Sefarad olduğunu öğrenen gencin şaşkınlığı ve çaresizliği…

1
Latest posts by Sinan Eskicioğlu (see all)

O’nun hikayesi 500 yıl öncesine dayanıyordu ve hatta daha da eskilere. Dedelerinin çektiği zorlukları dinlerken öğrenmişti Sefarad kelimesinin aslında ‘İspanya’ demek olduğunu.

Ataları, dedeleri İspanya’dan çıkarak İtalya’ya, oradan Yunanistan ve Ege adaları yoluyla Osmanlı topraklarına ulaşmışlardı.

Elhamra Kararnamesi diye bilinen o antlaşma, bütün yahudi dinine inananları kapsıyordu ve hepsi de mallarını bırakarak ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardı. Geldikleri yeni vatanları Osmanlı’da kendi dinlerinden olan Aşkenazları, Romanyotları ve Karayimleri de tanımışlardı.

Mallarının hepsine el konulduğu için, onlar yardım etmişlerdi barınmaları için ev tutmaya, hayatlarını idame ettirmek için çalışmaya…

O, bu bilgilerin hepsini kendi başına öğrenmişti. Çünkü ona anlatılan sadece nesilden nesile aktarılan birkaç cümle, birkaç gelenek ve kültüre dair birkaç dini seremoniydi.

Dedelerinin tekstil dokuma işi ile ilgilenmesinden dolayı İç Ege’yi tercih ettiklerini de, annesi söylemişti ona.

Çünkü baskı ve yıldırmalar artmış ve yaşadıkları şehirden göçmek zorunda kalmışlardı.

Yazılan tarih ve yaşanan tarih diye iki farklı tarih vardı aslında.

Bir tarafta kahramanlıkların kaleme alındığı yazılan tarih, diğer tarafta ezilen, kovulan, horlanan topluluktaki insan hikayeleri ve yaşanan tarih.

Josef, bir karar vermişti.

Bu şehirden ayrılmanın zamanı gelmişti. Evlerini, arazilerini satıp tekrar göç etmenin vaktiydi ailesi için. Tıpkı 1492’de olduğu gibi… İstanbul’dan İzmir’e göçtükleri gibi…

İzmir’den ayrılma vaktiydi.

Yola düştüklerinde bir karar vermişti: Bir daha bu zorluğu ne kendisi yaşayacaktı, ne de çocukları, çocuklarının çocukları. Yerleşmeye uygun buldukları yer İç Ege’de bir köydü ve o da artık Yusuf’du. Herşeyden habersiz olan oğlunun adı da Mehmet’ti artık. Tekstil dokumacılığının erbabı olduğu için, yerleştikleri köyde önemli yere sahip olmuştu. Ve en yakın arkadaşı da, yan köydeki caminin imamı Hüseyin hocaydı.

Aradan geçen yıllarda isimler de değişmişti, inanışlar da..

Gizlenen bu bilgilere vakıf olanlar sadece aileden seçilen bazı kişilerdi. Kovulma sebebi olan dinleri artık sadece nesilden nesile aktarılan bir kültür olmuştu.

2017 yılının yağmurlu bir günüydü.

Annesi ‘seninle konuşmak istediğim birşey var’ dediğinde, konunun gene evliliğe geleceğini sanmıştı. Çünkü artık yirmisekiz yaşındaydı ve annesi her fırsatta onu evlendirmek istiyordu.

Yanına oturduğunda, konuyu dalgaya alamayacağını anlamıştı annesinin yüzündeki ifadeden..

‘-Bizim ailemizde önemli-gizli bazı bilgiler, nesilden nesile aktarılan gelenekler var’ diye söze başlamıştı.

‘-Benim dedem İzmir’den ayrılmak zorunda kalmış, kendisi ve ailesi için başka yurt aramış. Ve yeni yerleştikleri yerde de, kendisini Yusuf olarak tanıtmış, senin deden yani benim babamın adı da Mehmet. Ama biz aile olarak, aslında İspanya’dan göçmek zorunda kalan Sefarad’larız. Benim dedem ailesini, ondan gelecek olan nesillerini düşünerek müslüman olmuş ve adını da değiştirmiş. Bazı gelenekleri, bilgileri ve eşyaları da hem babama, hem de halama iletmiş. Ben de, babamdan bana gelen bu bilgileri sana aktarmayı istedim.

Biliyorum, şu an çok zorluk çekiyorsun. Şaşkınlık içindesin. Şimdi sadece bunları bil, yeter. Daha sonra tekrar konuşuruz ve aklındaki sorularını da sorarsın’.

Donup kalmıştı.

Annesi yanından kalkıp gitmesinin üzerinden yarım saat geçmişti ama o hala oturduğu koltukta çakılı kalmış ve tek bir noktaya bakan gözlerle dalıp gitmişti.

Ahmetler, Aliler, Mehmetler gibi çocukken elif-be öğrenmeye camiye gitmiş, hatta Kuran’a bile geçmişti. Moda haline gelen başörtüsü zamanına kadar annesi saçlarını hep örten biriydi. Evlerinde ramazan-kurban bayramları coşkuyla kutlanır ve hatta dini sohbetlere bile gidilirdi.

Hayatı geçiyordu gözünün önünden…

Müslüman olarak yaşamıştı hep. Ama anlayamadığı şekilde, et ile süt ürünleri hiç karıştırılmazdı mutfakta.

Et yemekleri ile salatalar, yoğurtla beraber zeytinyağlılar…

Hem dini bayramlar vardı, hem de mayasız ekmeklerin yapıldığı ve yedi sekiz gün süren bahar şenlikleri. Belli günlerde tutulan oruçlar. Nüfus kağıdında yazan ‘İslam’ kelimesi ve şimdi öğrendiği çok farklı, başka bir inanç.

Askerde çok zorluklar çekmişti doğuda; ülke için, vatan için, bayrak için…

Ailesinin sevdiği, gönül verdiği partiye o da gönül vermişti. Kendini bildi bileli, Ak partiliydi.

15 Temmuz’da sokaklara çıkmıştı, askerlerin önüne…

Sürekli kin kusuyordu fetöcülere. Vatan haini bunlar diyordu. Ekmeğini yediğin, toprağına vatan dediğin ülkeye, bunu nasıl yaparsın derdi hep.

Zihninde sorular soruları doğuruyordu.

Ben kimim şimdi.

Müslüman mıyım, Sefarad yahudisi mi.

Bize midyenin, kokoreçin pis ve yenmez olduğunun ezberletilmesi bu gelenek yüzünden miydi.

Yahudilikte din anneden geçtiği için mi, bizim ailemizde kadınlar hep değerliydi.

Aradan geçen üç gün boyunca bilgisayarında araştırdığı hep aynı kelime ve onun etrafında gezinen konulardı: Sefaradlar…

İnançları, gelenekleri, yaşantıları, Aşkenazlardan farkları, tarihteki Sefarad osmanlılar, müslüman ve yahudilerin ortak yönleri…

Annesinin gelmesini beliyordu. Komşuda ev ziyaretindeydi. ‘Acaba o komşu da mı bizim gibi’ diye geçirdi aklından.

Kapının açılmasıyla hemen seslendi annesine: ‘seninle konuşmak istiyorum’.

Sakin, kendinden emin ve güven veren hali vardı annesinin.

Oturduklarında söylediği ilk cümle, içinde bulunduğu ruh halini haykırıyordu:

‘-Ben kimim.

Müslüman mıyım, Sefarad mı?

Sefaradsam, öyle yaşamak istiyorum. İnsanlar yüzünden müslüman olmak zorunda değilim’.

Gençliği, tecrübesizliği fevrileştirmişti onu. Hayatı olduğu gibi kabul etmek yerine, hayatına yön veren olmak istiyordu.

‘-İsrail’dekiler gibi düşünmek zorunda değilim belki ama, eğer sefarad yahudisi isem, onlar nasıl yaşıyorsa öyle yaşamak istiyorum’.

Üç gün boyunca okudukları içini acıtmıştı. İspanya’dan kovulan Sefaradlar.

Çektikleri zorluklar.

El konulan malları, yerle bir edilen itibarları.

İkinci dünya savaşında gaz odalarında yakılan milyonlarca yahudi.

Mallarına el konulan, baskı uygulanan İzmir yahudileri.

‘-Ben olduğum gibi yaşamak istiyorum. Madem Sefarad yahudisiyiz, ben de nasıl gerekiyorsa öyle yaşamak istiyorum’.

Annesi birkaç dakika durup ona baktı ve ardından acı ama gerçek olan cümleler dökülmeye başladı dudaklarından:

‘-Seni anlıyorum. Haklısın da. Bana söylendiğinde de, aynı senin gibi düşünmüştüm. İçimdeki bu isteği babama açtığımda; o da, benim seninle konuştuğum gibi konuşmuştu.

Biz, uzun yıllardır hep müslüman olarak bilindik. İsimlerimiz hep müslüman-Türk isimleri oldu. Sefarad olmamız da, herzaman gelenek ve kültür olarak kaldı bizde. Sonradan edindiğimiz akrabalarımız, çevremiz, komşularımız, yani herkes bizi öyle biliyor. Müslüman, çevresiyle iyi olan, çalışkan, aile değerleri olan, dürüstlüğe önem veren bir aile.

Bir anda nasıl söyleriz böyle birşeyi. Sonrasında oluşacak baskıyı kaldıramayız. Biliyorsun, yaşadığımız ülkede toplum baskısı çok fazla. İnsanlar ne düşünür bizim için.

Sana tek şunu söyleyip, bu konuyu uzun bir süre konuşmamak üzere kapatacağız. Oldu mu?

Bizi çok iyi biliyorsun. Biz, ilk zamandan beri hep Ak partiye oy verip, destekleyen insanlarız.

15 Temmuz olayından beri ortalık toz duman, bunu da biliyorsun.

Kendi dininden, kendi inancından olan binlerce insanı görevden attılar. Binlerce insan hapislere atıldı. Ne kadar aile mağdur oldu, o aileler ne haldeler bilmiyoruz bile. Şu an öyle bir baskı dönemi ki; içinde yaşadığımız için çok algılayamıyoruz. Ama şunu bil, o insanların mallarına el konuluyor, meslekleri ellerinden alınıyor, haksızlığa uğratılıyorlar.

Onlar da müslüman ve hatta sünni müslüman. Ve öyle ki; beraber ülkeyi yönetmişlerdi bir zamanlar.

Onlara bunları yapanlar, başka dinden olan, hatta yahudi kökenli olanlara neler yaparlar…

Dedemden, babamdan duyduğum şeyleri tekrar yaşamak istemiyorum. Senin yaşamanı hele, hiç istemiyorum.

Zorlanıyorsun, farkındayım…

Haklısın da.

Ama her zorlandığında aklına hep şu gelsin: Buna mecburum, mecburuz. Bizim geleneklerimiz, kültürümüz daha farklı, ama biz bu ülkede yaşıyoruz. Bizim vatanımız burası. Başka yere de gitmeye niyetimiz yok.

Evet, herzaman destekledik, destekliyoruz.

Ama fetöcü diye insanlara bunları yapan şu anki devlet, başkalarına neler neler yapar….

[Kitap çalışmam olan ‘Özgürlükler-İslamlaşma-İslamlaştırma’ eserinden bir bölümü özetleyerek, İkinci Dünya Savaşı’nın bitişinin yıldönümünde sizlerle paylaşmak istedim.]

Not: 11.Cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül’ün ahirete intikal eden babasına Allah’tan rahmet diler, başta Abdullah Gül olmak üzere bütün aile fertlerine sabr-ı cemil temenni ederim.

 

Sevgi ve Bilgiyle kalın….

 

 

 

 

 

 

Önceki İçerikGenelkurmay Başkanı Akar, Amerika heyetiyle görüştü..
Sonraki İçerikAltın kazandırdı.. Dolar kaybettirdi
Sinan Eskicioğlu kimdir? 1974 İzmir’de dünyaya geldi. Agah Efendi İlkokulu’nda eğitim hayatına başladı. İzmir İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra ÖSYM sınavlarında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazandı. Kelam dalında ‘Allah’ın iradesi ve Nedensellik Problemi’ isimli bitirme teziyle, gecikmeli olarak 2000 yılında üniversiteden mezun oldu. 28 Şubat sürecinin etkisiyle İlahiyat fakültesi mezunlarının öğretmen yapılmaması yüzünden 2002 yılına kadar ticaretle ilgilendi. 2002 yılında D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi’nde Din Felsefesi dalında yüksek lisansa başladı. Aynı yıl yüksek lisans programını yarıda bırakıp Almanya’ya gitti. Almanya’da Diyanet’e bağlı çeşitli camilerde eğitmenlik ve öğretmenlik yaptı. Duisburg-Essen Üniversitesi Sosyal işler ve yöneticilik bölümünde eğitim aldı. 2007-2011 yılları arasında IGMG (Avrupa Milli Görüş)’de Düsseldorf Bölgesi Eğitim Merkezi müdürlüğü ve bölge eğitmeni olarak çalıştı. 2011-2013 yılları arasında Osnabrück Üniversitesi Protestan Mezhebi bölümünde eğitimine devam etti. 2016 yılından itibaren Ocak Medya gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. 2020 yılında gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlenen yazar Almanca, İngilizce bilmektedir. şimdiye kadar yayınlanmış olan yedi kitabı vardır. Yok Edin İnsanın İnsana Kulluğunu- Kişiselleştirilmiş İslam, Zeytin Ağacı (Roman), Katar istanbul, Müslüman Kardeşlerden Ak Parti’ye İslamcılık., Tarihteki Dindar Zalimler. İbn Sina, İbn Haldun

1 Yorum

  1. Guzel bir yazi, ulkemiz insaninin “baskasina” olan tahmmulsuzlugunu gosterdigi icin. Hep Batililari “Islam dusmani” diye yaftalarken kendimize de bakmaliyiz. Bizim vaziyetimiz onlardan cok daha kotu bu tip konularda. “Misyonerler” deyip birakayip…

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz