- Zorunlu Bir Veda - 23 Nisan 2020
- Yunanistan’ın Korona Başarısındaki Sırrı Nedir? - 22 Nisan 2020
- AKP Eski Türkiye’den Şikayetinde Ne Derece Haklı? - 21 Nisan 2020
Dün neredeyse ülke gündeminin tamamını AKP ile AKP olmayanın mukayesesi kapladı.
Bu mukayesenin temel aktörü yapımı 2013’te başlayan ve kısmi olarak açılan Başakşehir Hastanesi idi.
Erdoğan’ın açılış konuşmasında ülkenin geldiği nokta tarif edilirken, geçmişe dair akıl almaz kötülemeler de yer aldı.
Söylenenleri ciddiye aldığımızda ülkede AKP gelmeden önce ne hastane ne de ambulans olmadığına inanmamız gerekmekteydi.
Ülkede ambulans ve hastane var mıydı bilinmez ama geçmişi bu denli eleştiren AKP’nin yavaş yavaş ikinci 10 yıla varan iktidarının uzun hikayesine baktığımızda tereddüt duymayacağımız bir demokratik temelin ülkede var olduğunu söyleyebiliriz.
Gerçekten de AKP ve taraftarlarının ağır biçimde eleştirdikleri o geçmiş, aslında AKP’yi iktidara taşıyan temeldi aynı zamanda. AKP iktidara 4 elle değil adeta ellerinin içindeki vantuzlarla yapışmışken ona bu iktidarı emanet eden Türkiye’nin beğenilmeyen geçmişiydi.
Bu makbul bulunmayan geçmişin seçimleri, yasaları, sivil toplumu, basını ve tüm altyapısı AKP’nin zirveye çıkan yolunda taşları dizdi.
Sadece demokratik kurum ve kuruluşlar değil, aslında bütün maddi altyapı ile AKP’nin önüne açılan bir hazine sandığı idi eski Türkiye.
Bir düşünün Nurettin Sözen Park Otel’e müsaade etse ve bu emsal üstünden İstanbul’a bir güzel ihanet etse, sizce iktidardan hiç düşer miydi?
1990’ların başında İstanbul’a gökdelen yapmak bugünlerden daha mı zordu?
Bence hayır.
Amerikanın gökdelenleri 1920’lerde yapılmıştır. 1990’larda gözü kara bir belediye reisi haydi haydi kulelerle donatırdı şehri.
İstanbul’u AKP’ye AVM, Gökdelen; Rezidans yapsın diyerek deprem alanlarıyla, meydanlarıyla bırakan eski Türkiye olmasa, AKP iktidarı bu kadar sağlam bir şekilde bunca yıl devam eder miydi?
İnşaat rantını, gözünü Boğaziçine kuma getirecek kadar karartacak derecede seven iktidara meydanı boş bırakan eski Türkiye değil miydi?
Eski Türkiye İstanbul’un peyzajına kıysaydı; Sultanahmet’in arkasına dikilen binanın müteahhitine küsecek olan liderin adı başka olurdu.
Sadece beton aşkı değildir AKP’yi eski Türkiye’ye şöyle içten bir teşekküre tabi tutan.
Eski Türkiye’nin ürettiği, bina ettiği kamusal varlıkların hemen tamamını (bankalar hariç) elden çıkarıp özelleştirme geliri yaratan iktidar birazcık olsun bunları yapanlara karşı şükran duymuyorsa bu yaşanan gerçeği değiştirir mi?
Bu ülkede 2002’den beri iktidarı elinde tutan ve buna sıkı sıkıya sarılan kadrolar iktidar olduklarında sağlık ve esenlik içinde olmasalar bunu başarabilirler miydi?
Anneleri onları dünyaya getirdiğinde gerekli aşılar, tedaviler yapılmasa sağlık içinde siyaset oyununa dahil olabilirler miydi sanki?
Ülke elindeki kaynaklarla insanlarını hastalıktan koruma başlarına dert getirmeme vazifesini idame etmese sıradan bir Kasımpaşalı evlat, ülkenin en yüksek makamına tırmanır mıydı?
AKP Türkiye’ye ağır haksızlık etmektedir.
AKP aslında kendine haksızlık etmektedir.
Boy aynasına bakıldığında çıkan portrede Belgrat Ormanında piknik yapan sıradan bir aile reisinin, ülkede her şeyin kararını verebilir olması vardır. Bu imkanı bu reise, bu aile reisine veren bu ülkenin genleridir.
Bu genleri AKP üretmemiştir. Bu genler bu ülkeye kodlandığında AKP diye bir parti de yoktur. Adı da yoktur sanı da yoktur. AKP başarı hikayesini kendi gücüne bağlasa da ona bu gücü üretme şansı veren münbit arazinin dokusuna dair de kafa yormalıdır.
AKP varlığını eski Türkiye’ye borçlu olduğunu her zaman unutmaktadır. Eski Türkiye olmasaydı AKP olmazdı. Eski Türkiye kötü olsaydı, içinden çıkan AKP de kötü olurdu. Ya da daha doğru deyimle eski Türkiye ne kadar kötüyse AKP de o kadar kötü, ne kadar iyiyse AKP o kadar iyidir.
Bu basit gerçekliğe sırtını dönmek ve her fırsatta geçmişi kötüleyerek yol almak, aslında kendini inkar etmek demek bir taraftan da.
Ben AKP’ye artık bu gereksiz geçmiş kötüleme tiradından vaz geçmeyi promptera yeni malzeme koymayı öneriyorum.
Eskisi de yenisi de aynı Türkiye çünkü. Ve anlatılan hikaye bizim hikayemiz.
Yazıklar olsun Ak parti dolayısıyla reis hizmet ve önlemmi alsın sizemi cevap versin.Kötü niyetli olduğunuzu düşünmek istemiyorum nankörluk ve vefasızlık etmiyelim.
İlave!Türkiyenin geldiği durumu! belki düşünürsünüz diye sizin için aşağıdaki yazının bir hepsini değil sadece sizin anlayabilceğiniz kısmını kopiledim.
×××××××÷÷
“Erdoğan swap dilekçesine cevap gelmeyince ABD Başkanı Donald Trump’ı telefonla aradı. Görüşmenin akabinde herhangi bir açıklama yapılmadığına göre okyanus ötesinde hava dumanlı.
Erdoğan’ın S-400’ün kumanda masasında poz vermeye hazırlandığı bir dönemde böyle bir kriz hesapta yoktu.
İÇİ BOŞ HAMASETLE SONUÇ ALINMADIĞINI GÖRMEK İSTEMİYORLAR
Öncek gün Reuters’e konuşan ismi mahfuz bir yetkili, çevir kazı yanmasın minvalinde şunları söyledi: “S-400’leri etkinleştirilmemesi gibi bir durum yok. Ancak Covid-19 sebebiyle nisan için yapılan planlar ertelendi.”
Saray’daki bu kaynak üzerinden Amerika’ya yine aba altından sopa gösterildiği zannediliyor. Oysa işin aslı öyle değil.
En cömert tahminle dahi 2020 yılı bütçesinde en az 300 milyar liralık bir gelir kaybı hiç şaşırtıcı olmaz. Böyle bir kaybın altından dış destek olmaksızın kalkılamaz.
Dolar ve euroya mukabil mum gibi eriyen TL’yi kurtaracak iki şık var: Ya Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) yazacağı acı reçeteyi yudumlamak ya da ABD’nin mali desteğine müracaat etmek.
Avrupa Birliği krizin ne zaman biteceği bilinmediği için kaynaklarında önceliği üye ülkelere veriyor.
TRUMP’I SEÇİMİ KAYBETME KORKUSU SARDI
Trump’ın da başı yeteri kadar dertte.
Korona salgınında vak’a sayısı 1 milyona yaklaşırken, halk nezdindeki desteği giderek azalan Trump anketlerde ilk defa Demokratların başkan adayı Joe Biden’ın gerisine düştü. Cumhuriyetçileri seçimi kaybetme korkusu sardı.
ABD ekonomisi 4-5 trilyon dolarlık takviyeye rağmen tepe taklak. Bir ayda 20 milyondan fazla kişi işini kaybetti. Dünyanın en büyük ekonomisi 2020’e yüzde 6’ya yakın daralacak.
Trump’ı destekleyen petrol kartelleri iflasın eşiğinde.
ABD’de ham petrol fiyatları -40 doların altını inince Trump “kısa vadeli kriz” yorumunda bulundu. “Stratejik petrol rezervi” için 75 milyon varil alım yapılacağını da söyledi.
Trump’ın öncelikleri de farklı.
Dolayısıyla Trump ile yukarıdan işi bağlamak bu sefer o kadar kolay değil.
KIZIM SANA SÖYLÜYORUM ERDOĞAN SEN ANLA
Amerika bu sefer söze değil icraata bakacağını saklamıyor.
Reuters’e mülakat veren ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Morgan Ortagus, Beyaz Saray’ın resmi görüşünü tekrarladı.
Erdoğan, Suriye’nin kuzey batısında İdlib şehrinde 39 TSK mensubunun hayatını kaybettiği saldırının akabinde 5 Mart’ta Rusya lideri Vladimir Putin ile Moskova’da bir araya gelmişti.
Ortagus, “S-400 satışı ABD’nin Hasımlarına Müeyyediler Yoluyla Karşı Koyma Kanunu’na (CAATSA) tabi. Bu işlemin ikili ilişkilerde ve NATO’da önemli bir engel teşkil ettiğini en üst seviyelerde vurgulamaya devam ediyoruz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve üst düzey yetkililerinin bu konudaki tutumumuzu anladığından eminiz.” ifadelerini kullandı.
Saray medyası “swap anlaşması imzalandı” yalanı ile “erken bayram” ilan etse de hakikatte Türkiye krizin ortasında yapayalnız.
Rusya, Çin ve İran’dan ihtiyaç duyduğu kadar para bulamayacağını yaşayarak öğrenen Erdoğan ekonomik olarak köşeye sıkıştı.
Daha vahimi iki ay sonrası için mısır, pirinç ve bakliyat krizinden endişe ediliyor. Çözüm diye ithalatta vergiler sıfırlandı.
YETER Kİ PARA GELSİN, S-400’LERİ DE PAKETLER!
Salgın hızla yayıldığı hâlde sokağa çıkma yasağı ilan edilemiyor. Zira halkı evde tutacak kadar para yok kasada. Kasanın boş olması elini kolunu bağlıyor. Borçlar dağ gibi önüne set çekti.
İşin aslı Erdoğan dolar desteği için okyanus ötesinden söz alabilse o sevinçle S-400’leri birilerine hediye olarak bile göndermeye razı.
Bedava kolonya ve maske kolilerinin üzerine attığı imzayı S-400 konteynerlerinin üzerine niye atmasın ki!
Erdoğan’ın yegane gayesi saltanatını devam ettirmek değil mi?
Süleyman Demirel gayet güzel söylemiş: Dün dündür, bugün bugündür.
Erdoğan, hediye edeceği ülkeyi seçene kadar S-400 füzelerini depoda bekletmekten gocunmaz. Kaz gelecek yerden 2,5 milyar doları esirgemez.
Hem 2,5 milyar dolar ödeyerek dünyanın en pahalı oyuncağını Türkiye’ye getiren Erdoğan’a bu müflis kararlarından ötürü kim hesap soracak ki!
Yeter ki Amerika para versin.
—————-