- Kamuoyuna Duyuru…! - 30 Nisan 2023
- 1915 Olayları ve Konuşulmayanlar - 25 Nisan 2023
- Neden Ak Partiliyim? - 24 Nisan 2023
Endülüs ile ilgili yazılarımıza Purim Bayramı sebebiyle bir günlük ara vermiştik. Endülüs ve sonrasında İbn Rüşd’ün düşünceleri bizlere farklı pencereler açması sebebiyle çok önemli.
Kelamcılar ile felsefecilerin tartışmaları eskiden olduğu gibi günümüzde de devam ediyor. Aradaki tek fark konuyu ele alış biçimleri. Eskiden çok daha ilmi ve buna ilaveten derin olan bu tartışmalar artık bugün çok daha yüzeysel ve şekilci.
Varlık üzerine düşünmek, nasıllığını irdelemek ve yaratılışını anlamaya çalışmak filozofların olduğu kadar kelamcıların da ilgi alanına giren konular.
…..
Bu yazıyı yazarının sesinden dinleyebilirsiniz de:
…..
Varlık dediğimiz nedir?
Varlığın yaratılması nasıl olmuştur?
‘Kün feyekun’e iman etmek Akaid’i ilgilendirir. Kişinin teslimiyetiyle kendine has olan imanını şekillendirir.
‘Kün feyekun’ün nasıllığı da varlığın oluşmasının hangi süreçlerden geçtiğini, varlığın yeryüzünde nasıl cisimleştiğini ortaya koymaktır diyebiliriz.
Tabii ki konu Yaratıcı ve yaratma olunca, ‘Kün feyekun’ (‘ol dedi ve oldu’) mümkün ve tanrısaldır. Bizler için olağanüstüdür ama Yaratıcı için sıradandır.
Ancak varlığın Yaratıcı’nın emrinden sonra nasıl cisimleştiği konusu, merak eden insan için çok önemlidir.
Yaratıcı’nın insanı yaratmasının sebeplerinden biri de budur aslında. Kendi yarattığı alem ile ilgilenen ve onu inceleyen, araştıran ve sonuçlamalara varan ve aynı zamanda tanrısallığı da içinde barındıran dünyaya ait bir varlık. Yani insan…
İbn Rüşd’e göre varlık mevcud olandır. Yani yeryüzünde bulunan, yani cisim olan.
Ona göre mevcut, zattır-şeydir-hüviyettir.
Varlık, hem dış dünyada olmak zorundadır ve hem de zihinde de tasavvur edilmelidir.
Alemde varlıklar bulunur. Bunlar mevcuttur. İslam filozofları bu varlıkları da sınıflandırmışlardır.
Zihin dışında bulunan Zat varlık en genel varlıktır. Varlıklar on kısma ayrılırlar ve bunlardan sadece bir tanesı Cevher’dir.
Cevher, kendi kendine yetebilen varlıktır.
Cevher dışında kalan varlıklar sebep-sonuç ilişkisi ile birbirlerine bağlıdırlar. Bu varlıklar arasında ‘nedensellik’ ilişkisi söz konusudur. Birinin sonucu, diğerinin nedenine; birinin nedeni diğerinin sonucuna bağlıdır. Buradan aslında Kader dediğimiz muammaya da geçebiliriz ama sanıyorum o zaman zihinler bir hayli karışacak.
Kaderde de varlıklar arası ilişkiler sebebiyle hem nedensellik mevcuttur ve hem de Quantum. Quantum dediğimiz kuralsızlık da işin içine Yaratıcı’nın girmesi sebebiyledir.
Cevher dışında kalan varlıklar araz varlıklardır. Birbirleri arasında neden-sonuç ilişkisi olan bu varlıklar için etkin (neden olma) ve edilgen (bir sebeple olma) ibarelerini kullanır.
Etkin ve edilgen olanlar ve sonrasında bunların diğer etkin ve edilgenler ile aralarında var olan bağlar kendiliğinden oluşamazlar.
Yani yukarıda ifade ettiğimiz gibi, bütün bu nedensellik matematiği bir bağ ile birbirlerine bağlıdır. Yani maddi ve manevi kader. İşte orada da bu bağı sağlayan nedensellik dışı bir güç olmalıdır.
İbn Rüşd, birleşmeyi sağlayan ve nedenleri oluşturan başka bir varlık olmalıdır, der. İşte bu varlık Yaratıcı Rabb olan Allah’tır. O birleştirici nedendir.
Benim size yukarıda Quantum dediğim de işte buydu. Nedenselliğe göre çalışmayan, ışık deneylerinde olduğu gibi kendi keyfine göre hareket eden ve nedensellik içine doğrudan müdahil olabilen bir varlık.
Cevher olan bu varlık, yani Yaratıcı Rabb, bütün nedenlerin ilk başıdır. O’nun için neden yoktur ama O bütün nedenlerin sebebidir.
Nedensellikle birbirlerine bağlı olan varlıklar zamanla sınırlı ve zamanın etkisinde olan varlıklardır.
Ne demek istiyoruz?
Bu varlıklar için zaman vardır. Zaman olduğu için de başlangıçları ve sonları vardır. Yani zaman denen mefhum onları eskitir, yaşlandırır ve sonlandırır.
Cevher varlık olan Yaratıcı için zaman yoktur. Yani O’nun için zamanın çalışması söz konusu değildir. Bu sebeple de başlangıcı ve sonu yoktur.
Ebedi ve ezeli olma konusu bir iman konusudur. Bu konunun anlaşılabilirliği de zaman dediğimiz gerçekliğin algılanması ile yakından ilgilidir.
Zamanın eskitemediği, zamanın O’nun için geçerli olmadığı dediğimiz an zaten mantıksal olarak ebedi ve ezeli olma söz konusudur.
İslam felsefesi ile ilgilenen Müslüman bilim insanları da işte bu yüzden çok önemlidir. Kuru kuru iman ettik diyerek kabullenilen bu cümleyi anlamak ve özümsemek kişinin inancını kuvvetlendirir. İnancı kuvvetlenen kişi de hem hayata ve hem de İslam’a çok daha farklı bakmaya başlar.
Bu sebeple İslam felsefesini okumak, öğrenmek inanıyorum diyenler için elzemdir diyebiliriz.
Sevgi ve Bilgiyle kalın