Namus mu, maydanoz mu?

1
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Size celladınızı seçme hakkı verilirse nasıl bir cellat seçerdiniz?

İşini iyi yapan bir cellat mı, yoksa aidiyet esası üzerinden yaklaşarak “Celladımız bizden olsun” diyeceğiniz türden bir cellat mı?

Yani örneğin “Müslümanım” diye kellemi uçuracak cellat bir Müslüman mı olsun isterdiniz yoksa “Kelleyi kaptırdıktan sonra Müslüman olsa ne yazar mı” diyeceksiniz?

Veyahut nasıl olsa boynu kaptırmış, ipin ucundasınız, ‘o iskemle çekildikten sonra celladın kim olduğu “önemli değil” mi diyorsunuz?

Ben kendi adıma Müslüman isem Müslüman bir barbarın kellemi uçurmasını istemem. 

Ne yapacak, kelleyi almadan önce iki “Fatiha” ve bir “kulhuvallahu ehad” mi okuyacak! 

Eksin kalsın!

Şahsen cellattın Müslüman olması daha çok gücüme gider, ama değil isem, o zaman sorun yok, “Ha o barbar kelleyi almış, ha bu barbar” der, işini namusuyla yapanın elinde ölmeyi tercih ederim.

Artık celladın namuslusu nasıl bir şeyse onu da sormayın!

Kim bilir, devir kötü, belki namusta pazarda satılıyor ve üç-beş kuruşu olan artık ne kadar namusa ihtiyaç duyuyorsa onu da orada temin ediyor. 

Kürtler “Namus buye bağdenus” (Namus maydanoz olmuş) der.

Şu her şeye maydanoz olmak var ya, ha işte o! 

Müslüman ülkesindeyiz ve ihtiyacımızı istediğimiz kadar alamıyoruz, o da bir kenara yazılsın!

Namus acep ne ola ki, işi namusa vurmuş götürmeye çalışıyoruz?

Demem o ki, işi namusa vuracaksak herkesin namusu kendisine göre namustur ve sanırım belirleyici olan bizim onlar hakkında ne düşündüğümüz değil, onların kendi haklarında ne düşündükleridir.

Herkes ölüsünü şehit kabul ettiğine göre belki de ortada bir namus yoktur, maydanoz vardır, çünkü namus değil, ancak maydanoz bu kadar çok yere gider. 

Ha bu arada “namuslu cellat yok” demeyin; kaldı ki kendisi buna inanmadığı sürece sizin onun hakkında ne düşündüğünüzün veya söylediğinizin bir kıymeti yoktur. 

Yani illaki kişi hem ne yaptığının farkına varacak hem de ne olduğuna kendisi karar verecek.

Çünkü sizin söylediklerinizin onun nezdinde bir hükmü yoktur.

Kimse size “ben namusuz bir cellattım” demez; kaldı ki zora gelse “Görevim bu, bende herkes gibi işimi yapıyorum” der, çıkar işin içinden.

Öyle ya, hâkim de sizi ipe yolladığında bir adam öldürdüğünü söylemez, işinin gereğini yaptığını söyler.

Felaketlerin inanç, ideoloji ve kavramların arkasına saklanması ne güzel!

Sanırım insanlık bu kadar alçak olmayı bu sayede başardı.

Tabii konumuz celladın namussuzluğu değildir, kurbanın namusudur, zira namuslu kurban celladını seçer ve mümkünse kendisinden uzak olmasını ister.

Hani Pir Sultan Abdal’ın “İlla dostun gülü yaralar beni” diye bir sözü var ya, bu da o türden bir mesele.

Şimdi sadede gelirsek, artık Türkiye’de iki seçenekli bir seçim sistemi var; biri muhafazakâr kimliklere oynuyor, diğeri de sözüm ona demokrat kimliklere oynuyor ve ne Müslümanı Müslüman ne de demokratı demokrat, ikisi de tutturmuş, sömüreceği bir kimlik üzerinden belirli bir kesimi peşinden sürüklüyor. 

Bunu yapmasa iki tarafta ardıllarıyla birlikte iktidar olma şansını kaybediyor.

Ama bir madalyonun iki yüzü gibi, ikisi de sahtekâr, ikisi de arsızca kendi tabanını kandırıyor, inanç ve düşünce dünyaları üzerinden duygularını suiistimal ederek onun üzerinden iktidarlarını ellerinde tutuyor.

Soruyorlar şu “yurttaş olamamış” vatandaşa: “Hangi partiye oy verirsiniz?

Biri diyor ki Müslüman partisine oy veririm, diğeri de diyor ki sol partiye oy veririm.

Madalyonun iki yüzü de dipten aynı tencere, karası ortak özellikleri.

Anlayacağınız Müslüman oyunu heba etmektense Müslüman soslu süslümana vermeyi tercih ediyor, solcusu da sol süslü demokratlara.

Müslümana diyorsun ki “iyi de bu Müslüman değil, soslu süslüman, seni kandırıyor’.

Verdiği cevap, el hak: “En azından Müslümandır!” oluyor.

Diğerine soruyorsun: Yahu bunlar solcu değil, onlarda gözleri süslümanlar gibi iktidarın nimetlerinde, kendilerini size sol sosuyla göstermelerinin nedeni oyunuzu almak içindir.”

“Olsun” diyor, “onlar en azından demokrat!

Onlar Müslüman, onlar demokrat, hadi buyur buradan yak!

Boşuna dememişler her millet layık olduğu şekilde yönetilir.

Garip bir psikoloji, iki tarafta cellattın kendisinden olmasını istiyor.

Nedenini sorduğunuzda ise, ipe sapa gelmez gerekçelerle kendilerini savunuyor.

Belli ki iki tarafta alışkanlık yapmış, cellattın kendisinden olmasını istiyor. 

Tamam olsun da şu cellat fetişiniz bize de zarar veriyor!

İnsan acaba diye sormadan da edemiyor; acaba diyor diğer celladın kendilerini nasıl infaz edeceğini bilmedikleri için mi kendilerinden olan celladı tercih ediyor! 

Yoksa cellat kendilerinden olunca ölüm daha mı tatlı geliyor!

Ya da tecavüzcüsüne âşık olan salak aşık gibi bizde kendimize bir cellat mı bulsak ne!

İyi de kellesi gövdesinden ayrılmış olan biz o ölümün tadına nasıl varacağız!

Bana mukayyet olun bende aklımı kaybediyorum!

Yok işte, biri süslümanın celladını sözüm ona kafirin celladına tercih ediyor, diğeri de sözüm ona solcuların celladını süslümanların celladına tercih ediyor ve iki tarafta mutlu mesut bir şekilde kelleyi kütüğün dibine verecek celladından yana tercihini kullanıyor. 

Artık celladın canına minnet, kurbanı gönüllü koyun, o da herhalde sevgisini göstermek için baltasına tüm gücüyle yükleniyor.

Diyeceksiniz ki; “Cellat memnun kurban memnun, sana ne oluyor? 

Valla haklısınız, benim gibi yandan gazel okuyanlara ne düştüğünü iyi biliyorsunuz!

Bir de kendi başınıza geleni bilseniz!

1 Yorum

  1. Celladına aşık olmuşsa bir millet,
    İster ezan, ister çan dinlet.
    İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,
    Müstehaktır ona her türlü zillet!

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz