Adelina Sfishta Kosova’dan yazıyor.. Benimki de çocukça, “başka bir yol var mı dersiniz”?

2

Annem “gazi maaşı bağladılar” dedi telefonda. Kosova savaşında vurulmuştu. 17 sene sonra devlet vefa göstermiş hem ona “gazi” payesi vermiş hem de maaş.

17 yıl su gibi akmış.

Henüz 10-11 yaşlarındaydım, o vakitler.

Ölümün adının “Çetnik” olduğu “Sırp” olduğu günlerdi.

Uzaklardan haber gelirdi “filanca vurulmuş” diye. Muhakkak tanırdık, belki de akrabadan biri olurdu.

Erkekler çoğunlukla dağlarda çarpışıyordu, kadınlar aileleri toparlamaya ve her ne de olsa “yarın” için aileyi korumaya çalışıyordu.

Küçük Kosova’nın Büyük Savaşı.

Hikayeler duyardık. Adem Jashari’nin kahramanlıkları gelirdi uzaktan. Görmeden çatışmaları yaşardık. Akıl yürütürdük her konuda.

Annemin bulabildiği ekmek 30-40 kişilik yer sofrasında bazen size sıra gelmeden bitiverirdi. Annelerin torpili de olmasa o ekmek çoğunlukla elimize bile geçmeden tükenirdi. Büyükler mermi arardı, bizler de ekmek.

Bizim sülale Sırbistan sınırına yakın bir bölgede “Hertıcë (Türkçe hırtiç gibi okunur) – Balaban bölgesindeydi. Balaban’ın Türkçe bir isim olduğunu sonradan öğrendim.

Geceleri köylerden, evlerden çıkar, saklanabileceğimiz yerlerde korunmaya çalışırdık.

Annem kız çocuklarını da erkek gibi giydirirdi. Kirletmesin alçaklar diye.

Sırpların bizi de bulması çok sürmedi. Silahsız insanları, sivilleri öldürdüler, kadınlara tecavüz ettiler.

Onların her türlü silahı vardı. Güçlüydüler.

Kaçmamız gerekiyordu, dağlardan-ormanlardan ve karanlığı kullanarak, annelerin idaresinde, aile, korunmalı yerlere ulaşmaya çalışıyordu. Balaban belki güvenli olur dedi annem hem ekmek de bulabilirdik.

Gecenin sessizliğinde ileriden silah sesleri gelmeye başladığında bizim konvoy birden karıştı. Tavuk ve yavrularının darmadağın olduğu o “alçak sansarların hücumunda” olduğu gibi. Bazen kendiniz önemli oluyordunuz, canınız tatlı geliyordu, bazen yanınızdaki birine yardım etmeyi düşünüyordunuz. Kaç ölümüz, kaç yaralımız var bilmiyorduk. Kaçmak tek çare geliyordu insana.

Ancak sabaha toparlanabildik.

İlk düşündüğüm annemdi. O şef idi. Onsuz ne olurdu bilmem.

Barut kokusu, iniltiler, kan kokusu.. Her tarafım yara bere içinde ama annemi merak ediyordum hep. Kız kardeşim sağ idi.

Çok şükür anneyi bulduk, ölmemişti. Ayaklarından vurulmuştu. Yaşadığımıza şükrettik. Hayli ölen vardı.

İşte o gün gazi olmuştu benim annem.

Zamanla yaraları iyileşti.

Türkiye’den yardıma gelenler ilaç filan getiriyorlardı.

Şaşırmıştım. Bizim kitaplarda Türkün bizi sömürdüğü, mahvettiği yazıyordu. Bunlar niye yardım ediyordu ki. Çocuk aklımla anlayamadım. Ama hep bir soru işareti taşıdım. Hayat gerçekleri öğretiyordu. Çocuk aklımla Türkleri bir yere koyamadım. Bir yandan kitaplar, bir yandan bize yardıma koşan bu insanlar. Dillerini tam anlamıyordum. Ama yüzleri sımsıcak idi. Bizim gibi “tamam tamam” diyorlardı. Sofra diyorlardı.

Savaş yıllarında en çok istediğim şey “gazeteci olmak ve Arnavut milletinin sesini duyurmak” idi. Ailem en büyük fedakarlığı bütün çocuklarına üniversite eğitimi aldırmak için yaptı. Ben de gazetecilik okudum, onların fedakar ikliminde.

Gazeteciliğe bir Türk televizyonunda başladım, kaderin cilvesi. Kardeşliğimizi bize anlatmaya gelmiş bir Türkiyelinin televizyonunda. Anlayana, hem büyük ailemizi, hem gazeteciliği öğretti.

Gazeteci insanlık için çile çekmeli derdi.

Fehmi Koru’yu bu dönemde tanıdım. Fehmi Bey acemi sorularımıza sabırla cevap verdi hep, telefon reportajlarımızda. Balkanlar önemli diyordu. Gayretinizi eksik etmeyin.

Gayretimizi eksik etmiyoruz Fehmi Ağabey.

Başarımız mı, “bir parmak-bir arpa boyu”

Ama çok kıymetli.

Bizden sonra geleceklerin daha güzel işler yapacağına, çok ama çok inanıyoruz. Bu nedenle elimizdekilerin korunması elzem.

Zamanın ruhu bize aptal idealistler diyor. Ama o da mecbur idealistler diyor.

Dev gibi medeniyetler kurabilen milletimiz neden bu vaziyette? Biz de zamanın ruhuna bu soruyu soruyoruz.

Medeniyet kurmak nasıl olacak. Talip olanlar öbürünü öldürmekten bahsediyor, yani savaş şart. Filancaya saldıracaksın, onu yenersen bu iş bitti. Askerler ordular, hatta iş vekaleten savaştırmaya kadar varmış. Tepeden tırnağa başka bir medeniyetin sözleri bunlar. İttifaklar kur, yeni silahlar geliştir, karşıdakine tuzaklar kur, kirli her türlü düzenbazlık. Sonra ortaya çıkardığın eserinden sadakat bekle.

Yeni bir parametre bulabilir miyiz, düşmanı yenmek şart mı. Kafam çok karışık.

Benimki de çocukça düşünceler işte. Daha yaşın ne başın ne? Çatışmacı olmayan, çözümcü anlayış daha uzun soluklu neticeler alabilir mi? Sırplar da laf anlamaz, aklıma Srebrenitza geliyor.

Her neyse.

Kosova’daki iki tarz demorasi çok dikkatimi çekiyor. Güncel olanı Avrupa Birliği menşeyli. Azınlık olana haklar veriyor. Korumalı alanlar sağlıyor, gerekirse dışarıdan kuvvet getirip koruyor. Yasal ve idari haklar veriyor azınlıkta olana. Müşterek gelecek oluşturma kaygısı yerine birilerini korumak kaygısı hakim.

Osmanlı dönemi şehir yapılarına baktığımda farklı olduğunu gördüm. Toplumların gettolaştırılması yerine, müşterekleştirilmesi, hayatın paylaşımında ortaklığın temel alınması gözüküyor. Bu nedenle müşterek mahalle, müşterek hayat alanları ve buradan da müşterek bir geçmiş oluşuyor. Bu toplumları müşterek geleceğe yönlendiriyor. Daha gelişmiş bir demokrasi bence.

Prizren’e geldiğinizde, meydana bir de bu gözle bakın.

Evet nereden nereye geldik. Benimki de çocukluk.

Ama bugünlük beni hoş görün, ne de olsa artık gazi kızıyım.

Annemi çok seviyorum.

Saygılarımla.

Adelina Sfishta Gazeteci-Kosova

2 YORUMLAR

  1. Osmanli’nin ne oldugu ne yaptigi belli degil. Istanbul’da da tam tersi uygulama olmus, gettolasma ve her grubun kendi hukukuna tabii olmasi buyuk oranda. Hatta bu Osmanli’nin makul ve dogru bir secimi olarak gosterilir hep. Bence uzerinde dusunulmus bir felsefenin sonucu degildir bu. Her yerde ne tutarsa artik diye yapilmis bir seyler, ya da kendiliginden olusmus.

    Osmanli’yi anlamaya calisirken yapacagimiz en buyuk hata onu koru korune idealize etmektir.

  2. Adelina Hanım;
    Yazılarınızı dikkatle okuyorum…
    Devam etmenizi ve başarılı olmanızı dilerim…
    Gazi Annemize selam ve hürmetlerimi iletiniz, lütfen…
    Allah yar ve yardımcınız olsun; sizin ve tüm Kosovalı kardeşlerin…
    Merak etmeyin, Allah nurunu tamamlayacak ve Dünya/insanlık ile birlikte…
    Bütün Balkanlar’a (Bosna da dahil) ve Kosova’ya da zamanla huzur gelecek, inşallah..
    Kosovalı Hemşeriniz Reşat Nuri EROL
    (MİLLÎ GAZETE Köşe Yazarı)
    resatnurierol@gmail.com

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz