Mazbata Günlerinde Aşk

0

Marquez’den ODTÜ’ye Edebiyattan Soğuk Savaşa…

Mart ayında yapılan bir seçimin Nisan ayında sayımı devam ediyorsa aslında biz seçimden değil edebiyattan bahsediyor olmalıyız.

Kolombiya’nın dünyaya armağan ettiği en büyük romancı Gabriel Garcia Marquez’in bir romanından sahneleri yaşıyor gibiyiz.
Pelteleşen bir zamanın ve hiç bitmeyen bir iktidar olma hevesinin resmedildiği Marquez romanları bu ülkenin hala en çok okunanları arasındadır.

AKP’nin entelektüel donanımını teçhiz edenler yaşanan bu sürreel ortamın tuhaflığını ve bunun edebiyatta ve sanatta karşılığını çalışsalar hiç fena olmaz.

Marquez bu topraklarda çok sevilir. Onun az okuyan toplumun best sellerlarından biri olmasının sırlarından biri de Türkiye’nin de zaman zaman kesintiye uğrayan bir demokrasiye sahip olmasıdır.
Türk demokrasisi askeri darbelerle yaşadığı semptomları aşmak için bu zamana kadar önemli bir efor harcadı.

Demokrasinin sadece sınırlı bir bileşeni olan seçimlerin özellikle AKP’nin devri iktidarında demokrasiyi oluşturan başta erkler ayrılığı olmak üzere pek çok kavramı ikame edecek bir genişliğe tahvil edildiğini görmüştük.

31 Mart seçimlerinin AKP’nin sürdürülemez iktisadi modelinin mukadder bir neticesi olarak yaklaşmakta olan seçim kaybını haber veren emareleri çoktu.
31 Mart ile seçimlerin sadece yerel yönetici seçmek olmadığını, ülkenin genelinden çok oy almanın seçimi kazanmak anlamına gelmediğini, seçimden önce ortaya konulan kurgunun seçimden sonra geçersiz sayıldığını gördük ve anladık.

AKP’nin seçim öncesinde tasavvur ve vaz ettiği kurgunun genel kabulden uzak kalmasının, AKP’nin müttefik gördüğü MHP’ye oy veren seçmenlerin de AKP’den farklı bir seçeneğe dair tercih beyanı ile daha da karmaşık bir hal aldığı anlaşılıyor.

AKP ile CHP arasındaki oy rekabetinin ve seçim yarışının neden AKP cenahında kekremsi tat ve karın boşluğunda ağrı bıraktığını anlatmak için basit bir hesap yetmektedir:

AKP 20.5 milyon oyla 574 yerleşim yeri kazanırken, CHP 14 milyon oyla 222 yerleşim yeri kazanmıştır. AKP’nin kazandığı yerlerin ortalama nüfusu 35 bin, CHP’nin 62 bindir.
Bunu daha önce de büyük ilçeleri kaybetme durumu olarak yazmıştım.
İktisatta bu duruma marjinal fayda denmektedir.

AKP’ye daha önce ekonomiye giriş kitabı önerirken boşuna konuşmamıştım.
Marjinal fayda kavramı iktisattan alıntıdır.
AKP’nin kazandığı yerlerin marjinal faydası neredeyse yoktur.
Zaten olsa idi bugün 1 aydır bitimsiz bir seçim sayımı ile ülkeyi Marquez romanlarına benzer hale sokmazlardı.

AKP’nin yıllar boyunca ideolojik altyapısını teşkil eden destekçilerinden eğitimi, eğitimliyi, okumayı hakir gören sözleri dinlediğimizde hem şaşırır hem de üzülürdük. Oysa buna en çok üzülmesi gerekenin bizatihi AKP cenahı olduğu hiç tereddütsüz ortada.

AKP Beşiktaş’tan Sarıyer’e, Pendikten Kadıköy’e, Bakırköy’den Büyükçekmece’ye kadar İstanbul’a İstanbul olma vasfı veren bir karış toprakta bırakın seçim kazanmayı %30 oyu zar zor bulurken 25 yıldır şehri biteviye yönettiğine şükretmeli idi.

Bir toplumun en değerli kaynağı eğitimli insanları iken eğitimle arasını bozan, eğitim(li)den oy almamayı makulleştiren bir partinin sonunda duvara toslayacağını anlamak için müneccimliğe lüzum yoktu.

Eski ÖSYM başkanının ibretlik hali sadece AKP’nin en kritik koltukları dahi ne kadar kötü ellere emanet ettiğini göstermiyor. Bu ülkenin çocuklarının 10 yıllar boyunca bu ülkenin devlet okullarından aldıkları tedrisata ve zekaları ile kazandıkları sınavlara da ihaneti resmediyor. AKP sadece İstanbul’a değil bu ülkenin üniversite sınavlarında ter döken çocuklarına da ihanet etmiş olduğunu terennümle mükellef.

Tüm okullar içinde Amerikan elçisinin makam arabasını ters çevirip yakarak cesaret gösterisini, anti emperyalist duruşu bundan 40 küsur sene önce temsil eden ODTÜ’ye ise özel bir özür borcu var. ABD ile bir dost bir barışık olan AKP’nin ve onun son 4 yıllık müttefikinin aklından bile geçirmediği yıllarda Amerika’ya ODTÜ’lüler posta koymuştu.

Yakın tarihi okumadıkları ve herkesi de okumuyor sandıkları için 1945’den 1991’e kadar Amerikan soğuk savaş stratejisine hizmet etmekten öte bir anlam taşımayan söylemlerini bugün hiç ifade etmemiş gibi unutanlar en azından son vakadan kendilerine bir ders çıkarmalı.

ODTÜ’nün stadyumuna kazılı Devrim ibaresini ODTÜ’lü İnşaat Mühendisi öğrenciler öyle sağlam kazımış ki, 12 Eylül cuntasının bu yazıyı silmek için gösterdiği onca çabaya rağmen yazı silindikçe daha da parlamış.

ODTÜ’nün devrimci gençlerinin “Kahrolsun Amerika” sloganını konjonktüre göre sırtına geçirenler bu okulun geleneğinden ve hiçbir zaman boyun eğmeyen tavrından biraz feyz alsalar iyi olur.

Bunun bir örneğini Bahar Şenliği’ni iptal etmek isteyen ODTÜ’nün atanmış rektörünün oluşan tepki ve dayanışma ile attığı geri adımda da görebiliriz.

ODTÜ’nün seçilmiş rektörüne görevi tensip etmeyenlerin atadığı rektör öğrenci ve sanatçı dayanışması ile yüzleştiğinde attığı geri adım ile aslında karar alma konusunda da kifayetli olmadığını ve ODTÜ’nün seçimde neden kendisini tercih etmediğini ifşa etmiş oldu.

Mart’ın sonu Bahar diye yola çıkılmıştı.
Mart’ın sonu bir de Bahar Şenliği oldu.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz