Ne zaman bitecek bu Don Kişot hallerimiz

3
Latest posts by Sinan Eskicioğlu (see all)

Don Kişot, İspanyol yazar Cervantes’in 1605 yılında yayınladığı romanı. Romanda geçen asıl karakter de aynı isimle anılan Don Kişot. Kendini son şövalye sanan ve esas adı Alanso olan roman kahramanı İtalya’da Mancha eyaletinde küçük bir köyde yaşar.

Eski zamanlardaki şövalyeliğin canlandırılması, onun için o kadar önemli hale gelir ki; hayatı tamamiyle bu gözle görmeye başlar ve hatta bu durum rahatsızlık boyutuna ulaşır. Evindeki eski ve paslı zırhları ve kılıçları kuşanıp, bir hayli heybetli olarak gördüğü sıska atına biner ve yola çıkar.

Yolda çirkin bir köylü kızını asil, soylu ve güzel biri olarak görür ve kabul eder ve sevgilisi yapar. Şato diye kabul ettiği handa kendine resmi şövalyelik verilmesinin derdine düşer. Hikaye ilerledikçe o meşhur yel değirmenlerine savaşı da gerçekleşir. Devasa yel değirmenlerini, insanlara kötülük yapan dev sanarak onlara karşı savaşır. Onlara saldırdığında yaralanır ve ama gene de aklı başına gelmez ve hikaye böyle devam eder gider.

Bu romandaki Don Kişot’un yel değirmenlerine karşı mücadelesi en meşhur olmuş aktivitesidir.

 

Almanya’da ve bütün Avrupa’da referandum için oy verme işlemi başladı. Haftasonları tatil olduğu için insanlarımız genelde oy kullanmak için bu günleri seçiyorlar.

‘Evet’ oyunu tercih eden insanlarımızın savaş kazanmış asker edasıyla yaptıkları konuşmalar, yazılan mesajlar, sosyal medyaya bırakılan iletiler bir hayli garibime gitmeye başladı.

‘Hayır’ oyunu tercih eden insanlarımızın da ‘terörist’ yada ‘teröristlerle işbirliği yapan vatan haini’ damgasını yememek için sus-pus kalmaları da içimi acıtıyor.

Ben ise; bu kısır döngüye itilmekten, bu kısır döngünün içinde olmaktan ve bu garip kamplaşmanın yaşanmasından her geçen gün çok daha fazla rahatsızlık duyuyorum ve hatta garibinize gitmesin ama bu durum midemi kaldırmaya başladı.

Politikacılar ve bazı partililer tarafından isim konulup etiket de yapıştırıldı ya, sanki ‘evet’ diyenler meydan muharabesinden galibiyetle dönmüş kahraman asker edasıyla umarsızca, düşüncesizce ve bilgisizlikle her platformda bunu yüksek sesle bağırarak psikolojik tatmini en üst noktada yaşamaktalar.

Bu ve benzeri birçok hareket tarzını son günlerde gözlemledikçe daha fazla düşünür oldum. Daha fazla içine kapanır oldum. İnsan davranışlarını ve söylemlerini hep gözlemlemişimdir ancak son zamanlarda bu gözlemlerim içinde çığlığı barındıran büyük bir suskunluk olarak sonuçlanmakta.

Don Kişot’un hayal dünyası ve kendine has mücadelesi ve savaşa çıkması aklıma geldi. Ne kadar da ona benzer hallerimiz var ve bizler bunu olayın içindeyken farkedemiyoruz.

Yıllar yılı beraber yol yüründü, Okyanus ötesine demeçler verildi, bizler ‘bu kadar abartmayın, dev bir sektör oldu bu yapı, dikkat edin’ dediğimizde hep dışlandık, hep ötekileştirildik.

Hayal dünyasında yaşayan ve kendini kainat imamı olarak taraftarlarına inandıran kişi ile daha sonra çıkar çatışması çıktı ve terörist oldu.

Peki arada yok olup giden hayatların sorumlusu kim?

Kimse değil.

Kader dendi geçti…

Müslümanlar her olumsuzlukta, her yanlışta kader der ya…

Hata yoktur.

Kader, vardır bunda da bir hayır…

Kendi çocuğu olmayıp, hayatta çocuğun sorumluluğunu, meşguliyetini, çalışmasını ve ona bakma ve yetiştirme derdini bilmeyen insanlar çıktı ülkenin çocuklarına sahip çıktı.

İnsan evlenir ve evinde eşiyle-çocuklarıyla hayatın en gerçek halini yaşar: birlikte yaşayabilme, tartışmalar, uyumlar, aile geçindirme mücadelesi, çocuk yetiştirme derdi, kısaca hepsini en gerçek hisle yaşar.

Bunları yaşamayan insanların peşinden koştu milyonlarca vatandaşımız. Kocaman bir hayal dünyası. Ve dünyadaki yel değirmenlerine savaş açtılar. Ne paralar, ne emekler harcandı.

Sonunda ne geçti elimize: bir tarafta terörist diye tanımlanan insanlar diğer tarafta terörist deme hakkına güya sonuna kadar sahip olan vatanseverler.

Gün oldu adamın biri çıktı, ‘Yahudilik ve masonluk’ diye bir yel değirmeni çıkardı insanların karşısına. Bu konuyu işleyen, kuşe kağıda basılmış yüzlerce eserler sürdüler piyasaya.

Yahudi ve mason mu bir insan, artık o savaşılacak yel değirmeni oldu bütün müslümanlar için.

Bu yel değirmenini ortaya çıkartan insan ne yapıyor şimdi?

TV programlarında müzik çalıp, dans edip, mırnavcılık yapıyor.

Müslümanlar da Yahudi ve mason görse ‘vurmaya kurşunu yok’ denecek psikolojiye girdiler.

Ara ara gene yaşandı aynı yel değirmeni olayı. Yok efendim mavi marmara, yok efendim biz Yahudilere karşıyız. Şimdi ne oldu? İsrail ile ilişkiler en üst seviyede.

Zaten iyi ve güzel geçinilmesi gerekiyordu.

Neden peki bu senaryoyu yazıp, oynadınız Don Kişot gibi?

Gün oldu gelmiş geçmiş bin yılın verildiği kutsal seyitlerimiz oldu. Kendilerinin hata yapmadığı kutsal kişiler. İnsanlar arkasından gittiler ve hala da gidenler var. Bir içeri girseniz şaşar kalırsınız anlatılan dine, çizilen dünya ve hayat anlayışına.

Orada da her an yaşanıyor bu Don Kişot durumları.

Hep şunu dedi müslümanlar: biz öbür dünyaya inanan insanlarız, Allah bize cennette versin nimetlerini.

Bugün bakıyorum da kalmamış bu müslümanlardan.

Bütün müslümanlar bu dünyada yaşama derdinde.

Ama hala daha dini, İslam’ı yaşamak öbür dünyaya endeksli.

Din bu dünyada yok. Hele ki şimdilerde yaşanan bu referandum meydan muharabesiyle zaten müslümanlar cihada çıkmışlar. Anlayacağınız gene Don Kişot durumları. Üst aklın planları, yedi düvele karşı savaşan milletimiz, olmamızı istemeyen Avrupalılar…

 

Rasyonel, akıllı, realist, düşünceli olmak bu kadar zor mu yaa.

Allah rahmet eylesin, İmam-ı Azam Ebu Hanife en basit haliyle demiştir ki: Fıkıh, kişinin leh ve aleyhinde olan şeyleri bilmesidir.

Bunu bilmek için rasyonel, realist ve aklı temel alarak olaylara bakmak ve sonuca ulaşmak gerekir.

Bu cümleyi yazarken bile garip hissettim kendimi, bütün müslümanları düşününce…

Nasıl bir hayal dünyasıysa bu artık. Tamamen farklı bir dünya ve sürekli yaşanan Don Kişot halleri.

Biz ne yapsak, bütün dünya bize karşı. Şeytanın emrinde çalışan ve bizi sürekli aldatan milletler, devletler.

Akıllı olup kullandırmamayı düşünmüyoruz, çünkü seviyoruz biz bu hayal dünyasını ve Don Kişot olmayı.

Eskiden bu aylarda Türkiye’de tatil planları yapan Almanları artık hiç duymaz olduk. Bu da zaten bizim suçumuz değil. Vardır bunun da bir açıklaması.

Yada bütün İslam dünyasındaki tarifi mümkün olmayan fakirliği, hissi davranıp kamplaşarak savaş yapmayı, kadına karşı tutumları ve şiddeti, Avrupa’ya ve batıya karşı hissedilen kini, az gelişmişliği, tembelliği, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncılığı, Yahudi düşmanlığını, yeni haçlı düşüncesini. Bütün bunların hepsi zaten bizimle ilgili değil. Bunlar hep bize zorla yaptırılan işler, düşünceler ve hisler.

Uyanın artık müslümanlar!

Kendinize gelin biraz, tabii gerçekten müslüman olduğunuzu düşünüp, hissediyorsanız.

Yok böyle bir dünya.

İyi hristiyanlar, iyi yahudiler var, iyi insanlar var. Ben müslümanım demekle iyi insan olunmuyor.

Ekonomi duayla düzelmiyor. Turizm Arap ülkeleriyle sınırlı değil. Filistin-İsrail kavgası göründüğü gibi değil maalesef, onlar zaten amca çocukları. Dini söylemlerle sistem İslam demek olmuyor. Herşeyi yeşile boyamakla da İslam gelmiyor.

Hanefi mezhebine mensup olan milletimizden kaç insan bilir acaba, Ebu Hanife’nin hapse atılmasının ve zehirletilerek öldürülmesinn sebebini?

 

Evde öğrendiğim bir söz vardı: Sen doğru olunca, herkes doğru olur.

Biz doğru olursak eğer; Avrupa da doğru olur, ABD de doğru olur, bize destek verecek hristiyan da doğru olur, yahudi de doğru olur, içimizde yaşayan binlerce Kürt, Türk, Süryani, Ermeni, hristiyan-musevi vatandaşımız da doğru olur.

 

Don Kişot’un eski Alanso olup, Sancho’nun onu kandırmasını izin vermediği gibi; artık biz de, bu Don Kişot hallerini bırakmaya niyet edip azmedersek doğru olmayı yakalamış olacağız.

 

Sevgi ve bilgiyle kalın…

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki İçerikAvrupa Birliği’nin Geleceği ve Almanya
Sonraki İçerikProf. Dr. Asaf Savaş Akat, ekonomiye dair tespitlerini KARAR gazetesine açıkladı.. Okuyun deriz..
Sinan Eskicioğlu kimdir? 1974 İzmir’de dünyaya geldi. Agah Efendi İlkokulu’nda eğitim hayatına başladı. İzmir İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra ÖSYM sınavlarında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandı. Kelam dalında ‘Allah’ın iradesi ve Nedensellik Problemi’ isimli bitirme teziyle, gecikmeli olarak 2000 yılında üniversiteden mezun oldu. 28 Şubat sürecinin etkisiyle İlahiyat fakültesi mezunlarının öğretmen yapılmaması yüzünden 2002 yılına kadar ticaretle ilgilendi. 2002 yılında D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde Din Felsefesi dalında yüksek lisansa başladı. Aynı yıl yüksek lisans programını yarıda bırakıp Almanya’ya gitti. Almanya’da Diyanet’e bağlı çeşitli camilerde eğitmenlik ve öğretmenlik yaptı. Duisburg-Essen Üniversitesi Sosyal işler ve yöneticilik bölümünde eğitim aldı. 2007-2011 yılları arasında IGMG (Avrupa Milli Görüş)’de Düsseldorf Bölgesi Eğitim Merkezi müdürlüğü ve bölge eğitmeni olarak çalıştı. 2011-2013 yılları arasında Osnabrück Üniversitesi Protestan Mezhebi bölümünde eğitimine devam etti. 2016 yılından itibaren Ocak Medya gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. 2020 yılında gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlenen yazar Almanca, İngilizce bilmektedir. şimdiye kadar yayınlanmış olan yedi kitabı vardır. Yok Edin İnsanın İnsana Kulluğunu- Kişiselleştirilmiş İslam, Zeytin Ağacı (Roman), Katar istanbul, Müslüman Kardeşlerden Ak Parti’ye İslamcılık., Tarihteki Dindar Zalimler. İbn Sina, İbn Haldun

3 YORUMLAR

  1. Çok anlamlı bir başlık.
    Don Kişot romanını bir yıl önce Google Play` den tabletime indirdim (Almanca, aklımda doğru kaldıysa 1 €). Sadece gezi ve tren yolculuklarında okuduğum için 1600 sayfanın üzerindeki kitabın yarısına geldim. Kitabın bir çok yerinde, kendi kendime „ galiba bende de biraz Don Kişotluk var „ dediğim olmuştur! Hem güldüren hemde düşündüren bir kitap. Don kişotvari söylemlerle ülkemizde seçim kampanyası /politika yapılmasının ve bu politikanın da alıcı bulmasının yalnızca düşündürücü yönü var.

  2. Üstad bu yazıyı okuyup da hala ayılamayan olursa ne yapılır bilemiyorum ki? Şucu bucu olmak farketmez her aklı başında insanın hiç düşünmeden altına imza atabileceği bir yazı bu. Kaleminize aklınıza sağlık. Ruh halimizi ne güzel tasvir etmişsiniz :”Daha fazla içine kapanır oldum. …… gözlemlerim içinde çığlığı barındıran büyük bir suskunluk olarak sonuçlanmakta.” Maalesef içimize kapanıyoruz, maalesef “söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil” modundayız.

  3. Çok çok haklısınız sayı Sinan Bey kardeşim,artık bir dostunuza,akrabanıza bir dua,iyi niyet belirten bir mesaj,selam gönderdiğiniz an hemen karşınıza islam sosuna bandırılmış siyasi içerikli geri dönüşümlerle çıkılıyor.Bu fakir 12 Eylül 1980 öncesini yaşamış,bizzat o grupların birinin içinde bulunmuştur.O günün Türkiye’sinde birileri biriierine karşı memleketin bekası için savaş verirken ve bu yolda binlerce şehit verilirken ortalarda görünmeyenler şimdi günümüz Türkiye’sinde hala tam olarak aydınlanamayan bir başkaldırada düşen şehitlerden bahsediyorlar.Niye 12 Eylül öncesi şehitlerden bahsedemiyorlar?Sadece seçim/referandum bahaaesiyle Mustafa Pehlivanoğlu araçsllaştırıyor hepsi bu.Dediğim gibi o dönemi yaşayan bir vatandaş olarak çok rahat bir şekilde söyleyebilirim ki bu kadar yüce dinimz siyasete alet edilmemiş,bu kadar siyasi fetvalar verilmemişti.Bahsettiğiniz gibi Ebu Hanife(ra)hakkında tüm Müslümanlar değil cami cemaati ne biliyordur.Şimdi o şekilde gayr-i. İslami bir konuda idareye aykırı bir fetva verebilecek prof.larımız,anayasya aykırı uygulamalara karşı çıkabilecek hukukçu/hukuk fakülteli sağduyu sahibi aydınlarımız çıkabiliyor mu?En azından şimdi bütün devlet erkanı tarafından yürütülen bence çok da gereksiz olan bu referandum için harcanan kaynakkarın Beyt-ül Mal’a maliyeti nedir ve bu konuda sayın saray fetvacısının görüşü nedir?Vatandaşin vergisinden oluşan gelirlerin sözde açılışlara harcanması ne kadar adildir,hakdır.Burada kul hakkı yok mudur?

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz