Merkez Bankası’nın kasası delindi!..

0
Latest posts by Emrullah Bayrak (see all)

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, İzmir’de partisinin Konak ilçe kongresinde konuştu. “İnsanlar, bu kadar çelişkinin içine girdiğinde pusulayı kaybetmişler demektir. Prensipleri kalmamış. Bir hedefleri var; ne pahasına olsun iktidarda kalabilmek.” diyen Karamollaoğlu, şunları söyledi:

“Başka bir şey düşünmüyorlar. Milletin refahı, problemleri çözmesi, dünyaya örnek bir medeniyet inşa etmek, bu arkadaşların gündeminde yok. Sadece düşmanlaştırarak kendilerini güçlendirme politikaları var. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanına bundan 19, 15 sene önce söylediklerini dinlemelerini ifade ediyorum. O zaman belki uyanırlar.

1968 yılında büyük bir hamle başlattı. Bağımsızlar Hareketi olarak kendisi gibi düşünen 19 arkadaşı ile seçimlere girildi. Sadece kendisi Konya’dan milletvekili seçilebildi. Milli Nizam Partisi hemen kapatıldı. Sonra Milli Selamet Partisi kuruldu. Kendisi üye bile olmadı, geçmiş partisinin devamı mahiyetinde bir ithamla karşılaşmamak için. Seçimlere gidildi, bizim listemizde bağımsız vekil olarak kazandı. Meclis’e girdikten sonra genel başkan oldu Hoca’mız. İktidar ortağı olabilmek için girişimlerde bulundu. Sonunda Ecevit ile koalisyon kuruldu, pazarlık yapıldı.

Ecevit’in takip ettiği yolla Erbakan Hoca’mızın iddiaları örtüşmüyordu. Sonunda Ecevit’e şu sözü söyletti: ‘Biz, bu insanlarla oturulup konuşulamaz dedik ama tarihi bir yanılgı içindeymişiz’. Şimdi, ‘CHP ile bir araya nasıl gelirsiniz, Erbakan Hoca hayatta olsa sizi lanetlerdi’ diyorlar. Hadi oradan sahtekar! Nasıl görmüyorsun bunu? Biz, prensiplerimizden taviz vermeyiz ama uzlaşmayı da biliriz. Bir dağa tırmanıyorsanız zorluk vardır. Sizinle beraber birileri varsa elbette destek verirsiniz. Bu yol çetrefilli, kolay bir yol değil. Bütün çalışmalarımızda Erbakan Hoca’mızın bu süreçte yaşadığı sıkıntıları, engelleri hatırlamak mecburiyetindeyiz.

Ülkemizin problemlerini çözebileceğimizi gösterdik. 1994 seçimlerinde İstanbul, Ankara dahil patlama yaşadık. Belediyecilik nedir, Türkiye o tarihlerden sonra öğrendi. 1995 yılında Türkiye’nin en büyük partisi olduk. 1995 yılında aldığımız oy yüzde 21,2’ydi sadece. En büyük parti bu kadar aldı. Bunları niye söyleme ihtiyacı duyuyorum; geriye dönük abartılı değerlendirmeler yapılıyor. Biz, yeni bir hamlenin içindeyiz. Bizim prensiplerimiz hiç değişmedi. Yerine göre elbette söylemlerimizde, bugünkü şartları dikkate alarak değişiklikler oldu. Bunu ‘prensipler değişti’ diye yorumlayamazsınız.

Biz, çok açık bir şekilde yaşanabilir bir Türkiye’yi inşa etmek istiyoruz. Herkesin ister bizimle aynı duyguları paylaşsın isterse muhalif olsun herkesin mesut ve bahtiyar olduğu, adaletin tesis edildiği, dışarıdan gelecek baskıya karşı ayakta durabilen bir ülke, yaşanabilir bir Türkiye kurmak bizim idealimiz. Biz bunu gerçekleştirdiğimizde Türkiye, geçmişte olduğu gibi yeniden büyük Türkiye konumuna gelecek. Bütün dünyaya nizam verecek, haksızlıklara müdahale edecek. Kimsenin kimseye zulmetmesine müsaade etmeyen bir ülke olacak. İşte o zaman yeni bir dünya kurulur. Bizim hedefimiz, yeni bir dünya kurabilmek. Bu dünyada savaşla değil barışla çözmeyi isteriz. Çatışarak değil diyalog kurarak barışı tesis edelim isteriz. Sömürüye izin vermeyiz. Zenginler, silah gücüne sahip olanlar fakir ülkeleri sömürecek. Bizim etkili olduğumuz dünyada biz buna müsaade etmeyiz.

Demokrasi, insan hakları, adaletin üstün tutulmasını benimseyen bir anlayışa sahibiz. Benim söylediğim, Erbakan Hoca’mızın hayatı boyunca gerçekleştirmek istediği gayeydi. Biz, bunu nasıl yapacağız? Elbette kendi memleketimizde yaşanabilir bir ülkeyi kurarken hedeflerimizi yine belirleyeceğiz. Erbakan Hoca’mız, bir ilim adamı ve siyasetçi; hedeflerimizi önümüze koyarken somut ve güzel tarifler kullandı. Şunu her zaman benimsedi. Bizim siyasi hayatımız boyunca en çok önem verdiğimiz konu, ahlaki ve manevi değerlerimizin ihyasıydı. Siz baskıcı bir düzen kurarsanız orada huzur olmaz. Adaleti ortadan kaldırırsanız, siz de huzur bulamazsınız. Arazilerimizi, meralarımızı, madenlerimizi, sularımızı bu milletin hizmetine verecek tarzda bir ekonomi politikası uygulamak mecburiyetindeyiz. Güçleneceğiz.

Halimize bakmadan ‘Biz uzaya adam göndereceğiz’ diyorlar. Kaç para bu? Suudi prensleri gitti. Bu marifet değil ki. ‘Vay canına ya şu adamlara bak be. Uzaya bile gitmemize müsaade etmiyorlar’. Arkadaş, sen ciddi bir uzay programı koy, ben destek veririm. Böyle sahte olmaz. Uzay elbisesi giydirmekle ‘uzay programımız var’ diyemeyiz. Bugün ilacımızı dışarıdan alıyoruz. Nerede ilaç tesislerimiz? Bütün enerjimizi dışarıdan alıyoruz. ‘Karadeniz’de doğal gaz bulduk’. Hadi oradan be! Bu kadar basit mi zannediyorsun? Milyonlarca dolarlık bizden çok daha fazla yataklara sahip olanlar hangi noktadalar. O kadar kolay mı bu iş? 200’ün üzerinde üniversite kuracaksınız; öğrenci, öğretim görevlisi bulamayacaksınız, sonra övüneceksiniz. Bilmemek, çok önemli bir eksiklik. Daha önemlisi, bilmediğini bilmemek. ‘Ben ekonomiyi bilirim’ deyip ekonomiyi bilmemek bir gaflettir. ‘Birkaç ay içinde problemleri nasıl çözeceğim, bu işin erbabıyım’ dediler. Ne oldu? Türkiye, böyle bir duruma tarihinde düşmedi. Merkez Bankası’nın kasası delindi. Açığı kapatamıyorlar. Hiçbir şeye güçleri yetmiyor.

Meselenin ne olduğunu bilmiyorlar, anlamıyorlar. Siz, ekonomiyi rayına oturtmak istiyorsanız kaynağa ihtiyacınız var. İlk yapmanız gereken iş. Kendi evinize bakın; geliriniz giderinizi karşılamıyorsa israfı kesersiniz. Ülke ekonomisine katkı sağlamayan her harcama israftır. Cumhurbaşkanlığı’nın emrinde 19 uçak var. Bir yerden bir yere yüzlerce insanla gidiyor. Arabalar, zırhlı araçlar. Bir uçak gitmiyor ki. Sadece Türkiye’de değil, yurt dışına giderken de öyle. Dünyada canı kıymetli olan bir bizim Cumhurbaşkanımız var. Öyle yollar, köprüler yapıyoruz. Devlet dairelerinde öyle büyük inşaat yapıyoruz ki bunları yapmak, Allah’tan korkmamak manasına geldi. Genelkurmay Başkanlığı inşa ediyor; ‘100 yıl önce, 70 yıl önce inşa edilmiş Genelkurmay binasında nasıl kalırız, yakışır mı’ diyorlar. Türkiye ekonomisine hiçbir katkısı yok. Saraylar inşa edilince problemlerimiz çözülür zannediyorlar. ‘Adalet sarayı’ diyorlar. Adalet, sarayda gerçekleşmez. Uçak inip kalkmayan havaalanları inşa ediyoruz. Allah’tan korkmak icap eder.-

Başta tarım ve hayvancılık, en hızlı netice alınacak sektörler. Madenleri biz değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Enerji kaynaklarımız, sanayi tesisleri, her şeyi yapmak mecburiyetindeyiz. İşsizlik diye problem olmaz. Fabrika kurduğunuzda insanlar orada çalışır. Üretim ya ithalatı durdurur ya ihracat yapar, ülke zenginleşir. Çok basit. Böyle bir yola girmeyi kendileri benimsemiyor. Biz, bütün israfı, rüşveti, yolsuzluğu ortadan kaldırırız. Gereksiz yatırımları ortadan kaldırır, üretime destek verir, Türkiye’yi birkaç sene içinde en güçlü ülkelerden biri haline getiririz. Milli geliri üretime dayalı olarak artırmak, milli gelirin artışından doğan imkanları topluma adil dağıtmak. Bizim iktidarımızda açlık sınırı, toplu sözleşmelerde gündeme bile gelmeyecek. İnsanlar çalışacak. Diyeceksiniz ki ‘Senin karnını doyuracak kadar ücret vereceğim’. Diğer ihtiyaçlar ne olacak? Böyle bir mantıkla insan çalıştırılmaz. Yoksulluk sınırı denilen bir şey var. Açlık sınırının en az üç misli. 2 bin 500-3 bin liraydı, şimdi 6 bin 500-7 bin liralar seviyesine çıktı. Yoksulluk seviyesi 19 bin 520 lira seviyesine çıktı.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz