İstanbul’da Donan Zaman ve AKP-MHP Rekabeti: Tunaya Hocadan Dersler ve Türk Demokrasisinin Uzun Yürüyüşü…

0

Zamanı dondurmak teorik olarak tüm değişimi önlemek demektir. Yani hiç bir şey ölmeyecek ve hiç bir şey değişmeyecek. Kuramsal fizik bilgim ancak bu kadarına yetti. Gerisini bilim adamlarına bırakıyorum.

Türkiye İstanbul demekse, İstanbul seçimlerini kelimenin gerçek anlamında kevgire çeviren Ak Partinin yaptıkları ve yaşattıkları 31 Mart’tan beri ülkede zamanı durdurdu.
Hep aynı 1 Nisan gününe uyanıyoruz.
O çok sevilen unutulmaz Groundhog Günü filminin kahramanlarına döndük.

Hiç birşey olmuyor…
Bir şeyler oluyor ama olanların hiç biri olması gerekenin yerine geçmiyor.
Sadece onun rolünü çalıyor.
Bitmeyen bir plak dinliyoruz.
Uzuyor uzuyor uzuyor ancak sonu gelmiyor.
Bir noktada başa sarıyor, tam ilerledi sanıyoruz, tekrara başlıyor…

İnsanlar aynı şeyleri yaparak farklı netice elde edebilir mi?
Seçime girerken ortaya konulan vizyonun halkın genelde yarısını, üretime katkısı olan bölgelerde kahir ekseriyetini mutlu etmediği belli oldu. Şimdi özellikle basın aparatı aracılığıyla seçimin önemli bir kazananı olan partiler, adaylar suçlanıyor, onlara politikalarını sorgulamaları salık veriliyor.

Peki o zaman demokrasi gerçekten sadece sözden mi ibaret ?
Seçimleri ülke yönetimini bir defa eline geçirenler kazandığı zaman bundan sonra kimseye söz hakkı olmayacak mı?
Seçimde başrol ve figüranlar mı var?

Birileri sürekli star maaşı alacak, diğerleri onlardan artanlarla yetinecek.

Türk siyasetinde şu anda yaşananı anlatacak, aktaracak başka bir tarif bulunmuyor. Seçime girerken söylenenler halkta karşılık bulmadı. AKP aslında MHP’ye verilen oyların önemli bir kısmının da kendine muhalefet anlamını taşıdığını biliyor mu?

Seçimler teknik olarak değerlendirilip analiz ediliyor. Bununla birlikte aşikar olan o ki, AKP ve MHP bloku esas olarak bir Bahçeli-Erdoğan bloku izlenimi de vermiyor değil. Anadolu’nun birçok noktasında MHP’li adayların AKP’li mevcut adayların gözünün içine bakarak seçimleri alma hikayeleri anlatılıyor. İnsanın aklına madem böyle bir ittifak var, bu rekabet de nereden çıktı sorusu düşüyor.

Siyaset dünyanın en eski mesleklerinden. Hele ki yerel siyaset “pure” siyaset olarak ayrışır. 2-3 bin nüfuslu bir kasabanın kıt kaynaklarının paylaşımında herkes pozisyonunu buna göre alır.
Bakın size bir örnek: AKP’li belediye başkanı Ülkü Ocağı üyesi çalışanları temizlik işine veriyor.
Bu ilçenin bağlı olduğu ilde, tabiri uygun ise, AKP’li adayın elinden oyuncağını alır gibi alınıyor belediye başkanlığı. Üstelik burada ilginç bir not: 24 Haziran’da merkez ilçede İyi Parti ve CHP toplam oyu %34 iken belediyede bu oran 18’e geriliyor. AKP burada seçimi MHP’nin adayına kaybederken karşısında stratejik bir şekilde konumlanmış CHP/İYİ karmasını buluyor.

Bu analizleri herkes uzun uzun yapacak. Bir uçta MHP lideri AKP ile yaptığı ittifakı savunurken ortaya koyduğu argümanlarla insanların yüreğini hop oturup hop kaldıracak. Diğer yanda seçmen gerçek bir temsili demokrasi örneği verecek. MHP’ye rağmen MHP’ye oy veren, kendisine zillet diyen bir liderin partisine çekinmeden oy veren insanların belli ki ferasetleri ülkeyi karpuz gibi ayrıştıran söylemlere kapalı.

İstiklal Caddesinin Tünel’e en yakın noktasında adını Tarık Zafer Tunaya’dan alan bir kültür merkezi vardır. Bu aralar yazık ki faaliyetleri bitme noktasına gelen bu merkeze adını veren Tunaya’ya layık görülen bu liyakat boşa değidir.

Tunaya Türkiye’de Siyasi Partilerin kökenini 3 ciltlik eserine sığdırmış ve Türk Demokrasi tarihinin en kalıcı özetlemelerinden birine imza atmıştır.
Tunaya hoca sağ olsa, bugün Türk demokrasisini bu denli krizde gösteren tabloya imza atanlar, belki biraz daha dikkatli davranırlardı..

Türk demokrasisi hiç bir zaman çok parlak bir 100 metre koşucusu değildi. Ancak hiçbir zaman da bu denli geriye, yana, kendi etrafına koşarak zamanı ve zemini tüketmemişti.
Partilerin kimyasına, seçim sisteminin doğasına ve bunu da aşarak bizzat seçmen iradesine tasallut eden bu tüketici halin en kısa sürede sona ermesi şarttır.

Türkiye’ye kuzeyden güneye doğudan batıya bakılsa da oy veren her bireyin kendi kişisel bakışı ve buna uygun tercih dizgesi ile hareket ettiğini kabul etmeye mecburuz.
AKP alıştığı düzenin ve ezberinin bozulmasını kabullenmemektedir.
2002’de ya da 1994’de birileri AKP gibi davransa idi bugünlere zaten gelinmezdi.
Bu gerçeği unutmanın ne ülkeye ne de bu ülkede siyasete soyunanlara faydası vardır.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz