalım durumu dahi olsa tehlikelidir, yanlıştır ve sadece faşizme, aldatılmaya yarar; sadece uyanıklığa, kalpazanlığa, kurnazlığa hizmet eder gibi geliyor bana.

SAVAŞ bile olsa onun da bir hukuk kriteri, bir vicdan ve insaf ölçüsü, bir adalet kaygısı olmalı değil midir sizce?

EN BÜYÜK OYUNLAR, vurgunlar, hırsızlıklar, soygunlar, kalpazanlıklar, pazarlıklar, ihanetler, karaborsalar tam da o savaş zamanlarında, o ölüm kalım deminde, o çaresizlik anında yapılmaz mı?

Hal bu iken güya HER ŞEY VATAN İÇİN… diyerek bu fırsatı kötüye kullananlardan geçilmediğini tarih herkese -en çok da bize- daha bugüne kadar öğretmemiş midir acaba?

Durum böyle iken ‘’GERİSİ TEFARRUATTIR’’ sözünün sizce hangi amaca hizmet etmesi olasıdır?

Eğer böyle bir ‘varlık yokluk’ ortamı için ‘’Vatan söz konusu ise gerisi teferruattır’’ derseniz, o her şeyin, kurtla kuzunun birbirine karıştığı savaş yıkılış, altüst oluş ve de ölüm kalım zamanlarında güçlü olanlara, fırsat kollayanlara, acımasız ve vicdansız karaborsacılara, uyanık yöneticilere, bu sözle -her oyunu çevirmeleri için- inanılmaz bir fırsat sunmuş, önüne geleni yolmak, sömürmek; açığını-yolsuzluğunu yakalayanı da harcamak-yok etmek için ellerine kullanışlı bir koz vermiş olmaz mısınız?

Ve ayrıca böyle önü arkası, sağı solu, nerelere uzanacağı bilinmeyen netameli bir sözü Atatürk gibi bir lider söylemiş olabilir mi sizce? Ne dersiniz?

Bakınız şu anki ‘yerli ve millî’ hükümetimiz nasıl kullanıyor bu sözü veya nasıl sürdürüyor bu manadaki icraatını?

‘Vatanın bekâ meselesi bütün bunlar!’ diyerek neler yapmaktalar; isterseniz bir bakalım mı?

Bir misal verelim:

Hükümetimiz ihale ile Uşak’a havaalanı yaptırtmış (hepimiz duyduk bunu).

Ne güzel!

Yapan müteahhit kendisi para koyup yapmamış bu alanı. Ya ne yapmış? Devletin (kamunun) bankasından kredi çekmiş. (Herkese vermezler ama müteahhide verilmiş nasılsa). Bu da âlâ.

Alanı yapmış, (rakamları yaklaşık da olsa misal olarak verelim):

500 milyon dolara pazarlık etmiş.

Esasen işin gerçek yapılabilirlik değeri 100-150 milyon dolar. Ama olsun, millî iş adamımız kazansın(!) denmiş belli ki.

İş bitmiş ve müteahhide 10 yıl yolcu garantisi verilmiş, tahsilatını yapsın diye. Bu 10 yıl bitiminde adam 3 milyar dolar veya daha fazlasını kazanmış olacak bu işten.

Zaten daha birinci yılda parasını kazanmış da oluyor ya, ayrı mesele.

Bu da âlâ.

Yıllık 100 bin yolcu garanti edilmiş. Ama ne olmuş? Yılda havaalanını kullanan yolcu sayısı 7 bin’de kalmış.

Yanılgı oranı mı?

Yılda 93 bin yolcu yanlış tahmin edilmiş. Yani bakanlık %93 yanılmış(!)

Öngörüye, vizyona bakar mısınız?

Ya da bilerek mi yanılmışlar? Onu da siz takdir edin.

-Peki bu paraları kim ödeyecek?

-Kim olacak, biz, kamu.

Yani bu para doğrudan bizden, vergileri geçtik, haksız hukuksuz oranlarda, FAHİŞ şekilde tahsil edilen su, doğalgaz, elektrik, telefon, internet, araç, akaryakıt, posta hizmeti… gibi harçlardan, vergi artırımlarından alınan ve yine toplumun sağlığı, refahı, gelişmesi, eğitimi, geçimi için sarf edilmesi gereken paralardan kesilip ödenecek.

Bitmedi!

Bakın hükümet yerli ve millî, müteahhit de yerli ve millî(?) kredi de yerli ve milli bankadan alınmış; paralar da yerli ve millî insanlarımızdan tokatlanacak sonuçta…

Ama… anlaşmazlık halinde bu YERLİ VE MİLLİ hükümet kendi yerli milli mahkemelerine güvenmiyor; nereye güveniyor, nereyi görevli kılıyor?

İNGİLİZ MAHKEMELERİNİ.

Yerli ve milli hükümete bak sen?

Bitmedi!

Bununla bitse öp başına koy.

Osman Gazi Köprüsü yapıldı aynı haksız ve fahiş kazançlar.

Marmaray yapıldı aynı…

İstanbul Havaalanı ve diğer havaalanları yapıldı, aynı…

Şehir Hastaneleri, aynı…

Oto-yolar, aynı…

Gerçek yapılma değerinin EN AZ on katına iş yaptırt. Bunu da halkın dişinden tırnağından kestiğin paralarla yap…

Sonra da bütün bunları kendi cebinden, kendi öz sermayenden para harcayarak yapmışsın gibi herkesin başına kak!

‘Gözünüze dizinize dursun!’ de.

Sonra da bunu biri eleştirince; eleştireni ‘gayri-millî’ olmakla, terörist olmakla suçla, tehdit et, bir gizli tanıkla suçla, içeri at, aylarca yıllarca dava dosyası bile hazırlamadan işinden aşından et, malına mülküne el koy, hayatını karart, bazen de kodeste öldür!

Aklanıp çıksa bile kamuyu geçtik, özelde bile takip et ve iş verdirtme, açlığa-ölüme mahkûm et, hayatını bitir!

Çok da konuşan, muhalefet eden olursa durma avazın çıktığı kadar bağır:

-MEMLEKETTE BEKÂ SORUNU VAR EYY MİLLET…

-Ve eyy millet, şimdi susma, aykırı ses çıkarmama, itaat ve biat etme zamanıdır!

Aklını başına topla(!) Toplamazsan sen bilirsin(!)

Anla artık, eşek değilsin!

Ve… hazır bir laf daha var, herkes de kabullenmiş; haydi bunu da söyle, tam sırası, daha ne duruyorsun, bağır:

‘SÖZ KONUSU VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR!

-Oturun oturduğunuz yerde, oturmazsanız haddinizi bildiririz, o dilleri keseriz!’ diye de ekle!

Bu mudur?

Atatürk bunu mu demiştir veya bunu mu istemiştir sizce?

Velev ki bu sözü sahiden de söylemiş olsun.

‘Atatürk bunu ağır savaş şartlarında ola ki söylediyse bile, bugün biz bu mottoyu olduğu gibi alıp kabul edemeyiz, bize ve çağımıza göre doğru değildir.’ dememiz, eleştirmemiz çok mu imkânsız, pek mi yanlış birşeydir?

Çağdaş, ilerici, vatansever, modernist, hatta barışçı, devrimci(?) Kemalist ve Atatürkçülerden bu özeleştiri beklenmeli değil midir?

Bu özeleştiriyi hiç duyanınız, bileniniz var mıdır?

Ama bu söz en aydınım diyenlerce de itirazsız kullanılıyor maalesef!

Çünkü Atatürkçü derneklerin büyük çoğunluğu bütün görsellerinde bu sözü kullanıyorlar, binalarına da bu sözün tabelasını asıyorlar.

Ola ki Atatürk’ün bu veya başka bir sözünü alıp da yiğitsen eleştir bakalım!

En yakınlarınız bile sizi nasıl mermi yağmuruna tutuyor (mermi mecaz manada), nasıl linç etmeye kalkışıyor, gör o zaman.

İşte Atatürk adına sığınarak yapılan bu fanatikliği, bu dogmacı yaklaşımı, esnek olmamayı; karşı tarafı dinlemek, anlamak yerine din yobazlarının aynını yapıp küfretmeyi, eleştireni günahkâr ve hain ilan etmeyi, tavizsizliği kabullenemiyorum asıl!

Bu şekil Atatürkçülüğe de itiraz ediyorum!

(Bu meseleye dair anılarla devam edeceğim…)

Önceki İçerikMutlakiyet mi? Cumhuriyet mi?
Sonraki İçerikRusya Ukrayna’ya müdahale edebilir mi?
Eğitimci, Oyun Yazarı ve Yönetmen ÖZGEÇMİŞ: 1954 Tirebolu doğumlu Eskişehir Anadolu Üniversitesi Türk Dili Edebiyatı Bölümünü ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 34 yıl çeşitli liselerde Edebiyat Öğretmenliği ve Müdürlük yaptı. 4 yıl Kültür Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak çalıştı. ESERLERİ: Bir Poşet İstanbul Toprağı (Roman, 2012 Yunus Emre’yi Kim Öldürdü (Roman dosyası) Devlet Tiyatroları Repertuarına Alınan Oyunları (2012): Vah Güzel İstanbul Yunus Emre’yi Kim Öldürdü? Yaşamın Kıyısında Zirzop Kral Aldığı Ödüller: BASÜBADELMEVT oyunu Kör Sema Oyun Yazma Yarışması, Birincilik Ödülü NUH’UN AĞRISI oyunu Aydın Üstüntaş Jüri Özel Ödülü Yazdığı Diğer Oyunlar: Mutluluk Tarifleri, Kulüp Paragöz/ Anatolia Yolu / Yurdun Seni Çağırıyor Nazım/ Son Oidipus/ Savaş Devam Ediyor/ İyi Aileler İyi Çocuklar/ Bir Ateş Ver (Kahır Yolcusu Bir Zamane Dervişi: Ruhi Su), Melekut, Girdap Nasrettin Hoca’nın Biri Bir Gün (Çocuk Oyunu) Kuşlar Cumhuriyeti (Çocuk Oyunu) Gençlik Tiyatroları Festivallerinde kendi yazıp yönettiği oyunlarla ödüller almış; Yunanistan ve İsviçre’de bu oyunlarıyla turneler yapmıştır. Oyunları ülkenin birçok şehrinde amatör veya yarı amatör topluluklarca; üniversite-lise, ilköğretim tiyatro topluluklarınca oynanmıştır. 2013’ten beri Amerika’da yaşamaktadır.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz