Kılıçdaroğlu: Masa başında milletvekili sayılarını artıracağız diyenleri sandığa gömeceğiz

0

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis Grup toplantısında konuştu. “Masa başında milletvekili sayılarını artıracağız diyenleri sandığa gömeceğiz.” diyen Kılıçdaroğlu, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen AK Parti ve MHP tarafından hazırlanan siyasi partilerin seçim ittifakına ilişkin kanun teklifiyle ilgili şunları söyledi:

“Dün gece Meclis’te ittifak ve seçim hileleri kanunu görüşüldü. Kanunda nasıl dolanabiliriz. Yani oyumuzu arttırmadan masa başında milletvekili sayısını nasıl artırırız. Kanun bunun üzerine kurulu. Recep Bey nasıl bir daha cumhurbaşkanı seçilebilirim diyor. Devlet Bey ben barajı aşamam barajı aşmam lazım diyor. Birisi seçim birisi baraj derdiyle yan yana geldiler. Bir seçim hileleri kanunu hazırlayalım Meclis’in çalışmadığı pazartesi günü getirelim sabaha karşı bunu geçiririz dediler.

Bu teklifin 7 özelliği var: Haksız temsil artıyor, milli irade gasp ediliyor. Baraj fiilen artarak devam ediyor. İki baraj getiriyorlar biri yüzde 10, diğeri 51. Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve temsilde adalet ilkesine aykırı. Bu teklif seçim güvenliğini ortadan kaldıracak niteliktedir. Mühürsüz oy pusulalarını geçerli hale getiriyorlar. Bu teklif aynı zamanda sopalı seçim hazırlığıdır. Partilerin denetimini azaltmak amaçlanmaktadır. Sandığı seçmenden kaçırma planları. Vali istediği sandığı istediği yere koyabilecek.

Sandığı seçmenden kaçırma planı var. Vali, istediği sandığı istediği yere kurdurabilecek. Bütün milletime sesleniyorum: Sözüm sözdür. Bütün sandıklara sahip çıkacağız. Bütün sandıklarda bizim arkadaşımız olacağ. Ne yaparlarsa yapsınlar 2019’da o zatı oradan aşağı indireceğiz; sözüm sözdür. Hileye izin vermeyeceğiz. Kim olursa olsun; sel gibi akacağız ve sandıklarda kazanacağız.

Medya özgürlüğü bütün demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Gazeteci neyi görüyorsa onu yazacaktır. Gücü denetler gazeteci. Sadece vatan için emek harcıyorsan basın hürriyeti bir nimettir. 20 Temmuz darbesinden sonra Binali Yıldırım beni ziyarete geldi. Kendisine dedim ki, ortada bazı laflar var. Cumhuriyet, Sözcü’ye operasyon yapılacak diye. ‘Olur mu?’ dedi. Sonra operasyon yapıldı. Akın Atalay 499 gündür hapiste. Akın Atalay yurt dışındaydı. Arandığını duyunca hemen Türkiye’ye geldi. Kaçacak diye gözaltına aldılar. Hala bekliyor. Niçin, kaptan gemiyi en son terk edermiş. Rivayet öyle.

Cumhuriyet gazetesi basının akademisidir. Herkes bir şekli ile Cumhuriyet’e bakar ne yazıyor diye. 12 Mart, 12 Eylül’de de oldu. Gözaltına almalar oldu. 20 Temmuz’da da darbe oldu. Fatura buraya çıkıyor. Burak Akbay FETÖ’cüymüş. Kuruluşundan bugüne kadar bütün hayatı FETÖ ile geçti. Her Cumhuriyet çalışanı Uğur Mumcu’nun öğrencisidir. Meclis’i bombalayanlar ile gazetecilere aynı ceza veriliyor. Biz saraydan gelen talimatı uygulamak zorundayız diyorlar. Onlara ne hakim diyoruz ne de savcı diyoruz.

Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Ali Bulaç. Ne yaptılar? Kimi öldürdüler? Biz bütün gazetecilerin serbest bırakılmasını isteriz. Bugün bazı köşe yazarları hatta bir köşe yazarına köşe yazısı yazmayacaksın diye saraydan emir geliyor, o köşe yazarı yazı yazamıyor. Futbolu yazacaksın. O seni rahatsız etti, ben seni daha rahatsız edeceğim.

TV52, ihalelerdeki yolsuzlukları söylüyor. Vay sen misin bunu söyleyen. 20 yıldır aynı binadalar, binanın iskanı yoktur diyorlar. Çatı ahşap, çatıyı çelikten yapacaksınız diyor. Süre veriliyor, vinç lazım, sokamazsın deniliyor. Ve kapatıyorlar. Ordulu kardeşlerime sesleniyorum. Nefes aldığın bir televizyon kanalı var, onu bile sana çok görüyorlar. Sana görev, oradaki büyükşehir belediye başkanını değiştirmektir.

Şeker fabrikaları zarar etmiyor zarar ettiriliyor. Erzurum’un şeker fabrikasından başka neyi var? Şeker fabrikalarını kapatıp nişasta bazlı şekere imkan tanınacak. Nişasta bazlı şeker, kim kullanıyorsa onlardan ürün almayın.

Bunlar en milli değerleri satıyorlar. ‘Biz milliyiz’ diyorlar. Hadi canım; siz gayri millisiniz. Siz yabancıların çıkarlarını, Amerikan firmaların çıkarını savunuyorsunuz. Çiftçinin alın terini toprağa gömüyorsunuz. Buna izin vermeyeceğiz.”

Öğretmen Gökhan Açıkkollu

Öğretmen Gökhan Açıkkollu ile ilgili açıklamalarına devam eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: Geçen grup toplantısında bir olayı açıklamıştım. Gökhan Açıkkollu diye bir öğretmen ihbar üzerine gözaltına alınır. Ne zaman? 20 Temmuz darbesinden sonra, 20 Temmuz sivil darbesinden sonra gözaltına alınır. Sonra ailesi cenazesini alır. Ama şart vardır, ‘bunu hainler mezarlığına gömeceksin, ayrıca bunun namazı kılınmaz’ diye. Aile alıyor, kendi imkânlarıyla Konya’ya götürüyor, kendi imkânlarıyla cenaze namazı kılınıyor ve bahçeye defnediliyor. Ben Gökhan Açıkkollu öğretmenin işkence sonucu öldürüldüğünü söylemiştim. Bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Savcılığı apar topar bir açıklama yaptı. Diyor ki, “Gökhan Açıkkollu’yla ilgili iddialar gerçeği yansıtmamaktadır” diyor, yani işkence görmemiştir, yani kendiliğinden ölmüştür.

Değerli arkadaşlarım, Dr. Ömer Gergerlioğlu bir aktivist, bunun üzerine şu açıklamayı yaptı: ‘Adli raporları biliyorum, açıklamalar yanlış. Muayenelerdeki darp ile olan ekimozlardan bahsedilmemiş. Yani dövülmüş, onlardan bahsedilmiyor. Otopsideki sırt, boyun kas kanamaları, sağ sol taraf kaburga kırıklarından bahsedilmemiş.’

Bir adam hapishanede niye otururken kaburgaları kırılsın, kim kırdı, kim darp etti? Raporda var bunlar, ama benim açıklamalarımdan rahatsızlık duyuyorlar. Neden işkence sonucu bu öldürüldü diyorsun. Birisi işkence sonucu öldürülür ve ben de susarsam sesimi çıkarmazsam, Allah aşkına benim dilsiz şeytandan ne farkım kalır?

Yine Gergerlioğlu söylüyor: ‘İstanbul Başsavcılığı bir buçuk yıldır ailenin suç duyurusunu sümen altı etti ve sonra aldı kovuşturmaya gerek yok kararı verdi ve dosyayı kapattı.” Bir avukat diyor ki, “En az 15 kişiyi ben gördüm işkence yapılıyordu…’

Sen savcı olarak bu avukatı çağırıp, gel kardeşim buraya kim kime işkence yaptı, ver bakayım şu ifadeyi niye demiyorsun? Çünkü sen saraydan talimat alıyorsun, sen cumhuriyet savcısı değil sen saray savcısısın. Benim görevim de cumhuriyet savcılarını korumak, saray savcılarına karşı çıkmaktır.

Bakın bir gerçek daha, İstanbul Başsavcılığı açıklasın. Aile 100 insülin veriyor-kendisi şeker hastası, 100 insülin veriyor- bunun 40’ının kullanılması lazım, cenazeyi aldığı gün 40’ının kullanılması lazım. 96’sını, yani 100 insülinden 96’sını aileye geri veriyorlar, 36’sı kullanılmamış, kullandırılmamış. Bunlarda din var mı, iman var mı, ahlak var mı? Bir insan nasıl göz göre göre ölüme teslim edilir, nasıl bunlar yapılabilir? Emin olun anlamakta zorlanıyorum.

Köprüde askerin boğazını keserek linç ettiler, askerin boğazını keserek! Gencecik asker, öğrenci gencecik, elinde silah bile yok. Sarayda dedim ki, “Bakın o da suçtur. Bir askeri linç etmek suçtur ve onların da yakalanıp yargının önüne çıkarılması lazım…” Bana söz verdiler, Bahçeli de söz verdi, Erdoğan da söz verdi, Binali Yıldırım da söz verdi. Dediler ki, “Evet biz onu soruşturacağız, talimat vereceğiz…” Tam tersi oldu, bir kanun hükmünde kararnameyle linç edenlerin tamamı için “bunlar hakkında tahkikat yapılmaz” diye karar çıkardılar. Bunlar Müslüman mı Allah aşkına? Bunlarda insan sevgisi var mı? Bir asker linç edilecek ve sen linç edenleri koruyacaksın, sonra çıkıp diyeceksin ki efendim Türkiye’de demokrasi var. Ne demokrasisi kardeşim, demokrasi rafa kalkmış, anayasa rafa kalkmış, bunların hiçbirisi çalışmıyor. Hatta daha ayıp olanı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Birleşmiş Milletlere dilekçe veriyor, ben tutulanlara insanca davranmayacağım diyor, yani işkence edeceğim diyor; ben adil davranmayacağım diyor, yani adaletsiz kararlar uygulayacağım diyor. Savcı da bunun gereğini yapıyor.

Yine aynı şekilde değerli arkadaşlar, otopsi raporlarını niye açıklamıyorlar Gökhan Açıkkollu’nun? Sevgili savcı, yeri gelince talimat alıp benim konuşmamı yalanlıyorsun, niye otopsi raporlarını açıklamıyorsun, niye otopsi filmlerini açıklamıyorsun? Madem işkence yapılmadı, bütün dünya öğrensin, ama açıklamıyorsun, açıklayamıyorsun. Avukatı çağırıp, “İşkence yapıldı, 10 kişi de bunun tanığıdır” diyen avukatı çağırıp ifadesine bile başvurmuyorsun sen.

Yine aynı şekilde Şebnem Korur Fincancı, o da aynı şekilde işkence yapıldığını doğruluyor. Elbette ortada bir suçlu varsa, suçlu yargılanır, buna kimse itiraz etmez. Varsa bir suç yargılarsın, nasıl? Adaletle yargılarsın, kardeşim sen bu suçu niye işledin dersin. Suçluysa cezasını verirsin hapse atarsın. İşkence ne demek, adam öldürmek ne demek, şeker hastasına insülin kullandırtmamak ne demek? Bunun adı tek kelimeyle vicdansızlıktır, ahlaksızlıktır.

Efendim biliyorsunuz bir Adalet Yürüyüşü yapmıştık, görkemli bir yürüyüşümüz vardı. Çanakkale’den Ankara’ya da üç kadın kardeşimiz yürüyor. ‘Kadınım, insanım, üç kadın 40 milyon ses’ bu sözcüklerle yola çıktılar. Dilek Taş, Hülya Kurt, Nursel Karagöz. Türkiye’de yaşanan çocuk tecavüzlerini, cinsel istismarları, kadına şiddeti engellemek için yürüyorlar ve bizim sesimizi herkes duysun diye. Ben seslerini duydum, onlara destek veriyorum. Bütün kadınlarımıza güveniyoruz, bütün kadınlarımıza! Cumhuriyet nasıl bir kadın devrimiyse, demokrasiyi de gerçekleştirecek olan, 2019’da demokrasi devrimini yapacak olanlar da bu ülkenin kadınları olacaktır. Kadınlara yürekten sonsuz güveniyorum.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz