Yazarımız Deniz Kılıçer, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine başvuru sürecini değerlendirdi..

0

Yazarımız Emekli Diplomat Deniz Kılıçer, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine başvurusuyla başlayan süreci NATO’nun 73 yıllık tarihine bakarak değerlendirdi. Bağımsız İletişim Ağı’na (Bianet) konuşan Deniz Kılıçer’in sorulara verdiği cevaplar şöyle:

NATO’ya katılım süreci nasıl olur? 

4 Nisan 1949’da, Washington’da, 12 kurucu ülke tarafından imzalanan Washington Antlaşması uyarınca, bir Avrupa ülkesinin NATO’ya üyeliği, Antlaşmanın 10. maddesindeki “Açık Kapı Politikası”na göre olabiliyor. Washington Antlaşması uyarınca, NATO’ya üyelik sürecini başlatma yetkisi Kuzey Atlantik Konseyine verilmiş.

Önce aday ülkenin daveti ile görüşmeler başlatılıyor. Sözkonusu Antlaşmanın 10.maddesinde saptanan kriterlere göre ülkenin, siyasi (demokrasi ve ilgili kurumlarının işler olması, özgürlüklerin uygulanması, azınlıklara haklarının tanınması), ekonomik (pazar ekonomisinin uygulanması) ve askeri (askeri teşkilatmanın sivil denetimde bulunması) komşuları ile iyi ilişkiler içinde olunması dikkate alınıyor. 

Katılımların üye ülkeler parlamentolarında da onaylanması gerekiyor. Üyelik sürecinin her aşamasında NATO üyesi ülkelerin – yani 30 üye ülkenin – oybirliği ile karar almaları gerekiyor. İsveç ve Finlandiya, NATO’ya üyelik sözkonusu olunca siyasi, ekonomik ve askeri durumları nedeniyle koşulları yerine getirdikleri gibi NATO ile daha önceki işbirlikleri dikkate alındığında uzmanlarca bu iki ülke için sürecin uzun olmayacağı değerlendiriliyor.

Daha önce bir ülkenin NATO üyeliği veto edildi mi?

NATO’nun kuruluşundan sonra Türkiye, Yunanistan ve İtalya’nın üyelikleri bazı Avrupa ülkeleri tarafından coğrafi nedenler ileri sürülerek kabul edilmedi. Bu üç ülkenin Avrupa’dan ziyade Akdeniz ülkeleri olması ve savunma harcamalarının çok fazla bölünecek olması nedeniyle NATO’ya davet edilmediler. Hatta üç ülke için ortak üyelik statüsü verilmesi de öneriler arasında yer aldı.

İngiltere’nin İtalya’yı desteklemesi ile NATO’ya alınması üzerine Türkiye ve Yunanistan için kapı aralandı sayılır. Türkiye’nin batı ittifakında yeralması için Kore’ye asker göndermesi ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) saldırısına karşı Türkiye’de askeri üs bulundurmasının çıkarlarına uygunluğu gibi nedenlerle Türkiye ile Yunanistan Soğuk Savaş dönemini kapsayan 1952’de NATO’ya davet edilerek üye olarak kabul edildiler.

Türkiye’nin 1974’de Kıbrıs’a müdahalesini engellemediği gerekçesi ile Yunanistan NATO’nun askeri kanadından ayrıldı. Bu olay Türkiye Yunanistan ilişkilerini etkilemesinin yanısıra Ege ve Akdeniz’in denetimi açısından Batıyı da tedirgin etmiştir. Türkiye Temmuz 1974’den hemen sonra 714 sayılı NOTAM ile Ege üzerindeki 50 millik uçuş alanını izne tabi tuttu.

Ege’deki yetkisini tamamen kaybeden Yunanistan, 1976’da, NATO’nun askeri kanadına dönmek istediyse de Türkiye Ege’deki komuta ve kontrol alanlarının yeniden belirlenmesini şart olarak öne sürdü. Bunun ertesinde Türkiye üzerindeki yoğun ABD baskısı başladı.

NATO Avrupa Kuvvetler Başkomutanı Alexander Haig ve halefi General Bernard Rogers, Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel’in başbakanlıkları dönemlerinde girişimde bulunsalar da sonuç alamadılar. İran’da Şah rejiminin yıkılması ve Afganistan’ın Sovyetler Birliği tarafından işgali üzerine Türkiye üzerindeki baskılar giderek arttı.

1980 darbesi ve Yunanistan’ın dönüşü

ABD amacına 12 Eylül 1980’deki “Türkiye’de istikrar ve güvenliği yeniden tesis etmek amacıyla” iktidara el koyan Orgeneral Kenan Evren’in askeri yönetimi ile Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü sağladı.

Zaten askeri darbenin ABD’nin bilgisi çerçevesinde yapıldığı da ortaya çıkmıştı. Türkiye gazetelerinin o tarihteki sayılarında darbenin “Our boys have done” (Bizim çocuklar başardılar) şeklindeki ABD’li yetkililerin açıklamalarına yer vermesi olayların gidişatını gösteriyordu.

Bundan sonrası gayet kolay oldu. ABD darbenin başı Kenan Evren’e isteklerini kabul ettirdi. 17 Ekim 1980’de, General Rogers, Yunanistan’da sosyalistlerin işbaşına gelebileceğini ifade ederek Evren’i korkuttu. Evren Yunanistan’ın NATO’ya katılımına onay vererek Ege konusundaki Türkiye’nin haklı kozlarını kaybetti. Yunanistan 20 Ekim 1980’de, NATO’nun askeri kanadına döndü.

Evren’in bu kararı ve darbe sırası ile sonrasındaki baskıcı, antidemokratik uygulamaları çok tartışılmıştır. Hızla gelişen bu olayda o zaman Başbakan Yardımcısı olan Turgut Özal’ın da rolü olduğu tarihçiler tarafından ifade edilmiştir. O zamanlar Ege’deki 50 millik egemenlik hakkımız konusunda ödün verilmeseydi bugün Doğu Akdeniz’deki haklarımız da korunmuş olacaktı. 

Yunanistan, Makedonya’nın NATO üyeliğini ülkenin ismine karşı olduğu için 2010’da veto etti. Gerekçesi Makedonya isminin Yunanistan’ın bir bölümünü de kapsadığını ileri sürmüş, Makedonya’nın “Kuzey Makedonya” olarak ismini değiştirmesini istemiştir. Makedonya ismini Kuzey Makedonya olarak değiştirince, 2020’de, NATO’ya üye oldu. 

2009’da NATO Genel Sekreter adayı olarak gösterilen Danimarka eski Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’in adaylığına karşı Türkiye rahatsızlığını belirtti. Aday olduğu takdirde, veto edeceğini açıkladı. Gerekçe olarak da Rasmussen’in başbakanlığı döneminde Danimarka’da, Hz. Muhammed ile ilgili karikatür krizinde yeterli duyarlılığı göstermediği ifade edilmiştir.

Yapılan görüşmeler sonucu Türkiye, NATO içindeki önemli makamlarda temsil yetkisini elde ettikten sonra Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri seçilmesine onay verdi. NATO içindeki uygulamalara kızıp NATO’dan ayrılan ülke de oldu. Charles de Gaulle’ün cumhurbaşkanlığı sırasında Fransa, ABD ve İngiltere’nin NATO içindeki hakimiyetine tepki olarak NATO’nun askeri kanadından 1966’da ayrıldı, tekrar NATO’ya dönüşü 2009’da gerçekleşti.

Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini veto etmesinin sonuçları ne olur?

24 Şubat 2022’de, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile başlayan süreç Avrupa’daki güvenlik endişelerini arttırdı. Ukrayna’dan dört milyon insanın Avrupa ülkelerine göç etmesi, Putin’in savaşı sona erdirmemekteki ısrarı ve kararlılığı, Ukrayna’nın doğu ve kuzey taraflarını işgal etmesi Ukrayna’nın da 86 gündür direnmekte olması bu endişelerin başlıca nedenleridir. 

Askeri olarak tarafsızlık ve bağlantısızlık doktrinini uygulayan Finlandiya, son gelişmeler karşısında Rusya ile olan 1300 km’lik sınırının güvenliğinden endişe duymuş ve halkının bugün yüzde 75’inin Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmek istemesi nedeniyle kendisini güvende hissetmemesine neden olmuştur.

İsveç’in Rusya ile doğrudan bir sınırı olmamakla birlikte Rusya’nın nükleer güce sahip oluşu ve Putin’in, bu iki ülkenin NATO’ya girmeleri halinde sonucuna katlanacaklarını ilan etmesi ile İsveç de NATO güvencesi altına girmek istemiştir. Her iki ülke de NATO Konseyinin daveti üzerine 18 Mayıs 2022’de başvurularını yapmışlardır. Her iki ülke Avrupa Birliği’ne üyedir.

Türkiye, bu iki ülkenin NATO üyeliklerine hayır dememek için iki şartı olduğunu açıklamıştır. Bu taleplerden birincisi NATO ülkeleri, İsveç ve Finlandiya’nın Suriye’deki savaşa müdahil olması nedeniyle Türkiye’ye uyguladıkları silah ambargosunu kaldırmaları, ikinci olarak da İsveç’in ülkesinde PKK’ya kucak açmaması ve PKK ile YPG’ye askeri desteği kesmesini istemesidir. ABD ve İngiltere PKK’yı terör örgütleri listesine almışlardır.

Türkiye’nin vetosuna rağmen iki ülkenin üyeliği nasıl gerçekleşebilir?

Türkiye daha önce de Rasmussen’in adaylığında olduğu gibi bazı tavizleri NATO’dan alabilecektir. İsveç ve Finlandiya’daki PKK mensupları halihazırda bu ülkelerin vatandaşlıklarını aldıkları için iadeleri Devletler Hukukuna göre sözkonusu olmayacaktır. YPG, ABD ile de işbirliği içindedir.

Türkiye’nin alabileceği tavizin silah ambargosunun kısmen kaldırılması şeklinde olabileceği düşünülebilir. Tabii bu konular hakkında kesin hükümler verebilmek ve bir değerlendirmede bulunabilmek için kapalı kapılar ardındaki görüşmelerin gidişatını bilmek gerekir.

Nitekim Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın “Henüz kapıları tam olarak kapatmadık” açıklaması bu konularda kayda değer ilerlemelerin sağlandığının göstergesi olabilir.

Türkiye’nin Rusya ile olan ticari ve siyasi ilişkileri de önemlidir. Rusya’ya ambargo uygulamayan tek NATO ülkesi olarak Türkiye, tarım ürünleri, doğal gaz ihtiyacını bu ülkeden karşılamakta ve turizm gelirleri açısından Rusya’dan beklentileri bulunmaktadır. Terazinin dengesinin nasıl sağlanacağını hep birlikte göreceğiz.

Deniz Kılıçer hakkında

Emekli diplomat. Ocak Medya’da yazıyor. Vatikan, İsveç, Slovenya, Endonezya, Londra büyükelçiliklerinde çalıştı, Dışişleri Bakanlığı’nda çeşitli pozisyonlarda çalıştı.

Papalık Gregoryen Üniversitesi Temel Teoloji Lisansı aldı. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden lisans ve yüksek lisansını aldı. “London School of Economics”‘de misafir öğrenci. “İngiliz İmparatorluğundan Commonwealth’e: İki Dünya savaşı Arasında Çanakkale Krizi 1919-1939” başlıklı tezi yayımlandı. İtalya “Şövalye” ünvanı, Humeyni Altın Nişanı, Papalık Tiberina Akademisi Şeref üyeliği ödülleri sahibi.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz