Felsefe Yazıları: “Bilinç Varlıkta Ortaya Çıkar” 

0
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Felsefenin çözülememiş pek çok konusu vardır. 

Bunlar bilimin de konusudur, ancak felsefe olaylara mantık esasları üzerinden yaklaşırken bilim neden ve sonuç ilişkisi üzerinden yaklaşır; çünkü bilim görülür, duyulur veya varlığı hissedilir şeyler üzerinden hareket etmeye ehildir. 

Mantık bu temel ilişkiye bağlı değildir, olay hakkında bir ipucu varsa onu karşılıklı bir tutarlılık esası üzerinden alır ve onu uzanabildiği yere kadar uzanmaya çalışır. 

Bilim de bunu yapar ama altını doldurarak. O yüzden mantık uçarken, bilim temkinli yol almaya çalışır.  

Bilgelik bu olaya farklı bir zaviyeden bakar, ona göre bu iki yaklaşım biçimi de zihni bir esasa göredir, aşmak isteniyorsa zihnin görü şartı aşılmalıdır. 

Burada, zihnin görü şartı denildiğinde insanların aklına hayal gücü gelebilir, ancak bilgeliğin burada kastettiği şey o değildir, standartlaşmış görü şartımızı aşmaktır. 

Standart görü şartı sizlerin de bildiği gibi duyularımızın evreni algılaması sınırıdır. 

Duyularımızın algı sınırının bir ötesi olduğunu ise kuşkusuz hepimiz biliyoruz, ama ötede ne var, bilimin bize verdiklerinden öte bir bilgiye sahip değiliz.  

Bu temel belirlemeden bile olsa belli ki bilgeler bizden ötesini görüyor ve fazlasını biliyor. 

Peki bu gerçek olabilir mi? 

Ya da bizim görmediğimizi neden başkaları görüyor? 

Olayları farklı görenin farklı ifade edeceği muhakkaktır, ancak biz bilimin bu şekilde çalışmadığını, elinde sınanabilir birtakım veriler yoksa temkinli davranacağını biliyoruz.  

Çünkü toplumun sorumluluğu bilgelerin değil, bilim adamlarının sırtındadır ve hata varsa faturasını ödeyecek onlardır. 

Tabi bilgelikte standart bir alan değildir, kendisini topluma karşı sorumlu görenler de var, görmeyenler de. 

Ama genel kaideyi esas alırsak; bilim adamları olasılıklar dünyası içinde olası olana bir şans verirken bilgelerin ikili bir opsiyonla çalıştıklarını ve için olası olana karşın olası olmayanı da koyduklarını görüyorüz. 

Daha sadede gelirsek; bilim adamları algılamayı duyumlanabilir veya varlığı kanıtlanabilir varlıklara dayandırırken, bilgelerin bunu zihnin bir opsiyonu, yani bildiğimiz zihnin standart görü noktasına dayandırdıklarını görürüz. 

Yani bilgelere göre tüm bu duyumsadığımız şeyler aslında şeylerin belirli bir zaviyedeki zihne yansıması şeklidir ve zaviye değiştirdiğimizde, yani bir anlamda bakış açımızı değiştirdiğimizde o şeyleri de farklı gördüğümüzü söylerler.   

Bu yaklaşımın elbette mantıkta bir yeri var, ancak bilim için önemi nedir, onu henüz bilmiyoruz. 

Bilgeler; “O standart görüş açını ortadan kaldır her şeyi gör” derler. 

Bu mümkün mü, bilmiyoruz, ancak zihnimizi sonsuz olasılıklar dünyasına açtığımızda şeylerin tanımları açısından farklı ve çoklu bir veçhe aldıklarını biliyoruz. 

Olaya bu açıdan baktığımızda ise görünen evrenin standart bir görüye esas bir algı evreni olduğunu ve ona dair tüm tanımlamalarımızın da o temelde yapılandığını elbette görüyoruz.  

Ancak sorun şu ki, evreni o şekilde görmeye başlasak da henüz hiçbir şey kafamızdaki sorulara karşılık değildir. 

Ama “bilinç varlıkta ortaya çıkar” sözünün hikmetini de göz ardı etmemek gerek.  

Çünkü varlık yoksa bilincin ortaya çıkması içinde ortada bir neden yoktur. 

Sri Nisargadatta Maharaj, bu konuya cevap verirken her şeyin kendisi “ben” olduğunu söyler.  

Aslında varlığın kişinin kendisinde tanım veya anlam bulduğu görüşü doğrudur, çünkü kişinin kendisi yoksa onun için ne var olanın ne de var olana dair tanımların bir anlamı olabilir. 

Maharaj; o yüzden, “Tüm başlangıçlardan öncesi ve tüm bitişlerden sonrası “Ben”im, Her şeyin varlığı benim içimdedir, “Ben”im” dedir. Yokluk (var olmama) dahi bensiz düşünülemez*” der. 

Elbette bu şekilde bakıldığında yokluğunda bir tanım bulamayacağı ortadadır; ancak bu bize yine de biri için yok olanın tüm herkes için yok olduğu anlamına gelmiyor. 

Yani bu görüşte evreni algılayanın görü zaviyesi üzerinden almasından başka bir şey değildir. 

Tabi bilgeler olaya bu şekilde bakmıyorlar, kendilerini birer Budi (Nirvana’ya çıkmış, ya da bizdeki tanımlamayla ermiş) olarak her zaman ve her yerde olanın bir tanığı şeklinde ifade ediyorlar. 

*Sri Nisargadatta Maharaj, s. 25. Akaşa Yayın Dağıtım Tanıtım Ltd. Şti.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz