- Kamuoyuna Duyuru…! - 30 Nisan 2023
- 1915 Olayları ve Konuşulmayanlar - 25 Nisan 2023
- Neden Ak Partiliyim? - 24 Nisan 2023
8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bir program düzenledi. Programa geçmeden önce 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün kaynağına, nereden ve neden ortaya çıktığına bir göz atalım.
Dünya Kadınlar Günü’nün orjinal adı, Dünya Emekçi Kadınlar Günü’dür.
Neden mi?
8 Mart 1857’de New York’da 40000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları için greve başlarlar. Polis grev yapan kadınlara saldırır ve işçi kadınları fabrikaya kitlerler. Fabrikada yangın çıkar ve içerde kalan dışarı çıkamayan 120 kadın işçi yanarak can verir.
Bu olaydan yıllar sonra 26-27 Ağustos 1910’da Danimarka’da ‘Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’ düzenlenir. Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nden Clara Zetkin 8 Mart 1857’de grev sebebiyle fabrikaya kilitlenen ve yanarak can veren kadın işçileri anmak için teklifte bulunur.
8 Mart’ın ‘Internationaler Frauentag’ (Dünya Kadınlar Günü) olarak anılmasını önerir ve oybirliğiyle kabul edilir.
Bu tarihten sonra çeşitli ülkelerde kutlanmaya başlanır.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne dair düşünceler:
Bugün kutlanması, kadınlara ait bir günün olması tabii ki güzel bir durum. Bu vesileyle bir kez daha dünyadaki bütün kadınların Kadınlar Günü’nü kutluyor ve tebrik ediyorum.
Ama neden sadece 8 Mart?
Kadınların önemi ve değeri sadece bir güne sığar mı acaba? Ben buradan şunu anlıyorum: Dünya ve bir sene bütün olarak erkeklerin (ki gerçekte de böyle olduğu kadınların ezilmesinden anlaşılıyor), kadın hakları ve kadınların önemsenmesi için bir günü bari kurtaralım ve 8 Mart’ı kadınlara tahsis edelim.
Bu durum ‘Anormal’in yaşandığı’ dünyanın bir ürünüdür.
Peki normal nedir?
Normal olan, kadın ve erkek cinsinin kendi cinsi özelliklerine göre eşit ve adaletli olarak hayatlarını yaşamalarıdır.
1857 yılında grev yapmak zorunda kalmayan kadın işçiler olması gerekirdi. Kadın işçilerin ‘daha iyi şartlarda çalışma’ talepleri kadar aşağılayıcı, rencide edici bir durum olamaz.
Her zaman ifade ettiğimiz gibi, kapitalizm denen vahşi sistem kadınları sömürmüştür. Bu yüzden 8 Mart kutlanmaktadır.
Bu vahşi sistem kadınları sömürmeye devam etmiş ve bunalan kadınlar ‘feminist’ olma yolunu seçmişlerdir.
Normal’i yaşıyor olsa idik, bugün ne 8 Mart’ı kutlardık ne de ‘feminizm’ diye bir akım olurdu.
İslam ve Kadınlar:
Kuran’da bir sure vardır. Nisa suresi. Medine’de nazil olmuş olan bu sure ‘kadınlar’ adını almıştır.
Bu sureyi okuduğunuzda hiçbir yerinde ‘Ey Erkekler’ diye bir hitaba rastlamazsınız.
‘Ey İnsanlar’ hitabıyla başlar ve sonrasında da ‘Ey İman edenler’ hitaplarıyla devam eder.
Surede ele alınan erkek ve kadın cinsinin varlıksal eşitliğidir.
124. ayetinde açıkça da beyan eder: ‘Erkek olsun, kadın olsun, her kim de mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar’.
Erkek egemen toplumların özelliğinden dolayı sanki din erkeklere gelmiş gibi bir intiba oluşturulmaya çalışılmıştır.
Bugün dahi kendini bilmez müslüman görünümlü dinciler, sınırı ve haddi aşarak kadınlara baskı, zulüm yaparak ve İslam’ı da kullanarak ‘korku imparatorluğu’ kurmaya çalışmaktalar.
Cehennem ve ahiret gününü korku unsuru olarak sunarak, kendi isteklerini zorla yaptırmaya çalışmaktalar.
Bu gayri insani durum o hale geldi ki, sonunda cumhurbaşkanı Erdoğan da konuşmasında buna değinmek zorunda kaldı.
Ve de ilave ederek, önemli bir konuyu da gündeme taşıdı.
Okuyalım.
‘Din adamı olarak ortaya çıkıp da kadınla ilgili çok farklı açıklamalarda bulunup dinimizde kesinlikle yeri olmayan bazı içtihatta bulunan kişiler ortaya çıkıyor. Anlamak mümkün değil. Bunlar ya bu asırda yaşamıyorlar, çok farklı bir dünyada yaşıyorlar. Çünkü İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. İslam’ın hükümlerinin güncellenmesi var. Siz İslam’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız’.
Çok önemli ve tehlikeli bir konu.
İslam’ın hükümlerinin güncellenmesi konusu.
İslam’ın 14 asır öncesi hükümlerini bugün uygulayamazsınız.
Ben kendi adıma çok sevindim.
Bakalım şimdi ne olacak.
Sayın Erdoğan tarihselcilerin etkisinde kalarak, tarihselci mi düşünmeye başladı diye de yargılamak istemiyorum. Çünkü çok güzel bir tespitte bulunarak, bu konuyu gündeme taşıdı.
İslam’ın hükümleri nasıl güncellenecek?
Çarşamba günü değinmiştim, Adil Düzen’in İlmihali yazılması gerektiğini. Bunun olabilmesi için İslam hakkında fikir yürütenlerin cesaretli davranmaları gerekiyor.
Sayın Erdoğan kapıyı araladı.
Bakalım İlahiyatçılar güncelleme hakkında neler söyleyecekler.
6 Aralık 2016 tarihli ‘ ‘Geleceğin Dünyası: Quantum-İslam-Kişisel İçtihat Sistemi’ yazımda değinmiş ve çok tepki almıştım.
İslam’ın güncellenmesi ve bugüne uyarlanması elzem, ama bu da bir sistem dahilinde olmak zorunda. Ayakları yere basan, hayatın içinde olan bir İslam…
Ama böyle bir İslam’ı müslümanlar nasıl karşılar, asıl önemli olan konu bu.
Atalarının dini üzerine mi kalmak isteyecekler, hayatın içinde dinamik olan İslam üzere mi olacaklar…
Sevgi ve Bilgiyle kalın.
Bahse mevzu güncelleme olayına sadece ilahiyatcılar, din adamları vb katılırsa daha kötü bir durum ortaya çıkar, alanında otor kabul edilen tüm bilim dallarından; fizik, kimya, uzay bilimleri, coğrafya, felsefe vb bilir kişi raporları doğrultusunda eldeki verileri ince eleyip sık dokuyarak oy birliği ile ortaya mutlak doğruyu çıkarmak lazım aksi ni düşünmek dahi istemiyorum.