- Kamuoyuna Duyuru…! - 30 Nisan 2023
- 1915 Olayları ve Konuşulmayanlar - 25 Nisan 2023
- Neden Ak Partiliyim? - 24 Nisan 2023
İslam’ın bugünkü durumu ve müslümanların yaşadığı problemler çeşitli yazarlar tarafından kaleme alınıyor ve irdeleniyor. Bunlar güzel gelişmeler diyebiliriz.
Öngörü sahibi insanlar, topluma ve devletlerin yaptıklarına bakarak yorum yapabilenler, ters giden şeyleri sıralıyorlar.
Herkesin hemfikir olduğu konu İslam’ın ve müslümanların içinde bulundukları durumun iç karartıcı olduğu ve çıkış yolu aranması gerektiği.
Evet, çok doğru. İslam dünyası ve müslümanlar orta çağı yaşıyorlar. Hem de öyle bir orta çağ ki; her türlü gelişmenin yaşandığı, teknolojinin imkanlarıyla dünyanın ellerimizin altında olduğu bir zaman aralığında.
Müslüman coğrafyada savaşların ardı arkası kesilmiyor. Müslüman ülkeler ya birbirleriyle ya da kendi içlerindeki mezhepsel farklılıklar yüzünden sürekli çatışma ve savaş halindeler. Savaş içinde olmayan ülkelerde ise müslümanlar farklı bir dünya yaşıyorlar. Müslüman deseniz oturmuyor, değil deseniz namaz kılıp, oruç tutup ‘en iyi müslüman’ tablosu çiziyorlar.
Ahir zaman demiyeceğim. Ahir zamanı bilen Mutlak Varlık Rabb’imizdir.
Ahir zaman muhabbeti yapanlar ‘mehdi’ ve ‘mesih’ aldatmacasını yutturmak isteyen güruh.
Ahir zaman değil de, bu başka birşey.
Bu durumu nasıl daha anlaşılır hale getirsem diye düşününce şöyle bir örnek aklıma geldi, teşbihte hata olmaz derler, o yüzden rahat ifade edeceğim: ‘4-5 beden küçük trikosuyla futbol maçı oynamak zorunda olan futbolcu durumuna benzer bir hal. Hem top oynamak zorunda, hem de trikosunun yırtılmaması gerekiyor. Rahat hareket etmesi lazım ki, güzel top oynasın ama gerçek olan bir durum da trikosu çok küçük ve hareket alanını daraltıyor’.
Müslümanların yaşadığı, yaşamak istediği, ‘hakiki din budur’ diye inandıkları İslam, bugünün dünyası ve hayat anlayışı için küçük gelmektedir.
Biliyorum bu cümlemden rahatsız olacaklar çok çıkacaktır. Ancak bugün müslümanların geldiği nokta tam anlamıyla böyledir.
Ruhbanlık sınıfı yok diyerek Hristiyanlıktan farklı gösterilmeye çalışılsa da, bugün müslüman ülkeler din adamları, cemaatçiler, dinciler ve ‘masum’ (günahsız) olduklarına inanılan kişiler tarafından en üst seviyede ruhbanlık sınıfının varlığını yaşatmaktadırlar.
Mavi kürenin elimizin altında olduğu bir zamanda, 1000 yıl öncesinin söylemini (geçen zamana rağmen) ‘korku imparatorluğu’ kurarak devam ettirme dönemi kapanmaktadır. Artık yeni nesiller bu baskıyla yaşamak istememektedirler. Bundan dolayı da Deizm, Nihilizm, Agnostisizm gibi akımların etkilediği sanılarak araştırmalar yapılmaktadır. Hatta Diyanet de bu araştırmaları hedef göstererek toplantılar düzenlemekte ve sonuç olarak böyle akımlar yoktur kararıyla sorunlar görmezden gelinmektedir.
Böyle toplantıların, devletin, yöneticilerin katıldığı programların nasıl işlediğini biliyoruz.
Üstte olan kişilerin görmek istedikleri bu programlarda sunuluyor ve program bitince normal hayat yaşanmaya devam ediliyor.
Diyanet’in yaptığı toplantılara katılan akademisyenler de, evden-okula bir hayatla, yaşanan hayattan uzak oldukları için, müslüman toplumun geldiği noktayı idrak edemiyorlar.
Müslümanların sorunları vardır ve bu sorunlar artarak devam ediyor.
Allah korkusunun hakim olduğu ‘korku imparatorluğu’na dönüşen,
Bireyleri ve toplumları daha kolay yönetmek için baskı unsuru olarak kullanılan,
Günah ve yanarsın diye korkunun ilahlaştırıldığı bu başkalaştırılmış İslam anlayışı artık bugüne hitap etmemektedir ve sona ermelidir.
Korku ve baskı İslam’ın bünyesinde olmayan ve O’na sonradan ilave edilen, insan yapımı bidatlerdir.
Bu korku ve baskı devam ettiği sürece müslümanlar sorunlarının içinde boğulacaklardır.
İslam’ın rönesansı, aslına rücuu bir çıkış rehberidir. Bu da İslam hukukuna dönmeyle, özgürlüklerin arttırılmasıyla, ‘içtihat’ın hayatın bir parçası haline getirilmesiyle, her kişinin İslam’ı araştırması, anlaması ve kendi yorumlarını hayatına geçirmesiyle mümkündür.
İslam’da korku yoktur, imtina etmek vardır.
İslam’da korku değil, sevgi vardır.
İslam, kalplerin korkutulması ile değil huzur ve barışın tesisiyle gelişmiş ve bir medeniyet oluşturmuştur.
İslam, dini baskı olarak kullanmayı ortadan kaldırmıştır. Kişinin özgür iradesiyle karar vermesini önemseyerek, insanın değerini ortaya koymuştur.
Kişilerin ‘günah işleme özgürlüğü’ vardır.
Din adamları, ruhban sınıfı, cemaatçiler ve dinciler kendi arzularına göre bir İslam ihdas etmişler ve Mutlak Varlık Rabb’in insana verdiği ‘günah işleme özgürlüğü’nü ortadan kaldırmışlardır. Bunu da korkuyla ve dini kullanarak yapmışlardır ve yapmaya da devam ediyorlar.
Ancak internetle dünya elinin altında olan gençler korku istemiyorlar. Özgür olmak istiyorlar. Kendi özgür ve hür iradeleriyle Mutlak Varlık Rabb’e ulaşmak istiyorlar. Daha önceki nesiller gibi, Ruhban sınıfının uyguladığı din baskısını yaşamak istemiyorlar.
Toplantılar düzenleyen Diyanet yetkilileri okurlar mı bilmem, umarım onlara ulaşır.
Gençler dar gelen bu İslam’ı yaşamakta zorlanıyorlar.
Gençler Allah korkusu olmadan, din baskısını yaşamadan inandıkları, sevdikleri, gönül verdikleri,ayakları yere basan, Hz. Muhammed (sav) zamanındaki İslam’ı istiyorlar.
Ruhban sınıfının sunduğu korku imparatorluğuna dönüşen bu İslam anlayışını değil…
Sevgi ve Bilgiyle kalın
Mehafetullah dinin aslıdır. و من خاف مقام ربه جنتان
Islam dunyasindaki hangi kavga bugün islam kaynakli?
Libya’da kaddafiye ayaklanma çağrısı din adamlarından mi geldi, fransa ve amerikadan mı?
Suriyede ayaklanmayi cikaranlar din adamları mı? Ayaklanmaya karşı çıkan, anarşiye karsi duran molla butî merhum mu bugunku suriyenin sorumlusu?
Bu kadar da oryantalist olmayin
Dininden utanan oryantalist teologlar
Gençlerin gerçek İslamı isteyip istemediklerinden pek emin değilim.
Gençlerin önüne sadece İslamın akideleri koyulmuyor artık.
Ancak ağır propaganda altında ağacı yaşken eğip çocuğu devşirirsen belki muvaffak olabilirsin.
Nitekim bizzat böyle bir sürecin çocuğu olarak söylüyorum.
Birde İslamda zorlama ve korkutma meselesi var ki anlamak mümkün değil.
Kuran okumasak tamam diyeceğim.
Her ayet tehditle başlayıp tehditle (azap) bitmese ona da tamam diyeceğim.
Doğal bir süreç olan, yeryüzünde alelade bir sona karşılık gelen ölüm ile korkutulmasak vallahi iyi diyeceğim.
Ancak anlıyorum ki insan sonsuz yaşam arzusu ve yeryüzünde minimum eşitlik olmadığından adalet uğruna her şeye kanmaya hazır.
Bunun yanında, her şeyi dünyevi pisliğe bulayıp din uygulamasının ortaya çıkardığı sonuçları onun akidesinden ayrık tutarak kökensel bir masumiyet iştiyakı da enterasan.
Üstelik iyi, basiretli ve vakur insanların elindeki her sistem insanlara huzur ve refah verirken.
Yani asıl meselenin dinsel akide değil, bizzat insani meziyetler ve sağlam kişilik olduğunu anlarken.
Tamam, yüce ve mutlak bir gücün hışmından korkutulmuşuz.
Bunun için bizden hem bedenimiz, hem de ruhumuz isteniyor.
Fakat bedenin ve ruhun bir davaya, dine, ideolojiye ve çıkara teslim edilmişse mevta olmuşsun demektir.
O zaman bir dur demek gerek vesselam…
Üstadım anlayabilmek için tam dört defa okudum. Örneklemeler ilave etseniz benim gibi cahil biri için kolay anlaşılır olur.
Buradaki en zor cümlenin açılımı şöyle:
Bunun yanında, her şeyi dünyevi pisliğe bulayıp -(kutsalın üstünlüğü ile karşılanan dünyevi kötülük + günahlar evreni + nefsin ayartıcılığı + zaaflar ve şeytanilik gibi)- din uygulamasının ortaya çıkardığı sonuçları -(Müslüman ülkelerin geri kalması + aşırı tutuculuk + değişime kapalılık ve diğerleri)- onun kurallarından ayrık tutarak -(İslami kurallara uymanın yol açtığı sorunları kutsala bağlayarak dokunulmaz kılıp eleştiriden ve muhasebeden sakınmak)- kökensel bir masumiyet -(zamana uymayan sonuçları asrı saadete atıf + peygamber zamanlarına vurgu ile meşrulaştırmak)- iştiyakı -(güçlü arzu)- da enteresan -(yaşanan çağı görmezden gelen kısır bir döngüye saplanmak)-.
Bu değinileri İslami derinliğe sahip herkesin anlayacağını düşünerek yazıyorum.
Kısaca ve özlü olarak.
Bu nedenle anlaşılmamaya ilişkin uyarınız benim için önemli.