İslam bir amaç mıdır?

0
Latest posts by Sinan Eskicioğlu (see all)

Sevgili Gençler, kendini genç hissedenler ve ileride genç olup merak içinde yeni bilgiler öğrenmek isteyecek bugünün çocukları.

Yaklaşık 35 yıldır çevremdeki dindarları (Dindar teriminden kastım, dinin nasihatleri doğrultusunda hayatlarını düzenlemek isteyen insanlar) gözlemliyorum. Son 25 yıldır da üniversite eğitimlerim sebebiyle daha yakından takip ederek ele almaya çalışıyorum. İlmilikten kastım kitabi, ilmi referanslar içeren, sadece İslam bilgileri açısından değil, psikoloji, sosyal psikoloji ve felsefi açılardan da.

Bu gözlemlerimde en temel olarak iki kesimden bahsedebilirim:

Birincisi: Hayatın ne olduğunu bilen, hayatın işleyişi hakkında bilgi sahibi olan, ama ilimden yoksun İslam savunucuları.

İkincisi: İlme vakıf, ilmi olmaya çalışan, ama hayatın nasıl işlediği hakkında bilgisi olmayan, sadece teorik kalan diyebileceğimiz ilim erbabı.

Üçüncü şık da var tabii ki konu etmek istemediğim. İslam hakkında bilgisi olmayan, popülist olup halkın ne istediğini veren, halkın istediği-beklediği dini onlara sunan, hayatın içinde emek harcayıp-çalışma hayatı nedir bilmeyen, kazancını ‘hocalık’tan elde eden hocabeyler ve hocahanımlar…

Ülkemizde yaşanan gelişmeler sebebiyle dindar insanlarımızın da rencide olduklarını, üzüldüklerini ve kendilerini yalnızlaşmış hissettiklerini görüyorum. Bu yüzden yazımda ele almak istediğim konunun suçlayıcı olmadığının altını çizmek isterim.

İslam’ı yaşamaya çalışan insanlarımız açısından önemli bir sorudur, İslam bir amaç mıdır?

Bu soruyu anlamak, farkındalıkla birlikte tekrar düşünmek birçoğumuz ve hatta bütün müslümanlar için çözümler oluşturacak kanaatindeyim.

Acaba sadece İslam’a mı odaklandık. Ya da şöyle sorayım, sadece İslam’ın nasihatlerine (emir ve yasaklamalar) ve onları gerçekleştirmeye mi odaklandık? Bu odaklanma ile önemli olan bazı şeyleri de kaçırıyor muyuz, ya da kaçırdık mı?

Bana öyle geliyor.

Çünkü İslami kesime ait yazarlardan da sıkça okumaya başladık. Dinden yorulan halk yada gençler, İslami kesimin özeleştirisi gibi. Ve hatta son günlerde Tayyip Erdoğan da sürekli özeleştiri yapmakta.

İslami/Dindar kesimde benim gözlemlediğim hep şu olmuştu: ‘İslam bir amaç ve o amaca ulaşmak için yapılan çaba da, büyük sevap’.

En alt tabakadaki bireyin davranışlarından en üst tabakadaki devletin davranışlarına kadar birkaç örnek vermek, anlamamız için daha yerinde olacaktır.

Bireylerin davranışlarında sizler de şunları duymuşsunuzdur:

‘İbadetler farzdır, yerine getirilmesi gerekir’, ‘oğlum-kızım namazını kıldın mı?’, ‘Hac farizamızı da ifa ettik’, ‘Ah benim kız da ne zaman başını örtecek, bütün derdim bu oldu’, ‘şükür, benim oğlan da namaza başladı, hiç bırakmıyor maşallah’….

Bu cümlelerde benim gözlemlediğim: Sürekli bir amaç, sürekli bir ideal, sürekli bir hedefe ulaşma. Ve o hedefe ulaşıldığında bir rahatlama.

Biraz daha toplumsal olan davranışları gözlemlediğimizde de, aynı amaca/hedefe odaklanma mecburiyetini görmüşüzdür.

Dindar insanlarımızın birleşerek yaşam alanları kurmaları ve dindar insanların birlikte huzur içinde yaşamaları,

Dindar insanların birleşerek cami olmayan yerde cami yapmaları ve camiler kurmaları,

Dindar insanların birleşerek yardım kuruluşları, eğitim kuruluşları açmaları.

Bunlarda da sürekli bir hedef, sürekli bir amaç. Dindar/İslami kesime ait dernekler, siteler, camiler, eğitim kurumları olmalı ve tek hedef bunlara ulaşmak.

Daha da üst tabaka açısından baktığımızda siyasal partiler ve devleti yönetme. Bu noktada da ‘adil düzen’ söylemi, Refah Partisi, sonrasında Akp gibi partilerin kurulması ve iktidar ortağı ya da tek başına iktidar olmaları.

Buradaki hedef ise daha da kapsamlı. Dindar/İslami kesimin yönetime talip olması, yönetimde İslami prensipleri uygulamaları ve ‘İslam’ın bütünüyle uygulanması, yani ‘İslam’ın gelmesi…

Dikkat ettiyseniz, sürekli bir hedef, bir amaç ve o amaca ulaşma için büyük çabalar.

Bütün gözlemlerimi gözden geçirdiğimde hep aynı nokta dikkatimi çeker: Amaç İslam, İslam’a ulaşma.

Sonra da tam aksi yönde olduğu düşünülen soru aklıma gelirdi hep: İslam, gerçekten bir amaç mı, yoksa İslam bir araç mı?

Bir noktadan da bakarsak, dindar/İslami kesim hep şunu der: ‘Amaç, Allah rızası’ (Bu Allah rızası konusu da beni çok güldürürdü. Herşeyde Allah razı olsun muhabbeti yapan göstermelik müslümanlar).

Amaç, ‘uhrevi hayatta mutlu olma, yani cennete ulaşma’.

Amaç, ‘dünya ve ahiret mutluluğu’.

Bütün bunlar aslında dilde olan, farkındalıkla algılanmayan, insanın içine sinip özümsenmeyen cevaplar, bana göre.

Sebebi de, ‘ezberci müslümanlık’.

Dindar/İslami kesimin göz ardı ettiği ‘İslam’ın bir araç olduğu’ konusunu, amaç olan İslam ile dengeleyerek anlamamış ve yaşamamış olmasıydı. Hala da bu durum devam etmekte. Bireysel noktadan, devlette yönetime kadar bütün tabakalarda bu denge sağlanamadığı için bugün çıkmazlar yaşanmakta.

Müslüman olup ahlaki olamama,

Dini ibadetleri yapıp, özünü yaşayamama,

Dernekleşmeler gerçekleşse de birlik olamama,

Devlette yönetimde olunsa da, adalet-hukuk-eşitlik-insan hakları tesis edilememe ve bunun yanında ortaya çıkan rahatsızlıklar. Yolsuzluk, adam kayırma, dini grupçuluk..

Sonraki yazılarımda tek tek ele alacak olsam da, bir iki kısa örnekle açıklayayım.

Mesela namaz.

‘Oğlum-kızım namazını kıldın mı’ diye sorarak sık boğaz eden anne-babalar hep çocuklarının namazlarını kılmalarına odaklandılar. Namazlarını kıldılar mı, anne-babalar için işlem tamamlanmıştı. mission completed!

Çocuklar da bunu çözdüklerinde sadece o namazı kılmaya ve rahatlamaya kilitlendiler.

Namazın kılınması hedefine odaklanmanın yanında uzun sürecek bir namaz eğitimi ile namazın faydalarını anlatmış olsalar, belki de o anne-babalar sürekli namazı hatırlatmak zorunda kalmayacaklardı.

İnsanın ruhunu dinginleştirdiğini, fiziksel bir terapi olduğunu, günlük zamanın programlanması demek olduğunu, insana terapi yaptığını, kan dolaşımını dengelediğini, zihni ve hafızayı güçlendirdiğini, insanın suyla temasıyla vücudundaki negatif enerjiyi attığını vb.

Hedefe kilitlenme gibi sunulan namaz kılma mecburiyetini sunduktan sonra bunları ne kadar anlatsanız da boş.

Bir diğer örnek, bugün ülkemizi bütünüyle ilgilendiren dindar kesimin devlette yönetimde olması meselesi.

Dindar/İslami kesimden insanlar devleti yönetince dindar/İslami kesim ‘İslam gelecek’ sandı. Ama böyle olmadığı yaşanarak öğrenildi. Dindar/İslami kesimden insanlar yönetimde olduğu süre boyunca faiz ekonomide olmaya devam etti, kanunlar ve yasalar çok doğal olarak hukuka uygun yapıldı, camilerin sayısı abartılı şekilde artsa da toplumda ahlak seviyesi düştü.

Demek ki, dindar/İslami kesimden olan insanların yönetimde olmasıyla İslam gelmedi.

Başörtüsü serbestisi, askeriyede ve poliste başörtülü kadınların görev alması, müftülerin ve imamların nikah kıyma yetkisine sahip olmaları, iş saatlerinin Cuma namazlarına göre düzenlenmesi, şehit cenazelerinde tekbirin dinletilmesi ile ‘İslam falan gelmez’.

Devlet yönetiminde İslam’ın araç olmasının düşünülmesiyle şunların olması gerektiğini görürüz:

Aslolan Hukuk ve hukuk düzenidir, zenginlerin daha zengin ve fakirlerin daha fakir olmadığıdır, Adalet denen kurumun en güçlü kurum olduğudur, az gelirli vatandaşların ve orta sınıfın daha fazla düşünülmesidir, haksızlığa uğradığını düşünenlerin özgürce-korkmadan hesap sorabilmesidir, paradan para kazanma yerine üretimden para kazanmanın olmasıdır, israfların yerine tevazunun olduğudur, adam kayırma yerine ‘işi ehline vermenin’ hakim olduğudur, toplumda ayrışma yerine ‘Birlik’ duygusunun hakim olmasıdır.

 

Sevgi ve Bilgiyle kalın.

Önceki İçerikKarantinalık Kafa
Sonraki İçerikİyi Parti’nin Başkanlık Divanı üyeleri belli oldu.. İşte görev dağılımı
Sinan Eskicioğlu kimdir? 1974 İzmir’de dünyaya geldi. Agah Efendi İlkokulu’nda eğitim hayatına başladı. İzmir İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra ÖSYM sınavlarında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandı. Kelam dalında ‘Allah’ın iradesi ve Nedensellik Problemi’ isimli bitirme teziyle, gecikmeli olarak 2000 yılında üniversiteden mezun oldu. 28 Şubat sürecinin etkisiyle İlahiyat fakültesi mezunlarının öğretmen yapılmaması yüzünden 2002 yılına kadar ticaretle ilgilendi. 2002 yılında D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde Din Felsefesi dalında yüksek lisansa başladı. Aynı yıl yüksek lisans programını yarıda bırakıp Almanya’ya gitti. Almanya’da Diyanet’e bağlı çeşitli camilerde eğitmenlik ve öğretmenlik yaptı. Duisburg-Essen Üniversitesi Sosyal işler ve yöneticilik bölümünde eğitim aldı. 2007-2011 yılları arasında IGMG (Avrupa Milli Görüş)’de Düsseldorf Bölgesi Eğitim Merkezi müdürlüğü ve bölge eğitmeni olarak çalıştı. 2011-2013 yılları arasında Osnabrück Üniversitesi Protestan Mezhebi bölümünde eğitimine devam etti. 2016 yılından itibaren Ocak Medya gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. 2020 yılında gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlenen yazar Almanca, İngilizce bilmektedir. şimdiye kadar yayınlanmış olan yedi kitabı vardır. Yok Edin İnsanın İnsana Kulluğunu- Kişiselleştirilmiş İslam, Zeytin Ağacı (Roman), Katar istanbul, Müslüman Kardeşlerden Ak Parti’ye İslamcılık., Tarihteki Dindar Zalimler. İbn Sina, İbn Haldun

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz