- Kamuoyuna Duyuru…! - 30 Nisan 2023
- 1915 Olayları ve Konuşulmayanlar - 25 Nisan 2023
- Neden Ak Partiliyim? - 24 Nisan 2023
Dün ‘1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’ idi. Gene bildik olaylar, gene bildik manzaralar; öyle değil mi? Yürüyüş ve eylem yapmak isteyenler, engelleyenler. 1 Mayıs’ta Taksim’de eylem yapma arzusu ve buna engel olan yönetim. Pankartlarını ellerine alanların yürüyüş yaptıklarını gördük. Sendikalar da artık kulvarlarını iyice keskinleştirdiler ve görüşlere göre kurulmuş sendikalarımız var.
Haberlere baktığımızda seviniyoruz. Coşku havasında kutlanan bir 1 Mayıs. Şarkılarla, halaylarla, festival tadında bir 1 Mayıs.
İşçi, emekçi olarak çalışanların bayramı 1 Mayıs. Bu yüzden de işçi ve emekçi olmayanlar, sendikalara üye olmayanlar sadece izleyici durumundalar. Çünkü işçi diye tanımlanan grubun içinde değiller.
İşçilik nasıl ortaya çıkmıştır?
Sanayi Devrimi ile birlikte yapılan büyük makinalar küçük mekanlara sığmayınca büyük binalar inşa edildi ve çalışanlar buralara gelerek çalışmaya başladılar. Çok zor şartlarda çalıştı işçiler. Ne zaman seslerini yükseltmeye başladılar, o zaman daha fazla hak elde ettiler. Eskiden 16 saat çalışıyorlardı, daha sonra 12 saate, daha sonra 10 saate indi. En son haliyle de 8 saat olarak karar kılındı.
İşçi olarak tanımlanan bu insanlar kendilerini biliyorlar, evet işçiler. Bundan dolayı da haklarını arama gününde daha fazla hak taleplerini sokaklarda arıyorlar.
Peki işçi tanımlamasına girmeyen diğer milyonlarca kişinin durumu ne?
Aslında hepimiz işçiyiz.
Devlette çalışan peroneller, öğretmenler, doktorlar, hemşireler, mühendisler ve daha sayamadığım diğer meslek sahibi kişiler.
Özel sektörde çalışan doktorlar, öğretmenler, hemşireler, mühendisler ve diğerleri de.
Sadece onlara verilen isim işçi değil ama aynı şekilde 8 saat çalışmak zorundalar ve belki de o kadar zahmetlerine karşılık çok daha kötü şartlarda çalışmaktalar.
Sanayi Devrimi ile kurulan fabrikalarda çalışmaya başlayan işçiler için söz konusu olan emeklerini satmaları idi. Bu emeğin karşılığında da ücretlendirme.
Yukarıda saydığım meslekten olan bütün kişiler de emeklerini satıyorlar. Yani onlar da işçiler.
Mesai saati içerisinde emeğini satan ve bunun karşılığında ücret alan her birey işçidir.
Sadece ücretli olarak çalışanlar mı?
Hayır.
Küçük ve orta ölçekli işletmeleri kuranlar ve patron olduklarını düşünenler de işçidir. İşletmelerini yürütmek için krediler alırlar ve bu kredilerini ödemeleri için işçi gibi çalışmak zorundadırlar.
Hatta şunu da diyebiliriz: Büyük ölçekli fabrikalar bile bugün kredilerle ayakta durmaktadırlar; bu bağlamda onlar da kredilerini ödeyebilmek için bu işçi sisteminin bir parçasıdırlar.
Görünürde işçi ve emekçi sınıfının bayramı olan 1 Mayıs aslında bugün yaşadığımız sistemin bayramıdır.
Evet, yanlış duymadınız. 1 Mayıs’ı hepimizin kutlaması gerekiyor. İşçi ve emekçilerin dışında olan hemen hemen bütün meslek sahibi kişiler de işçi gibi çalışıyorlar, bu bir realite. Tek fark, alınan ücretler ve gösterişli etiketler. Üniversite okuyup meslek sahibi olanlar daha fazla ücret alırlar ve yaptıkları işlerin etiketlerini kullanarak bir üst seviyede oldukları duygusunu yaşarlar. Halbuki onlar da mesai saatlerini doldurma ve ücretlerini elde etmenin telaşındadırlar.
Sistemin adı işçilik.
En az 8 saat çalışma ve gerekirse ek mesai saatleri. Ast-üst sisteminin her alanda ezici şekilde hissedildiği bir sistem. Ezilenler çok olduğu için, imkan bulunca her katmandaki bir alt kattakini ezmenin derdinde. Kapitalizm desek sanki komünizm çok farklı gibi algılanıyor. Ezici işçilik sistemi hepsinde aynı.
İspanya’da bir zamanlar kendi hayatlarında devrim yapmış olan anarşistler bu sistemi kırmayı başarmışlar ve insan gibi yaşamayı yakalamışlardı.
Bu işçilik sisteminin çarkları herkesi ve her şeyi ezerek yok ediyor. Eski solcular, komünistler ve bugün en net resim de İslamcılar/Dindarlar.
Dünyayı kurtaracak prensiplere sahip olduklarını iddia eden dindar/İslamcılar da bu işçilik sisteminin içinde yok oldular. Yok olmakla kalmadılar ve hatta sistemin bir parçası haline geldiler.
Bunun sebebi de eskimiş, çözüm üretmeyen, statükocu, cennet-cehennem temalı, öbür dünya merkezli İslam anlayışları.
‘İslam köleliği kaldırdı’ dediğimizde, aslında İslam’ın köle gibi çalışılan işçilik sistemini de kaldırdığını söylemiş oluruz.
Çünkü İslam’da ‘Ortaklık sistemi’ vardır,
Çünkü İslam’da ‘Selem Senedi’ vardır,
Çünkü İslam’da ‘Karz-ı Hasen’ vardır…
Diğer bütün ekonomik prensipleri ve tavsiyeleri geçtim, sadece bu üç Kuran tabirini bugün Müslümanlar ne boyutta anlayıp, hayatın içinde uyguluyorlar?
Bugün Müslüman ülkelerde ve Türkiye’de hala daha kölelik gibi işçilik sistemi varsa, bu bize Müslümanların sahte Müslümanlar olduklarını ve İslam diye inandıklarının da bozulmuş bir din olduğunu gösterir.
Israrla ve inatla diyoruz ve demeye de devam edeceğiz:
‘Yok edin insanın insana kulluğunu’…
Sevgi ve Bilgiyle kalın
Peygamberimiz zamanında hurma bahçesi olanlar ve bu bahçede işçi olarak çalışanlar vardı. Bu bir realite. Hurma bahçesi sahibi yıllık kaç kilo hurma üretyordu. Işçiler kaç kilosunu alıyordu. O dönem adil bi dönemdi. Aslolan o oranın altına düşmemek olsa gerek.