Yazarımız Turan Çevik “Biz hazır mıyız?” diye soruyor.. Tehditleri karşılamaya, fırsatları değerlendirmeye..

1
Latest posts by Turan Çevik (see all)

TÜRKİYEYİ BEKLEYEN FIRSATLAR VE TEHDİTLER

Büyük fırsatlar çoğu kez içeride ve dışarıda sorunların derinleştiği anda karşınıza çıkar. Bu büyük sorunlarla, krizlerle yüzleşmeyi göze alıp krizlerden fırsatlar devşirmeyi becerenler hiç şüphesiz bu sorunların içerisinden çok daha güçlü olarak çıkarlar. Sorunların kaynağını iyi tespit etmeyen, buna uygun çözümler üretemeyenler, hiç şüphesiz eski güzel hatıralarının avuntusuyla geleceklerini sürdürmek zorunda kalırlar. Gerçeklerden kopuk, romantizm rüzgârına kapılanlar kendilerini bekleyen acı sondan kurtulamazlar. Değişen dünyaya, değişen koşullara ayak direyenler de, ortaya çıkan yeni fırsatları kendileri için birer tehdit haline getirirler.

Bugün dünyamız büyük bir karmaşa, kaos ve yıkımla yeniden baş başa kaldı. İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan siyasi ve ekonomik düzen dağılıyor. Ülkemizin de bulunduğu coğrafyada birçok ülkenin sınırları yeniden çiziliyor. Dünyanın ilk beş ekonomik ve siyasi güçleri arasındaki rekabet çatışma sinyalleri veriyor. Küresel güçler arasındaki çatışmaların, hesaplaşmaların kurbanları, her zamanki gibi, Birinci Dünya Savaşından sonra kurdurulan suni devletler ve küçük ölçekli devletler. Atlar tepişir, arada çimler ezilir misali, şehirleri yıkılıyor, insanları öldürülüyor, toprakları yağmalanıyor. Yeni bir dünya mazlum ve güçsüzlerin kan ve gözyaşlarının üzerinden yeniden kuruluyor.

Tarih boyunca milletimiz mazlum ve güçsüzlerin hamisi olmuş, kapısını ve gönlünü ardına kadar açmıştır. Din, dil, ırk ayırt etmeden eman dileyenin koruyucu kalkanı olmuştur. Bu görevini bugün de hiç aksatmadan imkânlarını zorlayarak yerine getiriyor.

Bugünkü sorunların, çatışmaların altında aslında iki temel sebep yatıyor.

Birincisi, dünyanın küresel ölçekte iki hegemonik gücünden en büyüğü olan ve bu misyonunu devam ettirmek isteyen ABD’dir.

Diğeri ise, Sovyetler Birliğinin yıkılması ile büyük oranda bu iddiasını bir süreliğine erteleyen ancak yeniden bu misyona soyunan Rusya’dır.

Bu iki büyük küresel devlet, bir ittifak halinde, kendilerine ekonomik ve siyasal alanda rakip olabilecek, hatta kendilerinin egemenlik alanlarına ilerde hükmedebilecek potansiyel devletlere karşı bir savaş veriyorlar. Bu savaş, sonuçları itibariyle ülkemize birçok alanda tehditler ve fırsatları da beraberinde getiriyor.

Türkiye, jeopolitik konumu, tarihi geçmişi ve potansiyeli ile devlet aklı birleşirse, bu kaostan, karmaşadan güçlenerek çıkabilir. Türkiye, İslam coğrafyasıyla dini, kültürel, coğrafi ve tarihi bağları, Kafkaslarda ve Orta Asya’da bulunan devletlerle kültürel ve ekonomik ilişkileri, İran’la olan coğrafi sınırı, Avrupa için stratejik anlamı ile öne çıkmaktadır. Dünyanın en büyük ilk 20 ekonomisi içerisinde yerini alıyor. Türkiye enerji ve bölgesel ticaret merkezi olma konumunda hızla ilerliyor. Aynı zamanda genç ve dinamik nüfusu ile üretim gücü ön plana çıkmaktadır.

İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan siyasi ve ekonomik düzende önemli bir yeri olan Almanya özelinde AB ülkelerinin ürettiği ekonomik değerlerin toplamı ABD’nin ürettiği ekonomik değerleri yakaladı. Ekonomik gelişmişlik seviyesi siyasi etkinlikle birlikte iç içe geçmiştir. Bu iki gücün yanına askeri gücü de eklediğiniz zaman büyük bir küresel hegemonik güç ortaya çıkar. İşte ABD kendisi için yakın tehdit olarak kabul ettiği AB’yi sınırlamak, zayıflatmak ve bunun sonucu olarak dağılmasını istiyor. Bunun için Rusya ile stratejik bir plan üzerinde belli mutabakatlara varılmış gözüküyor.

Aynı zamanda Rusya’yı frenleyebilmek, gerektiğinde sorun çıkartabilmek için tedbirlerini şimdiden almak istiyor. Bu açıdan Polonya ve Ukrayna Rusya’ya karşı konumlandırılacak devletler olarak yerini alıyor. Türkiye, bu yenidünya düzeninde hem AB ülkelerinin Ortadoğu bölgesine açılma kapısı, hem de Rusya gibi küresel bir gücü sınırlayabilme kapasitesine sahip olması nedeniyle stratejik bir öneme sahip. Hem Kafkaslar, Orta Asya ve Balkanlardaki Müslüman toplumu etkileme potansiyeli, hem de Rusya’nın Akdeniz’e inmesinin önündeki en büyük engel olması Türkiye’nin önemini artırıyor. Tabii bütün bu coğrafi ve stratejik konumu aynı zamanda hem fırsatları hem de tehditleri doğuruyor. Bu sebepten dolayı çatışma alanları ülkemiz üzerinde yoğunlaşıyor.

İçeride birlik ve bütünlüğü sağladığımızda, ülkemizin coğrafi ve stratejik konumunu ve dünya şartlarını kendi lehimize iyi yönettiğimiz zaman, özlediğimiz yarınlara çok kısa zamanda ulaşabiliriz.

Dünya şartları buna hazır. Biz hazır mıyız, önemli olan bu.

1 Yorum

  1. Degerlendirmeniz de Çin in olmayışı dikkatimi çekti. Çin in Afrika kıtası ile olan ticaret hacmi 2000 yılında 4 milyar dolar iken bugün 500 milyar doları zorluyor. Kongo da çinko madeni , Güney Afrika da kömür madeni işletiyor. Nil üzerine Asuvan dan daha büyük baraj yapıyor . https://www.internationalrivers.org/campaigns/chinese-dams-in-africa
    Çin li doktorların yaptığı katarakt ameliyatları Çin televizyonlarında gösteriliyor. Ve işin ilginç tarafı Çin ile Almanya nın muazzam işbirliği. 1842-1872 arası Prusya nın çift dijitli büyümesini bugün Çin gerçekleştiriyor. Almanya 2000 den bu tarihe Çin de yaptırıp getirerek montajda kullandığı girdilerin sayesinde ihracatını üçe katlamış durumda. 1972 de Ding Xiao Ping ile el sıkışarak Çin in uluslararası Piyasalara girmesine imkan tanıyan ABD bu işten en zararlı çıkan ve kendini aldatılmış hisseden ülke. 1980 lerde STA larını dünyaya dikte ettiren ABD , ancak Trump ile buna itiraz seslerini yükseltirken , AB başta Almanya daki zarar gören üreticiler çoktan koruma önlemleri almışlardı. ABD petrolün vanasına sahip olmak isteyerek bu noktada bir tedbir almanın peşinde ama iş kontrolden çıkmış durumda. Savrulmalar kaçınılmaz. Bir taraftan İslami terör çığırtkanlığı yapmak ama öbür taraftan Araplar üzerinde hakimiyeti perçinleştirerek petrolü kontrol altında tutmak stratejisi beraberinde ne getirir ne götürür zamanla göreceğiz.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz