İktidarın deprem sonrası telaşı kaçınmak istedikleri sonucu kaçınılmaz hale getirebilir

0

Eski Yunan’da Sokrat’tan da önce yaşamış (d. MÖ 535?) filozof Heraklitos’un yüzyıllar boyunca yaygın kabul görmüş tezine göre, aynı nehirde iki kez yıkanılamıyor. İkinci kez girildiğinde ya nehir değişmiş oluyor ya da nehire giren kişi…

Bu özdeyişi akılda tutalım.

Sebebi, 50 binden fazla insanımızın canını aldığı, 200 bine yakın binayı yıktığı veya yaşanamaz hale getirdiği anlaşılan Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremler ile 1999 yılında Marmara bölgesini sarsan deprem arasında paralellikler kurulmasıdır.

Özellikle de siyasi alanda. 

1999 depremi olduğunda ülkede üç siyasi partili -DSP, ANAP ve MHP- bir koalisyon hükümeti vardı ve sonrasında yapılan ilk seçimde (2002) bu partilerin üçü de %10 barajı altında kaldılar.

Yeni teze göre, Kahramanmaraş ve Hatay merkezli deprem de, iktidarın -AK Parti ile MHP’nin- yakında yapılacak seçimde benzer bir akıbetle karşılaşmasını getirecek.

İçeride muhalefet çevrelerinin dillendirdiği bu tez dışarıda da kendisine taraftar bulmuşa benziyor. Dünya sermaye çevrelerinin yakından izlediği Financial Times gazetesi, önceki gün, “Deprem iktidara seçimi kaybettirir” tezini işleyen bir değerlendirmeye yer verdi.

Doğruluğu ancak seçimden sonra anlaşılabilecek bu teze mevcut iktidarın da kulak verdiğini düşünmemiz için alametler çok fazla. Tarihi yaklaşan seçimden kaçınılamayacağını anlamış görünen AK Parti ile süreci birlikte götürdükleri iktidar ortağı, önceki depremde iflahları kesilen üç partinin kaderini paylaşmak istemiyor…

[İki partinin kaderlerini daha önce pek belli etmedikleri biçimde birbirine bağladıkları, depremin ardından iki liderin -AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’nin-, deprem bölgesine, biraz gecikmeli de olsa, birlikte ziyarete gitmelerinden anlaşılıyor.]

Muhtemelen, 1999’da hükümette başbakan yardımcısı koltuğunda oturan ve partisi seçim yenilgisi yaşayınca genel başkanlıktan istifa eden Devlet Bahçeli, ortağını bu konuda uyarmıştır.

[Seçim sonucu partisini TBMM’de temsil edilemez hale getirince genel başkanlığı bırakan Bahçeli, bir yıl sonra (2003’te) yapılan kongrede adaylığını koyup yeniden genel başkan seçilmişti.]

Hükümetten dışarıya yansıyan telaşın geçmiş deneyimin bu gün de geçerli olabileceği değerlendirmesine dayandığını sanıyorum.

Depremin altında kalmak istemiyor iktidar ve hükümet bunu engellemenin bir aracı olarak hayli telaşlı bir görüntü veriyor.

Televizyon ekranlarına yansıyan deprem sonrası görüntüleri ile taban tabana zıt mesajlar geliyor bakanlardan… Depremin yerlerinden ettiği yurttaşları yeniden evlerine kavuşturma amaçlı vaatler ile çok daha dikkatli bir muhasebeye dayalı olması gereken o vaatleri gerçekleştirme yolunda adımlar atma çabaları o telaşın bir ürünü.

Enkazı hemen kaldırmak için bir telaş var.

Depremde evleri yıkılan insanların bir bölümünü öğrenci yurtlarında misafir edebilmek için üniversitelerde yüz yüze eğitimden vazgeçilmesi de öyle.

Yıkılan evlerin yerine derhal inşaat faaliyetine girişmek de bir başka telaş…

Çalışkanlıklarını bakanların uzayan sakallarından da fark edebiliyoruz.

Bürokratlar da telaşta.

[Devlete ait kurumların ön planda görünmesi, sivil toplumun kendiliğinden veya organize biçimde devreye girmesinden duyulan rahatsızlıkla bütün imkan ve kaynakların devlet kurumlarına yönlendirilmesi bürokratları yordu. RTÜK buna bir örnek. Fazla mesai yaparak yerinden yayınla yaşananları canlı aktaran TV kanallarını cezalandırmakta ön aldı RTÜK.]

En fazla da bölgenin belediye başkanları telaşlı…

[Devlet Bahçeli’nin Meclis’te temsil ettiği il olan Osmaniye’nin belediye başkanı, lideri Erdoğan ile birlikte kendisini ziyarete gelecek diye, depremden harap hale gelmiş ilinin caddelerini asfaltlamıştı. O sayede iki liderden ‘aferin’ almayı başardı.]

“Aman, bu depremden kısa süre sonra yapılacak seçimde 1999 sonrası ilk seçimde görülen siyasi sonuç tekrarlanmasın” telaşı, bunun meydana gelmesini önlemek için olağanüstü çabalar gösteren iktidar çevrelerini, hiç istemedikleri türden bir akıbete sürükleyecek yanlışlara sevk edebilir.

Covid yüzünden iki yıl eğitimden uzak kaldıkları için istikballerinden zaten endişeli üniversite öğrencilerini, uzaktan eğitime zorlamak akıllıca bir karar değil. Üniversite gençliğini küstürüp iktidar desteğini azaltabilir bu karar.

Depremden evleri yıkılmış ve yetersiz şartlarda hayatlarını sürdüren insanları yeni evlere kavuşturma vaadinin temel atma girişimiyle gerçekleştirileceği görüntüsü oy getirir mi?  

Özellikle de bunu kayıp insanların hepsinin bulunmadığı bir ortamda yapmaya kalkışmak bana çok makul gelmiyor.

Enkazın kaldırılmasında aceleci davranmak da beklenenin tersi bir sonuca yol açabilir.

Heraklitos’un özdeyişini burada hatırlamakta yarar var.

İki deprem -1999 ve 2023- arasında çok ciddi farklar var.

En önemli fark da, teknolojinin ürünü olarak, medya yanında bir de sosyal medya gerçekliği…

Hem TV kanalları bu günlerde 1999’la mukayese edilemeyecek kadar çok ve çeşitli, hem de o zaman bulunmayan, herkesi haberci ve yorumcu konumuna getiren sosyal medya var şimdi.

TV kanallarına verilen cezalar ters tepebilir, tek taraflı yayınlar da aleyhte sonuç verebilir.

Aynı türden olaylar -sözgelimi depremler- her zaman aynı sonuç doğurmayabilecekken, yanlış tavırlar ve söylemler -özellikle de telaş- kaçınılan akıbeti kapıya dayayabilir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz