Kılıçdaroğlu’ndan “8 saat kayboldu” iddiasıyla ilgili açıklama..

0

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Sivas’ta Karayolları Genel Müdürlüğü’nde taşeron olarak çalışan ve kadro talebinde bulunan işçilerle görüştü.

“Sesinizi dillendireceğim. Her yerde söyledim, yine söylüyorum; devlet, taşeron çalıştırmaz.” diyen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: “Devlet, işçi çalıştırır, kadrolu işçi çalıştırır, dolayısıyla hakkını teslim eder. Daha önce kadro talebinde bulunan taşeron işçiler vardı, onlarla ilgili tam 3 yıl mücadele ettik, kadrolarını aldılar. Sizin için de mücadele edeceğim. Sadece Karayolları’nda değil, Sağlık Bakanlığı’nda da çalışan, diğer alanlarda da çalışan çok sayıda taşeron işçi var. Hepinizin sendikalı olmanızı, hak sahibi olmanızı isterim. Her birinizin bir gelecek endişesi taşımamanızı isterim. Bunun mücadelesini vereceğim, hiç endişe etmeyin. Onlar formül arıyorlar, ‘acaba nasıl olur da biz bunlara kadro vermeyiz’ diye, hepsini halledeceğiz.”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kanal 58’de de açıklamalarda bulundu. “Yahu Allah aşkına 20 yıllık bir iktidar döneminde AK Parti desin ki ‘Ben şu fabrikayı yaptım, şu şeker fabrikasını yaptım’ desin, ‘Şu çimento fabrikasını yaptım’ desin. Bir fabrika dahi yapmış değil.” diyen Kılıçdaroğlu, şunları ifade etti:

“Ama var olan pek çok fabrika yok edildi. Tokat’ta sigara fabrikası vardı, özelleştirdiler. Alanlar bu fabrikayı yenileyecekti ve yeni üretim yapacaktı. Şimdi yerle bir ettiler tamamını yıktılar. Demirlerini, mobilyalarını sattılar. Ortada sadece bomboş bir arazi kaldı. Yazıktır, günahtır. O nedenle burayı yıkamazlar az kaldı zaten inşallah iktidar olduğumuzda Sivaslı görecek, memlekete hizmet nasıl yapılırmış görecek. Türkiye yeni bir iklimi kendi topraklarına getirmek zorundadır. Ayrışmayı değil beraber olmayı.

Yapılan bir yatırım bu memleketin faydasınaysa, lehineyse zaten buna karşı çıkmak doğru değildir. Oraya bir kaynak ayrılmıştır, milli servettir. Gereği neyse yapacaksınız. CHP olarak biz demir yollarına önem veren partiyiz. Biz Trabzon ve Samsun’u demiryollarıyla İskenderun’a Mersine bağlamak istiyoruz. Yani, Karadeniz ile Akdeniz’i birbiriyle buluşturmak istiyoruz. Demiryollarıyla niye buluşturmak istiyoruz; diyelim ki Sivas’ta, Kayseri’de Kahramanmaraş’ta bir fabrika var ihracat yapacak. Demiryoluyla limana taşıma parasını devlet olarak tümüyle biz karşılayacağız. Bu şu anlama geliyor, fabrikanın deniz kenarında olmasıyla Sivas’ta olmasının hiçbir farklı yok.

Her ne kadar biz kan kaybediyor desek de nihayetinde üreten bir kent. Dolayısı ile buranın hava yolu, kara yolu, demir yolu ihtiyaçlarının karşılanması lazım. Anadolu’nun merkezidir Sivas. 8 bin yıllık tarihi olan kadim bir kenttir. İktidarda olan hangi parti olursa olsun değer vermesi lazım. Burası turizm açısından da gerçekten turistler için bulunmaz bir yerdir. Dolayısı ile bu çerçevede bakmak lazım. Her şeye rağmen kaynaklar sınırlı. Bütün mesele siyasette sınırlı kaynakları en verimli şekilde kullanmaktır. Kaynağı hoyratça kullanırsanız yani 1 liralık işi götürür de 5 liraya yaptırır ve kendi müteahhidinize verirseniz ve onun aldığı parayı kırışırsanız sorunlar çözülmez.

Gücü elinde tutan irade, bir başkasına zarar vermişse o zararını görmesi, bilmesi ve gerekirse artık helalleşelim demesi lazım. Gücü elinde tutanın her zaman haksız yapma olasılığı vardır. Bundan çıkmamız lazım. Ben Roboski örneğini verdim. Tamam ölenleri geri getiremeyiz ama o ailelere ‘Ya biz bir yanlışlık yaptık kusura bakmayın’ benim dediğim bu. Öleni geri getiremezsiniz. Bu böyle olmaz. Benim söylediğim helalleşme o.

Başörtüsü dolayısıyla, gittim bu ailelerle de konuştum. Birisi anlatırken ağladı, öğretmen bir kardeşimizdi. Nasıl haksızlık yapıldığını, nasıl müfettişlerin görevlendirildiğini, nelerin yapıldığını anlattı. Bunu yapan kim? Devlet. O dönemin siyasi otoritesinin aldığı karar. Devletin şunu demesi lazım iktidar sahipleri, ‘Bir hata yaptık, gel sana görevini tekrar iade edeceğim’ demesi lazım. İade edeceğim demiyor yasağı kaldırdım diyor. Buna benzer çok uygulama var. Şunu da söyleyeyim başörtüsü yasağını biz kaldırdık diyorlar ama hikâye. Yasağı kaldıran bu kardeşinizdir. Üniversitelerde.

Yusuf Ziya Özcan o dönem YÖK Başkanıydı. Bende yeni genel başkan olmuştum. Üniversiteler kız öğrenci alınmıyor. Bunlar da hükümetti, sesleri bile çıkmıyordu. Yusuf Ziya Özcan’a dedim ki ‘Niye bu kız öğrencileri almıyorsunuz?’. ‘Siz karşısınız’ dedi. ‘Hayır biz karşı değiliz’ dedim. ‘O zaman ben yarın sabah alıyorum’ dedi. Alın, niye almıyorsunuz. Alındı. Bunu Sayın Abdullah Gül’de gayet yakından bilir. Bu telefon görüşmesini. Bunu hiç propaganda aracı olarak hiç kullanmadım. Başörtüsünü zihnimde kaldırmaya ne zaman karar vermiştim?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayıyken Ok Meydanı mitinginde son cümlelerim, ‘Başörtüsü yasağını da kaldıracağım’ diye. O mitingde söylediğim son cümledir bu. Kadın istediği gibi giyinir ama kadına neden baş örtüsü giydin diye sormayacak, diğerine de Siyasetçinin ne işi var burada? Diyorlar ki Anayasayı değiştirelim, aileyi koruyacakmışız. Peki, Amerika’daydım. Sen aileden söz ettiğin değil mi aileyi konuşacaksın. Bostan’dan Newyork’a geldim. 35 katlı gökdelenin önünde…

Evet, evet. 4 saat Boston’dan New York’a, 4 saatte New York’tan Washington’a. O yol ancak o kadar sürüyor ne yapayım? 8 saat olmayabilir 5 saatte olabilirdi. Oraya gittim Manhattan’da gökdeleni buldum. O küçük videoyu çektim. Şimdi bu yasa çıkmasın diye çamura yatıyorlar. Zaten aile korunuyor. Aile toplumun temel taşıdır. Anayasada açıkça yazıyor. Türk toplumunun temeli ailedir diyor. Sırf bunu referanduma götüreceğiz falan filan… Orban’la aynı yolda gidersek acaba bir şey yapabilir miyiz? Bay Kemal bunu yemez. Bütün başörtülü kadından çok sayıda telefon geldi bizim samimiyetimize inanıyorlar. Her kadın güzel görünmek ister, ben ona niye müdahale edeyim? Ne hakkım var.

Siyasetin görevi bu bereketli topraklarda hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesidir. Derin yoksulluk var. Anneler çocuklarını yatağa aç yatırıyor Beyefendi oturmuş gel efendim şunu yapalım bunu yapalım. Kendisine söyledim. Yüreğin yetiyorsa TV’de çıkarsın karşıma. O kadar televizyonları var, havuz medyası. Gelsin karşıma o 50 soru sorsun, ben 1 soru sorayım. o kadar. Bakın kendisine bu kadar geniş marjda verdim… Benim verilmeyecek hesabım yoktur. Benim çocuklarımın ne iş yaptığını kimse bilmez. Kimse bilmez. Evim mütevazidir. Evimde otururum. Tek hedefim herkes huzur içinde yaşasın.

Altılı masanın ayakları sağlam. Biz, Türkiye’nin gerçeklerinin farkındayız. Her birimiz ayrı partiyiz. 6 parti demokrasi konusunda anlaştık. Kamplaşma var bu kamplaşmanın kaldırılmasın konusunda anlaştık. Medyanın özgürlüğü konusunda durduk.. Güçlendirilmiş parlamenter sistem gelsin, eskiye dönelim değil. Eski sistemin de bir sürü eksiği vardı. Güçlendirilmiş parlamenter sistem olsun, milletvekili gerçek anlamda milletin vekili olsun. Şimdi milletvekili milletin vekili değil ki… Şu anda iki konu üzerinde çalışıyoruz bütün partiler olarak. Bir iktidar olduğumuzda neleri yapacağız.

Kılıçdaroğlu’na oy vermenin birden fazla nedeni var. Temiz bir adama oy vereceksiniz. Egolu olmayan, millete hizmet etmeyi sindiren bir insana oy vereceksiniz. Vatandaşları arasında hiçbir ayrım gözetmeyen ve bunu da temel ilke edinen bir insana oy vereceksiniz. Gerçekten de bölgesinde barışı getirecek bir insana oy vereceksiniz. Savaşı değil barışı önceleyen. Buna benzer pek çok şey söylenebilir. Halka doğruları söylemeniz gerekiyor. Şu anda sorun, siyasetçi, vatandaş için en güvenilmez kişidir. Kabahat vatandaşta değil, siyasetçide. Vatandaş o kadar çok aldatıldı ki… Devletin gerçek anlamda sosyal devlet olması lazım. Diyorlar ki faize karşıyız. Siz onu Bay Kemal’in külahına anlatın.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz