Ramazan gösteriş ayı değil, içsel huzur ve tefekkür ayıdır

0
Latest posts by Sinan Eskicioğlu (see all)

Sevgili Gençler, kendini genç hissedenler ve ileride genç olup merak içinde yeni bilgiler öğrenmek isteyecek bugünün çocukları.

Ramazan ayı başladı.

İlk teravih kılındı ve ilk sahura kalkıldı.

Bütün İslam aleminin ramazan ayını canı gönülden tebrik ederim. Umarım müslümanlar ve bütün dünya için barış ve huzurun geldiği bir dönemeç olur.

Ramazan ve oruçla ilgili çok yazılar kaleme alınacak ve bu manevi ayın bütün güzellikleri sıralanacak.

Ramazan’ın yani oruç tutmanın, kişisel ibadetler arasında yer aldığını ‘İslam ve İbadetler’ yazımda ifade etmiştim.

Neden Oruç?

Oruç, İslam’da olduğu gibi diğer dinlerde de olan bir ibadettir. ‘Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız’. (Bakara, 183)

Oruç, kişinin kendini yaratan Mutlak Varlık’a yakınlaşması ve O’nun için kendi hayatında bazı şeylerden feragat edebilmesidir.

Oruç ne zaman farz oldu: Müslümanlar Medine’ye hicret ettikten bir yıl sonra Ramazan ayında Oruç farz kılınmıştır.

Oruçla ilgili bu bilgileri verdikten sonra biraz da orucun içine, manasına değinmek gerekir.

Hz. Muhammed (sav) oruç tutar ve bu dönemde daha fazla ibadet yapma gayretinde olurdu. İbadetlerini yerine getirir ve aynı zamanda da bol bol tefekkür ederdi. (Tefekkür: Varlık alemini ve hayatı daha derinden düşünmektir).

Tefekkür etmekle kalmaz aynı zamanda gece namazları da kılardı.

Yeri gelmişken ifade edelim. Hz. Muhammed (sav) Ramazan ayında vakit namazlarını kılar ve geceleri de gece namazları kılardı.

Yani bugünkü anlamda ‘tervih namazı’ değil, gece namazlarını eda ederdi.

‘Bugünkü teravih namazları ne zaman çıktı’ diye aklınıza bir soru gelebilir. Bugün kılınan teravih namazları Hz. Ömer’in halifeliği zamanında kılınmaya başlanmıştır.

Ramazan’ın manevi ortamını yaşamak isteyenler ‘güzelliğinden’ bahsederek kılabilirler. Ancak teravih namazı için camilere gitmeyen ve evinde sekiz rekat namaz kılanlar da, teravihlere gidenler kadar sevap alırlar ve bu durum normaldir.

Ramazan Ayı dendiğinde sürekli şahit olduğumuz şatafatlı iftarlardır. (Gösteriş 1)

Ramazan Ayı dendiğinde sürekli dini hayatın ifşa edildiği toplantılar ve sohbetler vardır. (Gösteriş 2)

Ramazan Ayı dendiğinde oruç ne kadar zorlaştırılabiliyorsa, o kadar zorlaştırılarak daha fazla sevap kazanılacak imajı oluşturulmaya çalışılmaktadır. (Gösteriş 3)

Bu yüzden de ifade ettim: Ramazan ayı gösteriş ayı değildir. Ramazan, insanın içsel dünyasına yolculuktur. Kendini arayan bireyin kendini arayıp bulma sürecidir. Tefekkür ederek önce kendini, sonra yaşadığı hayatı ve kainatı yaratan Mutlak Varlık’ı ve O’nun bizlere sunduğu tavsiyeleri düşünme ve ‘nasıl hayata geçirebilirim’ sorusunun arandığı bir aydır.

Gösteriş için yapılan şatafatlı iftarlar İslam’daki oruç ayının bir özelliği değildir. Akşama kadar aç kalan insanların görmemiş gibi kurdukları iftarlar, orucun anlamından çok uzaktır.

Oruçla aç kalmak içsel keşfin başlangıcıdır. Bu içsel keşfe çıkan kişi de, iftar zamanı daha mütevazı bir sofra kurma derdindedir. Bu yüzden böyle gösterişlerden uzak durur.

Ramazan ayı dini hayatın, dinin sürekli vurgulanarak anormal bir şekilde dini yaşama ayı değildir. İslam, insanın hayatının bütününe hitap eden bir bütünlüktür. Oruç da, bu bütünlüğü anlama gayreti ve bu bütünlük içinde yer bulma ayıdır.

Peki neden ramazanda bu kadar din gösterişi yapılıyor?

İslam’ın bütünlüğünü yerine getirmeyen müslümanlar özellikle bu ayda fazla fazla dini yaşamak isterler ki; bütün halde İslam’ı yaşıyor psikolojisine bürünsünler.

Örneklendirelim.

Bugün faizin, zenginlerin zenginlikleriyle fakirleri ezmelerinin, başörtüsünün güzellik modası haline getirilmesinin normalleştiği bir hayatı yaşıyoruz. Bunlar İslam’da normal mi, tabii ki HAYIR. Yaşadığımız hayatın içinde İslam’ın tavsiye ettiği ögeleri uygulamıyoruz. Böyle olunca da, bir tarafta abartı olacak ki; müslümanlar kendilerini huzurlu hissetsinler. İşte bu yüzden Ramazan ayı özellikle kutsallaştırılır.

Ramazan ayında orucun zorlaştırılması konusu da, bir gösteriş konusudur. Az evvel dediğim gibi, müslümanlar hayatın bütünü içinde İslam’ın prensipleri önemsenmeyince, oruç tutma konusu da ne kadar zor olursa, sanki bütün yılın dini tavsiyeleri karşılanmış düşüncesi vardır.

Bu yüzden, bir saat kırk dakika öncesindeki imsak vakti imsakiyelere yazılır ve müslümanlar da bu vakitte oruçlarına başlarlar.

Güneş doğmasından kırk dakika öncesine kadar sahur yapılabilindiği halde sırf temkinli olma adına insanlarımız zora sokulmaktadır.

Hemen ayeti paylaşayım: ‘…Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın….’ (Bakara, 187)

Bu da, tahminen güneşin doğmasından kırk dakika öncesidir. Aslında bu vakte kadar ayet bize ‘yiyin-için’ diyor. Ama müslümanlar ve Diyanet başka bir zaman ortaya koyuyor. İlginç, değil mi?..

Kişilerin şartlarını düşünmeden ve bilmeden, ‘herkes oruç tutmak zorunda’ zihniyetiyle orucun dikte edilmesi de, gösteriş için dini yaşama eğiliminin bir sonucudur.

İsteyen oruç tutar, isteyen tutmaz ve bedelini öder.

Oruç tutmak toplumsal bir baskı unsuru değildir. Oruç tutmak, kişinin iradesiyle, düşüncesiyle doğru gördüğü ve kendi sağlığı için gerekli olan bir fiildir.

Oruç, sağlık açısından çok önemli bir temizlik dönemidir. Sağlıkçılar ve doktorlar da bunu sürekli ifade ederler.

Gençlerimize orucu anlatırken bir mecburiyet olarak değil, kendileri için önemli bir ihtiyaç olduğunu özellikle vurgulamalıyız.

Kendini arayan ister genç ister olgun bütün insanlar, oruçla içsel yolculuğa çıkarlar. Tefekkür ederek düşünürler ve sorularına cevaplar ararlar:

Ben neden varım,

Ne için yaşıyorum,

Neden müslümanım, müslümansam İslam’ı nasıl anlamalıyım,

Müslümanlarla diğer dinlere inananların arasında ne farklar var ve beni onlardan ayıran özellik ne olmalıdır,

İslam benim dinim ise, ben buna gerçekten inanıyor muyum,

İslam’a gerçekten inanıyorsam, O’nu anlamak için neler yapıyorum,

İslam’ı anlamaya çalıştıktan sonra ne yapmam lazım,

Yaşadığım bu modern hayatta İslam’ı en doğru şekliyle nasıl anlayıp hayatımda yaşayabilirim,

Sevgi ve Bilgiyle kalın.

Önceki İçerikDevrimci Gençler 50 Yıldır Filistin’i Destekliyor
Sonraki İçerikBM Güvenlik Konseyi’nde sert Gazze tartışması..
Sinan Eskicioğlu kimdir? 1974 İzmir’de dünyaya geldi. Agah Efendi İlkokulu’nda eğitim hayatına başladı. İzmir İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra ÖSYM sınavlarında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandı. Kelam dalında ‘Allah’ın iradesi ve Nedensellik Problemi’ isimli bitirme teziyle, gecikmeli olarak 2000 yılında üniversiteden mezun oldu. 28 Şubat sürecinin etkisiyle İlahiyat fakültesi mezunlarının öğretmen yapılmaması yüzünden 2002 yılına kadar ticaretle ilgilendi. 2002 yılında D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde Din Felsefesi dalında yüksek lisansa başladı. Aynı yıl yüksek lisans programını yarıda bırakıp Almanya’ya gitti. Almanya’da Diyanet’e bağlı çeşitli camilerde eğitmenlik ve öğretmenlik yaptı. Duisburg-Essen Üniversitesi Sosyal işler ve yöneticilik bölümünde eğitim aldı. 2007-2011 yılları arasında IGMG (Avrupa Milli Görüş)’de Düsseldorf Bölgesi Eğitim Merkezi müdürlüğü ve bölge eğitmeni olarak çalıştı. 2011-2013 yılları arasında Osnabrück Üniversitesi Protestan Mezhebi bölümünde eğitimine devam etti. 2016 yılından itibaren Ocak Medya gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. 2020 yılında gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlenen yazar Almanca, İngilizce bilmektedir. şimdiye kadar yayınlanmış olan yedi kitabı vardır. Yok Edin İnsanın İnsana Kulluğunu- Kişiselleştirilmiş İslam, Zeytin Ağacı (Roman), Katar istanbul, Müslüman Kardeşlerden Ak Parti’ye İslamcılık., Tarihteki Dindar Zalimler. İbn Sina, İbn Haldun

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz