Yılmaz Gönülaçar (!)

0
Latest posts by Şükrü Gülmüş (see all)

Dün 1 Nisan’dı.

Bilemem hangi yılın 1 Nisan’ında; Yılmaz Güney’in doğum günüymüş.

Yalan!..

Kel alaka Yılmaz Güney’in de benim, senin ve tüm o dönem Kürd çocukları gibi doğum günü yanlıştır.

Hatta –gazetelere konu olmuştu- Siverek’te bilmem kaç bin kişinin gün ve ay doğumları yoktu. Sadece yıl vardır.

Yılmaz Güney Siverekli bir ana ve babadan dünyaya gelmiş. Kesinlikle ne zaman doğduğu belli değil. Bunu ne anası ne babası ne de kendi bilir.

Yılmaz’ın gerçek soyadı Pütün’dür.

1 Nisan’ı da nüfus müdürü kafadan yazmıştır.

Çünkü 4 Nisan’da büyük HZ. Halfeti şahin şahı Amaralı Abdullah’ı nüfusa kaydedecek memur. Onun da gerçek doğumunu ne babası Ömer, ne anası Üweyş bilir.

Her neyse…

Dün yatmadan önce aklıma bir başka çocukluk arkadaşım Yılmaz Gönülaçar geldi.

Bugün size benim çocukluk arkadaşım Yılmaz Gönülaçar’ı anlatmak istiyorum.

X

Benim bugünkü kavgacılığımın, asiliğimin ve baş eğmezliğimin esas ana damarını söyleyeceğim. Benim başeymezliğimin ve direngenliğimin esas mayasını; çocukluğumdaki geçmişimin temizliğidir. Ben babamdan çok anamın oğluyum. Bende baba etkisi yok, denecek seviyededir. Baba, sadece bir dünyaya gelmesine sebep olan ve sonra da köyden şehre getirmesi ve bir de bir gün 1 lira vermesidir. O 1 lirayı da beni kandırıp, önce camiye, sonra şêx dergahına götürmesi için olduğunu söyleyeyim. Gerçi o konuda da Muaffak olmadı ya…

Benin baş öğretmenim anamdır.

Ben bir onu bir de hayat anamın eseriyim.

Anam ümmiydi.

Yani okuma-yazması yoktu. Ne Arapça, ne Farsça, ne Türkçe bilirdi. Bir tek Kürdçe bilirdi. Onun tüm kelime dağarcığını toplasan bir kibrit kutusu kadar olmazdı. Ancak ona yetiyordu. Onunla hayatını idame ettiriyordu o günün Batman Kısmet Mahallesinde. Yani –belki 40 yıl- Batman’da kaldı ama 40 kelime Türkçe öğrenmedi.

Bir gün ona ‘’Yadê ti çima Tirki hin nabi’’ (Anne neden Türkçe öğrenmiyorsun) dedim. Bana yakası açılmadık bir ton küfretti.

‘’Kûrê kere here ti û bavê xwe Tirki hinbibin ma çibûye ji Kürmanciya mini reş û xweş.’’ (Eşekoğlu eşek git sen ve baban Türkçe öğrenin ne olmuş Kara ve güzel Kürdçeme’’ ) dedi.

Söylediğime bin pişman ettirdi.

Ben anamı çok sevdiğimden Kürdçemi bırakmadım. Eğer anam Türkçe öğrenseydi ve ben de ona uysaydım; ne anamı severdim ne de Kürdçem kalırdı.

Anamın bu güzel inadı; evimizde Kürdçe’yi hakim hale getirdi. Hepimiz Türkçe’yi öğrendik. Lakin annemizden dolayı da Kürdçemizi unutmadık. Bize anayı sevmek; Kürdçe’yi bilmekten geçerdi.

Anam bir abideydi.

Dillere destandı.

O Batman Kısmet Mahallesi’nin manevi muhtarıydı.

Derdi olan ve taze küfür yemek isteyenler bizim kapıda dizilirdi.

X

Benim en iyi arkadaşlarım; ilk tanıştıklarımla kavgayla başlardı. Eğer biriyle kavga etmişsem ve o karşımda dik durup, geri çekilmemişse; sonra onunla arkadaş olur, dostluk kurar, birkaç sınavdan geçiririm ve sonra kan-arka-taş olurdum.

Bu kuralım değişmezdi.

Bu arka-taşlarımdan biri de Yılmaz Gönülaçar’dı.

Yılmaz; uzun boylu, zayıf, güleç yüzlü insan güzeli bir çocuktu. Yaşıttık gibi dururduk. Lakin ben ondan biraz büyüktüm.

Hayret, Yılmaz bizim mahalleden değildi. Onunla Yeşiltepe futbol maçlarında tanışmıştım. Çok güzel top oynardı. O da futbolda ileri mevkilerdeydi. Ve o nedenle de en güzel gollere imzasını atardı. Yılmaz iyi oynar ama Yeşiltepeliler onu sevmezdi. Onu oyunlarına katmıyor, top vermiyordular. Bunu kısa sürede keşfettim. Ben genellikle 10 numara oynar ve oyun kurardım. Kısa sürede Yılmaz’la futbolda bir kontakt kurdum. Paslarımla onu besledim. Yılmaz bunu fark etti ve bana yanaştı.

Arkadaş olduk. Dertleştik. Futbol dışında da arkadaşlığımız devam etti. Takımda (Yeşiltepe’de) İlohlular hakimdi. İlohlular eski Batmanlılardı. Onların başında ise Süleyman Güçlü vardı. Süleyman takım kaptanı ve 9 numaraydı. Herkes onun gözüne girmeye ve ona yakın olmaya çalışırdı.

Ben sevmezdim Süleyman’ı. Tepeden bakan ve çok antipatikti. Oysa ne takım kaptanlığını ne 9 numarayı hak ediyordu. Takım kaptanı olabilecek daha nitelikli insanlar vardı. 9 numara ise Yılmaz Gönülaçar’ın hakkıydı.

Ben zaten ne ilohluydum ne de beni Yeşiltepe arasına tam almıştı. Yeşiltepe’de birnevi üvey evlat bir kısmet mahalleli. Ve ‘’Kûrê Fatima Reşi’’. Hepsi bu herkes bir şeyi ile tanınırdı. Burada söz konusu olan oyun ve yetenek değildi. Çoğu kez hep yedekteydim. Sonra Yılmaz ve Vedat, Yusuf Yaray da benim statüme indirildi. Baktım benimle samimi olanlar yedeklere düşüyor.

İçimden öfkelendim. ‘’Bu haksızlık! Bunu Süleyman Güçlü yapıyor’’ yargısına vardım.

Yılmaz’lar bizden çok uzak bir mahalledeydi. Ben ortaokula gittiğimde Yılmaz bir gün beni evlerine götürdü. Babası ve anasıyla tanıştım. Samimi güzel insanlardı. Sonra Yılmaz da bize gelip gitmeye başladı.

Bizim evde, bir gün Yılmaz’a dedim ki; 

‘’Yılmaz gel bir takım kuralım.’’

‘’Nasıl yani?’’

‘’Nasıl olacak resmen yeni bir takım. Bak şu dükkan bizim. Anama söylerim. Bu dükkânı bize versin ve ben sen, Vedat, Yusuf ve birkaç arkadaş bulur takımızı kurarız’’

Sevindi. Gülmeye başladı Yılmaz.

‘’Sahi olur mu? Yapabilir misin?’’

‘’Tabi olur. Yalnız seninle kurmak istiyorum. Sen he de yeter, ben gerisini tamamlarım.’’

‘’Tamam. Kabul.’’

Tokalaştık. Öpüşüp kucaklaştık.

‘’Peki takımın adı ne olsun?’’

‘’Yıldırım spor.’’

‘’Niye Yıldırım spor?’’

‘’Yıldırım gibi ineceğiz sahalara. Kim karşımıza çıkarsa ezip geçeceğiz.’’

‘’Güzel. Kabul. Peki renklerimiz nasıl olacak?’’

‘’Sen Galatasaraylı, ben Fener bahçeli..Galatasarayın Sarısını alırız, Fenerin laciveti yerine de yeşil koyarız. Sarı yeşil. Bir senden bir benden olsun.’’

‘’Olsun. Ben varım. Sen takımı kur ben hep yanındayım’’ dedi Yılmaz ve uçarcasına eve gitti.

Nerdeyse ‘’Yaşasın artık bir takımımız var’’ der gibiydi.

Ben bu fikrimi Vedat’a, Yusuf’a, Remzi’ye ve birçok arkadaşa açtım. Hepsi kabul etti. Sonra Forma bulma arayışım başladı. Biriktirdiğim paramla gidip 15 adet fanila aldı. Sarı ve yeşil boya aldım. Fanilları eve getirdim. Maksala ikiye böldüm. İki ayrı tenekede renkleri kaynattım. Kaynattıklarımı yıkadım. Kuruttum. Sonra bunları terziye götürdüm sarı ve yeşil parçaları birbirine diktirdim. Kardeşim Alaattin numara şablonları yaptı. Onları da siyaha boyattık ve yine terziye götürüp birleştirdiğim faniladan olma diktirdim.

Formalar tamamladı.

Bu işlerin tümünü ben kardeşim Alaattin ve bacım Mehdiye yapıyorduk. Anamdan aldığım dükkanın darabalarını kapatıp formaları tek tek duvara asıyordum.

Takım artık oluşuyordu.

Peki ilk hazırlık maçımız kiminle yapacaktık.

Gözüme Güneş Spor’u kestirdim. Terzi kalfası Şeyhmus Güneş Sporun takım kaptanıydı. Ondan bir dostluk maçı istedim. Önce inanmadı.

‘’Sizin takım da mı var?’’

‘’Var. Kısmet mahllesinde yeni kurduk. Sen maça var mısın yok musun?’’

‘’Varım. Bu hafta. O zaman sizi bekliyoruz bakalım.’’

X

Ben arkadaşlarımın tümünü kahvede topladım. Onlara durumu anlattım. Sevindiler. Ama içlerinde bir burukluk vardı. Hepsinin gözleri benim üstümdeydi.

‘’Tamam, tamam, sizi anlıyorum. Hani forma, hani ayakkabı hani top diyeceksiniz? O zaman kalkın gidelim.’’

Kalktık yürüdük. Kısmet mahallesine geldik. Ben önden gidip anamı yokladım. İyi evde değildi. Arkadaşlarıma işaret ettim.

‘’Şimdi bekleyin ve ben darabayı açınca hepiniz içeri dalın’’

Darabayı açtım ve bir sevinç fırtınası koptu.

Formalar, tozluklar, top duruyordu.

‘’Şimdi herkes kendi istediği numarayı alsın bakalım. Geçici olarak herkes kendi ayakkabısını kendi bulacak. Ama en kısa zamanda gerçek formalar, eşorfman ve ayakkabılar da gelecek. Tek şey yarın Güneş Spor’a en az 3 gol atmamız gerekecek…’’

Bir curcuna koptu içerde.

Biri darabaları yumrukluyordu.

Sessizlik oldu.

Ben hemen atıldım.

‘’Siz susun ben açarım.’’

Darabayı açtım. Anamdı.

‘’Şerefsizler ne yapıyorsunuz içerde siz böyle.’’

Anama durumu izah ettim. Rahatladı.

‘’’ De başe baş. Hirabiya nekin haa…’’ dedi ve gitti.

X

Ve Sonuç:

Yıldırım Spor=5 Güneş Spor=0…

Bu karşılaşma Batman’da günlerce konuşuldu.

Ve Yıldırım Spor artık Batman’ın 4.cü takımı haline geldi.

Petrolspor

Gençlikspor

Bunlar amatör lig takımlarıydı.

3-Yeşitepespor

4-Yıldırımspor.

O zamanlar Batman’ın toplam 16’ya yakın amatör futbol takımı vardı.

X

1970’lerden sonra ben Kırşehir Parasız yatılı Öğretmen Okulu’na gittim. Takımız dağıldı. Ben herkese bir eşofman ve bir forma dağıttım. Kendim de 10 numara formamı alıp okula gittim.

Peki Yılmaz’ıma ne oldu?

İşte beni en kahreden durum.

Yılmaz –çok sonraları duydum ki- bazı adli olaylar yüzünden bıçaklanarak öldürülmüş. Ama ne olayı ne akıbetini tam öğrenebildim.

Hayatta olup hala yaşayan Vedat ve Yusuf’u Batman’a gidip gördüm. Daha doğrusu onları görüşme için zorladım. Ayaküstü görüştük. O güzelim arkadaşlık ve dostluğun arasına şimdi de siyaset girdi. Vedat ve Yusuf karşı yakalı şimdi. Korkularından ne benimle –doğru/dürüst- konuştular ne söyleştiler.

Kerhen bir görüşmemiz oldu.

Oysa onlar beni futbol arkadaşlarımdı.

Onları hala seviyorum. Bu nedenle siyasetten artık nefret ediyorum.

Seni unutmadım Yılmazım unutmadım. Ve çoğu zaman seni anıyorum. Bir suretin bile yok yanımda seni Yılmaz Güneyce hasret ve özlemle kucaklıyorum.

Ben güzel arkadaşım YILMAZ GÖNÜLAÇAR..

02.Nisan 2023

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz