Her Dava Bir Palavradır 

3
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Kusura bakmayın ama her dava bir palavradır, insanların çoğu bir şeye inandığı için değil, bir yere ait olmak istediği için bir davaya sarılır.  

Çoğu dava insanların günahlarını ortaklaştıkları bir güruhla yakaladıkları metapsişik bir duygu yoğunluğu içinde aklaması aracıdır. 

“Neden?” derseniz. 

Çünkü insanlar ancak yanlarında başkaları olunca yaptıkları şeylerin doğru olduğunu düşünmekte ve ancak o doğruluğa ulaştığı an beşer vicdanının en günahsız, en temiz haline ulaştığı hissine kavuşmaktadır. İnsan ancak o zaman yaptıklarıyla vicdanını temizlediğini, ulaştığı en büyük günahların zirvesinden bile arınmış olarak geri döndüğüne kendisini ikna etmenin şartını yakalamaktadır.  

Dava, vicdan muhakemesinde insanın günahlarını aklaması yeridir, insan ancak bir davaya ait oldu mu, işlediği günahlara bir meşruiyet alanı bulmakta ve ancak o zaman yakaladığı meşruiyetle beşer oğlunun en saf, en temiz vicdanına ulaştığını düşünmektedir. 

Oysa insanın bir davaya sarılması, dava diye bir ukdenin ardılı olması çoğunlukla taşıyamadığı yükünü başkalarıyla paylaşması amacını içermektedir ki; bu aynı zamanda yukarıda da ifade etmeye çalıştığım gibi işlediği günahları aklama konusunda bir meşruiyet alanı yakalamakta ve böylece orada kendi gibi bulduğu diğer kör vicdanlarla istediği gibi günah işleme özgürlüğüne kavuşmaktadır.  

Bir dava adamının amacı sizi hiçbir zaman kurtarmak değildir ki, bu kurtarmak ise o zaman bu daha çok kötüdür, çünkü o zaman sizi de kendisi gibi görüp hissetmeye ve işleyeceği günahları birlikte işlemeye davet etmiş olmaktadır.  

Dava adamı sizi günahlarına ortak ettiğinde bundan böyle işlediği ve işleyeceği günahlara da bir meşruiyet alanı sağlamaktadır, çünkü dava adamı da yalnız olduğunda yaptıklarının meşruiyetine inanmamaktadır, ama sizinle güç bulduğu andan itibaren hem güçlenmekte hem de o güç üzerinden yaptıklarının meşruiyetine daha çok inanır olmaktadır.  

İstisna yok, tüm güçlüler güçlendikçe daha çok meşruiyet yakalayacağı yanılsaması içinde mütemadiyen hep daha çok güçlenmeye çalışmaktadır. 

Siz güçsüzken kötü bir dava adamı göremezsiniz, ama güç bulduktan sonra da iyi bir dava adamı göremezsiniz, çünkü güç zehirdir, bulaştığı kişiyi olduğu kişi olmaktan çıkarır, içinde, geçmişinde ukde kalmış ne varsa onu onların tümünü gerçekleştirmeye yönlendirir, o yüzden siz güçle zehirlenmiş birinden iyi insan olmasını bekleyemezsiniz. 

Dava zayıf ruhların sığınağıdır, çokça insanın bir araya geldiği, güç bulmak için birbirini bulduğu ve güç buldu mu zehrini hep birlikte çevresine kustuğu, kusmaya başladığı bir sığınaktır.  

Kendisine yeter insan bir davanın ardılı olamaz, olmak istese bile birey olduğu için orada yer bulamaz, bulmak istese bile orada güç bulmaya ve istediği günahları işlemeye gelmiş olanların iradesini aşamaz. O nedenle siz hiçbir davada birey olmayı başarmış insan bulamazsınız, olsa bile ya ihanete uğramış, bir kenara atılmıştır ya da korkutularak sindirilmiş, kişiliksiz ve ruhsuz biri olması sağlanmıştır. 

Dava görünürde kişiye aidiyet verir ve çoğu kişi de tam da o aidiyeti bulacağı için gider bir davanın adamı olur; ama bu iş dıştan öyle görünse de içerden öyle değildir, çünkü siz bir davaya katıldıktan sonra artık toplu bir şekilde hareket etme ve istenildiği gibi davranmak zorundasınız; bu yanlış olsa bile o aidiyeti sürdürdüğünüz sürece onun bedelini o şekilde ödemek zorundasınız. Zaten çoğu dava adamının kişiliksiz, şahsiyetsiz ve silik davranması nedeni de o sürü histerisinin her an yıkmaya hazır olan coşkunluğu içinde farklı davranmaktan korkması yatmaktadır.  

Dikkat ediniz hiçbir davanın içinde sorgulayan birey yoktur, orada ya itaat eden birey vardır ya da biat eden, gerisi süreci bilince çıkarmış ve bulduğu güç üzerinden kişisel amaçlarını gerçekleştirmeye yönelmiş fırsatçı sahtekarlardır. Çevrenize bakınız, gördüğünüz tarikat, parti ve siyasi örgütlerin hiçbirinde bundan ötesini göremez, bulamazsınız. 

Lider, iyi olsun kötü olsun başa geçtikten sonra mutlaka o türden fırsatçılar tarafından kuşatılır ve fırsatçılarda bu temel kuraldır, lidere ilkin istediğini verir, sonra verdikleri üzerinden kendi istediklerini alır. Ne var ki, her liderin öncelikli isteği gücüne güç katmak, gücünü bir şekilde tartışmasız bir hale getirmektir. Ona görünürde biat edenlerde tam da bu yolla ona istediğini vermekte ve onun gözünde muteber kişi olduğunu kanıtladığı andan itibaren lideri sahip olduğu gücü koruması adına kendilerinin de güçlü olması gerektiğine ikna etmektedir.  Bu değişmez bir şekilde yandaş ve yalakaların kendi güç ve yetkilerini tamamlamaları yoludur.   

İşin ehli olanların işlerini yapamamaları, en ehil oldukları alanlarda bile işlerini o türden şakşakçı, yandaş ve yalakalara kaptırmalarının nedeni de buradan gelmektedir. Çünkü güç zehirlenmesine uğrayan lider, işi ehline verdiğinde gücünü de o oranda paylaşmak zorunda olduğunu düşünmektedir; o nedenle lider iş ehilleri üzerinden gücünü paylaşmak değil, kendisini her surette onaylayanlarla kendisini tamamlamayı seçmektedir, daha doğrusu iş kendisi olunca -ki çoğunlukla kendisidir- o şekilde davranmayı doğru görmektedir. 

Siz güç zehirlenmesine uğramış bir liderle felah (özgür) olamazsınız, gün yüzü göremez, hiçbir zaman mutlu olamazsınız, ama bolca vaat dinler ve her seferinde aynı sonuçtan başka bir sonuçla karşılaşamazsınız; çünkü onun böyle bir derdi yok, sizin var, onun tek derdi sizi aradığınız kişi olduğuna ikna etmek ve böylece peşinden sürükleyerek gücünün devamına devamlılık getirmektir.  

Sadede gelirsek; her dava koca bir palavradır, birilerini amacına ulaştırsa da bu, birey olmuş, şahsiyet olmuş, önüne geleni sorgulayabilecek bir zekâ değildir. Davada kendisine yer bulanların ekserisi ya dava içinde kendi gibi düşünenler bularak kendi ukdesini tamamlamak ya da bir yere ait olmakla zayıf ruhunu koruma altına almaktır. Ama dava adamlarının ekserisi bir guruba katılırken tek başına yapamadığını gurubun ona sağladığı olanaklar sayesinde kavuşmaktır.  

Çoğu insan yalnızca vicdanının yükünden kurtulmak, beşer evladının o en saf ve en vahşi doğasına ulaşmak için gider bir davanın ardılı olur ve dava da benzer başka ardılları bünyesinde barındırdığı için ona tam olarak o istediğini verir. 

Özgür bir bireyseniz sizin başkalarını onlardan daha iyi yöneteceğini söyleyen birinin gerisine takılmaya ihtiyacınız yoktur, değilseniz buyurun, mutlaka size de içinde özgür bir şekilde günah işleyebileceğiniz bir parti, tarikat veya siyasi örgüt vardır. 

3 YORUMLAR

  1. DAVA kavramının kapsamına bir grupla birlikte kendini bir amaca özgülemek manasına herhangi bir faaliyeti de katabilir miyiz acaba diye düşündüm bir an için.
    Yazıda ne anlatılmaya çalışıldığı haklı gerekçeleriyle çok net ve açık şekilde belirtilmiş.
    Amacım buna itiraz etmek değil elbette.
    Ama kişisel çıkarlara (hatta doyumlara) hizmet etme amacını aşan gailelerle bir araya gelenlerin oluşturduğu bir toplu çalışmaya da yazıda haklı olarak eleştirilen bir DAVA gibi mi bakılmalıdır? Her toplu çalışmada-üretimde kişisel bir tatmin ille de vardır ama esas gaye o kişiliği ve menfaati yüceltmenin, itaat ve de biat beklemenin çok ötesinde bir değer üretme manası da taşıyamaz mı?
    O noktada dahi mutlak bir kesinlikle yetersizliğin, ihtirasın tezahürüne mi bağlanmalıdır bütün iştiyak?
    Önemli bir konuyu işlediğiniz için ayrıca kutlarım.

    • Benim anlayabildiğim kadarıyla Hoca yazılarını vasatı nazara alarak yazıyor ki bana göre çok doğru yapıyor.

      Sizin sorunuza da bu kapsamda cevap verilebilir sanırım. Elbette kişisel tatminin çok ötesinde genelin menfaatini hedefleyen ulvi davalar olabilir. Ancak böylesi ulvi davaların ortakları alabildiğine geniş bir perspektif sahibi olmaları cihanşümul bir anlayışa sahip olmaları gerekir. Fakat böyleleri çok istisnadır. Çerçevesi net bir şekilde belirlenmiş de olsa davanın takipçilerinin aynı perspektife sahip olmaları beklenmez, aldanmışlıklar da davanın gerektirdiği perspektifi yakalayamamış insanlar arasında yaygın görülür. Bu birincisi, bir diğeri ise;

      Hayat her zaman gece ile gündüz, siyah ile beyaz netliğinde değildir. Öyle durumlar olur ki ayırt etmek çok zordur. Bazen fluluk ortalığı kaplar, bazen de her yer kap karanlık oluverir. Böyle durumlarda davanın neyi gerektirdiğini pek kestiremeyebilirsiniz. Çünkü tek davası olan siz değilsinizdir sizin davanızdan çok daha büyük ve davasına sizden çok daha motive olmuş insanların da davaları olabilir ve siz onların durumlarını tüm yönleriyle ihata edemeyebilirsiniz. Bu da net aldanma demektir.

      Her davanın da mutlaka bir karşı davası olduğunu kabul edersek davanın ne kadar tutarlı ve ne kadar kuvvetli olmasından bağımsız olarak; kısaca herkes aldanabilir. Her davası olan da aldanabilir.

  2. belki size öyle görünmüş olabilir, ben cemaat tarikat kavramlarının anlamlarını anladığım günden beri hiç bir cemaat tarikat içinde bulunmadım ama iç rahatsızlıkların dile getirildiğini tartışıldığını veya tartışanların dinlenmediğinden şikayet edenlere çok sık rastlıyorum. Cemaatler bu tür iç eleştirileri kendi aralarında konuşurlar, cemaatlerinin dışından olan insanlarla konuşmazlar, anlayamayacaklarını veya yanlış anlayacaklarını düşünürler çünkü.

    Fakat şunu söylüyorsanız haklı olabilirsiniz; “cemaatler dışarıdan gelen eleştirilere kulak vermezler” denir ama bunun sebebi de dışarıdan olan insanların cemaatlerin anlayabileceği bir dille eleştirmesini bilemezler de ondan. Dışarıdan yöneltilen eleştiriler saldırı olarak anlaşılır o yüzden. Saldırı da doğal olarak savunma refleksini harekete geçirir.

    Ancak gere de dışardan gelen eleştirileri yöneltenlerin kendilerini anlamalarını beklemeksizin yöneltilen her eleştiriyi anlamak için kulak verin cemaatler var.

    Yani bu açıdan cemaatler diğerlerine göre bir sıfır önde.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz