Romantik METRO!

0
Latest posts by Aysun Saygı Köknar (see all)

Sağlık problemlerim yüzünden bir süre ara verdiğim yazılarıma yeniden döndüğüm için çok mutluyum Sevgili Dostlarım. Yazamamak benim için en büyük hastalık sebebiymiş, bunu da net olarak deneyimledim.

O kötü günleri geride bıraktıysak büyüklerime hürmetlerimi, küçüklerime sımsıcak sevgilerimi ve kucak dolusu selamlarımı getirdim.

Hadi başlayalım;

Birkaç gündür Fatih Terim adı Alaçatı’da yaşadığı nahoş olay sebebiyle sosyal medyada gündemden düşmüyor. Haberi okurken kebapçıda sandalyelerle beraber küfür içeren ağır hakaretlerin ve tehditlerin havada uçuştuğunu öğreniyoruz. Aslında hepimiz bir spor adamının medyada centilmenliği, yardımseverliği ve topluma örnek olacak yaşam tarzıyla anılmasını isteriz. Ama maalesef durum her zaman öyle olmuyor. Fatih Terim bundan birkaç ay önce Antalya’da futbolsever bir hanıma sarf ettiği hakaret ve küfür içeren sözleri nedeniyle de tazminat ödemeye mahkûm edilmişti. Ondan önce de gazeteci ve yazar sevgili ağabeyim Osman Tanburacı’nın yüz yaşına merdiven dayamış anneciğine de ettiği küfür nedeniyle para cezasına çarptırılmış aynı davranışı tekrar sergilerse hapse mahkûm edileceğine dair hüküm yemişti.

Beyefendiye öfke kontrol terapisinin çok faydalı olacağını düşünüyorum. Umarım bana çok kızmaz!

***

Ardından milli kabadayımızın yaptığı açıklamalara geçelim.

Medyaya servis edilen videoda ağır abimiz zamanı geldiğinde canı kimi isterse darağacında sallandırmaktan bahsediyor, etrafını saran kalabalık da alkışlarla dualarla kendisine destek çıkıyor. Şimdi korka korka ‘Arkadaşlar burası bir hukuk devleti değil miydi? ‘ diye sormak istiyorum. Ama vallahi de billahi de sualimin yarısını içime kaça kaça dillendiriyorum.

Çünkü son yıllarda adalete güvenim o kadar sarsıldı ki; yanar dönerli sorularımla ünlenmiş olan bendeniz de olayları kurcalamaktan imtina eder oldum.

Milletim dedikçe bir tekme, adalet dedikçe bir soruşturma, hak hukuk dedikçe gözaltı kararıyla karşılaşınca insan haliyle diyeceğini de diyemiyor.

Zorbalıkla davranıp kafasına esene kendi cezasını kendi vermek isteyen adamlar elini kolunu sallaya sallaya dolaşırken;  bi’ hâkim tutar da evde çekirdek çitleyip sosyal medyada sörf yapan beni içeri atıverir nemelazım değil mi? Derken, damarlarımda dolaşan Çerkes kanın etkisiyle inatçı ve inancıyla gücümü yeniden topladım. Bundan sonra yine eskisi gibi zaman zaman bal, zaman zaman ateş ama hep doğru olandan taraf olan dilimi tutmadan, aklımı ona buna satmadan, sorularımla var olmaya devam edeceğimi bildirmek istedim.

EYYY zorbalar, Eyyy farklılıklara saygısızlar, ey özgürlük düşmanları, tek tipçiler, adaleti hiçe sayanlar, kadınlara eşya gibi muamele edenler, paragözler, satılmışlar, namussuzlar, yalancılar, goygoycular korkulu rüyanız geri döndüüüü, hieeeyt hizaya durun diyor.

Ve bu paragraftan diğerine yağmur yağıyor seller akıyor diyerek tek tek sekerek atlıyorum.

***

Atlıyorum, çünkü dün yağan sağanak yağmur nedeniyle millet sudan çıkmış balığa döndü; İstanbul’u hazırlıksız yakalayan yağmur vatandaşa timsah yürüyüşü, arabalara vals yaptırdı, metrolarda romantik bekleyişlere neden oldu, evleri su bastırdı, nihayetinde çok şükür ki can kaybına neden olmadı.  

Dün yetkili ağızlar teşhisi koyup bu bir afettir dese de, afet hep olduğu gibi günler öncesinden bağıra çağıra geldi.

Ben çayımı yudumlarken üç gün öncesi meteorolojiden aldığım haberle hafta başında sağanak yağmur beklendiğini biliyordum. Benim bildiğimi belediye yetkilileri nasıl göz ardı ediyor anlamıyorum. Neden yer altına açılan kilit noktalarda gerekli önlemlerin alınmadığını, hazırlık ve temizlik çalışmalarının yapılmadığını eminim sizler de benim gibi merak ediyorsunuz. En ufak bir doğa olayında yedi tepe üzerine kurulu caaanım metropolümüzün bu gibi görüntüler vermesi hiç hoş olmuyor benden söylemesi.

Ayrıca bir süredir toplum olarak birbirimizden öylesine ayrışıp, milletçe öylesine cozuttuk ki! Başımıza bir bela geldiğinde dahi hükumete eksi puan yazılıyor diye sevinçle el çırpmaya başlıyoruz. Ben de dahil olmak üzere olayı hemen tiye alıyoruz ve kenetlenmek nedir asla bilmiyoruz. Zaten son yıllarda ülkenin en büyük sorunu hepimizin birbirinden ayrışması ve kimliklerimize gözle görünmez ama varolan barkodlar çakmamızdır. Birbirimizi bu kodlar üzerinden okumayı sonlandırmadığımız sürece artık hiçbirimiz eskisi gibi mutlu olamayız. Toplumumuzun yaşadığı bunca çalkantı ve hırpalanma sonrası, uzunca bir müddet, kanımca bu mümkün gibi de gözükmüyor…

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz