Dördüncü Nöbet; “Özgürlük Nöbeti”

0
Latest posts by Mustafa Kalabalık (see all)

Adalet nöbeti yürüyüşü devam ediyor. Müfreze nöbeti, seyyar olmayı sonlandırdıktan sonra, süreli ve sabit nöbet mevkilerine yaygınlaşacak mı bakalım!

Olmalı mı? Bence olmalı…!

Ama bu arada öğreniyoruz ki birinci nöbetler, yani “demokrasi nöbetleri” yeniden başlıyormuş…

“Adalet yollarda aranmaz!” diyenlerin, demokrasiyi meydanlardan ibaret olarak görmeleri karşısında, özellikle artık bu öğütleri(!) tutup, adaletsizlik yaptığı düşünülen, saptanan, kurum ve kuruluşların önlerinde sabit nöbet mevkileri oluşturulabilir mesela…

Sonuçta yolların, sokakların ve meydanların, etkili, yetkili ve nöbet yerleri olduğunu güç sahipleri de böylece teyit etmiş oluyor sanırım…

Adalet nöbeti tutan ve tutacak olanlar, bence öncelikle geçmişle hesaplaşmalı,  sıra değişiminden önceki “sıra bendeci” adaletsizlikleri kamuoyu ile paylaşılarak, toplu özür törenleriyle birlikte “adalet arınması” sağlanmalı…

Mümkünse geçmişin sebep olunan adaletsizliklerinin de kitaplaştırılması, yayımlanması sağlanabilmelidir…

Topluma aynı hataları, adaletsizlikleri, kısıtlamaları, sıra kendilerine gelip de güç sahibi olduklarında tekrarlamayacaklarına, hatta bugün bu adaletsizlikleri yapanlardan intikam alırcasına adaletsizlik yapmayacaklarına dair de söz verilmeli..!

Hatta “dün dündür, bugün bugündür” denmesine engel olmak için şimdiden resmi taahhütte bulunulmalı..!

Mesela PTT önlerinde de kilometrelerce kuyruklar oluşturarak, adaletsizlik yaptığı düşünülen, saptanan kurum ve kuruluşların temsilcilerine mektup gönderme gibi başka bir adalet nöbeti mevkileri de tesis edilebilir..

Mesela uygun boş arazilerde ve sembolik mülklerde, “adalet temeli” atma törenleri düzenlenebilir.

Hatta, temellerin kalıpları “adalet terazisi” şeklinde olabilir!

Referandumda “hayır” tercihinde ağırlığı olan il, ilçe ve beldeler olmak üzere, “makul sayıda” vatandaşlarca talep edilen yerlere de “adalet terazisi” heykelleri  dikilebilir mesela..!

“Adalet terazisi” figürlü hediyelik eşyalar yapılarak satılabilir, elde edilen gelirler şeffaf bir şekilde ilan edilerek, adaletsizlik (!) mağduru ailelere destek sağlanabilir mesela..!

Vatandaşların yaşadığı adaletsizlik iddialarıyla oluşacak “Adaletsizlikler” kitabı hazırlanıp, yayımlanabilir mesela..!

Örnekler de, nöbetler de çoğaltılabilir. Üretilebilir. Uygulanabilir…

* * *

TDK’na göre özgürlük; “Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî” olarak tarif edilmektedir.  

Ayrıca;”İnsanın, her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencine, kendi düşüncesine göre karar vermesi durumu” olarak da açıklanmaktadır.

Başkalarının düşünmelerinin özgürlüğünü kısıtlamak mümkün mü? Elbette ki değil.

Ancak özgürce düşündüklerimizi açıklamak kısıtlanabiliyor.

Açıkladığımız düşünceler, başkalarının gücünü kısıtlamaya yarıyorsa, güvenlerini sarsıyorsa, yalanlarını ortaya çıkarabiliyorsa ya da doğruları saptırılıyorsa, orada özgürlükleri kısıtlama, zorlama, dayatma, yasaklama yollarına başvurulabiliyor…

‘Senin açıklama özgürlüğün varsa, benim de engel çıkarma, zorlama özgürlüğüm var’ denilebiliyor.

Tıpkı  “günah işleme özgürlüğü” gibi..!

Birinin adalet olarak gördüğünü, diğeri adaletsizlik olarak görebiliyor…

Birinin özgürlük olarak yaşadığını, diğeri kendi yaşamına müdahale olarak görebiliyor..

Birinin inandığına bir başkası inanmıyorsa ya da kendisi gibi inancını göstermiyorsa, kendisi gibi giyinmiyor, kendisi gibi oturup kalkmıyorsa, ‘özgürlüklerin de bir sınırı var’ denilebiliyor…

Bu sınırı kim belirliyorsa artık!  

Fiili zorlamalar olmadan da özgürlüklere zorlama yapılabiliyor. Örneğin “bizden(!)” olmayanların işe güce alınmaması, sudan sebeplerle işlerinden atılması, yaptığı işe değil de düşüncelerinin karar mercilerine biat edip etmemesi gibi tercih haklarını(!) kullanma özgürlüklerini seçenler de var bu memlekette…!

‘Rızkı veren Allah’tır’ sözünü belleyip, “rızkına ben vesile olmak istemiyorum, git başka kapıya” deme özgürlüğünü(!) seçenler de yok değil..!

Haklılar mı? Eh işte kendilerine göre haklılar..

Dedik ya demin! İnanç konusunda da özgürlük..

Birisinin “kul hakkı” konusundaki duyarlılığını, beklentisini, uyarısını dinlemeyip, yapılan adaletsizliği, özgürlük kısıtlamasını, bir diğeri olağan dünya hali olarak görebiliyor..!

Yani o da ahirete havale ediyor kul hakkını, diğeri de…

* * *

“Subliminal mesaj” çılgınlığı da hala sürüyor. Peki bu mesajlar gerçek olabilir mi? Gerçek olabilir!

Ama olmayabilir de! Hüsnü kuruntu da olabilir…

Hatta bazılarının kendi yanlışlarını, hatalarını örtmede kullanmaya başladıkları suni bir kuruntu, korku, hedef, önlem de olabilir…

Bu saplantı veya kuruntu, başka özellikleri de topluma yaygınlaştırdı.

Niyet okuyucular gittikçe çoğaldı mesela! Yargıda dahi..!  

Özellikle toplum önünde muhalif olan kişi ve kurumlar üzerinde oldukça fazlalaşan bir niyet okuma yarışı var ki, bırakın özgürlüklerin kısıtlanmasını, yaşam haklarına tecavüzü dahi kendi özgürlükleri olarak görebiliyorlar..  

Gerçi “muhalif olma” bile içi boş bir söylem haline gelebiliyor aslında. Gücün sahibinin hoşuna gitmeyen her şeyin, muhalif olarak değerlendirildiği bir dönemden geçiyoruz.

İnsanlık tarihine bakarak, insanoğlunun da bir ömrü olduğunu, imparatorlukların ve devletlerin dahi kendi devirleri ve ömürleri olduğunu unutuyoruz..

Kendileri gibi olmayanların özgürlüklerini kısıtlama çabasında, cüretinde olanların, geleceği hangi temellere mahkum ettiklerine, düşündüklerine ve hesap ettiklerine inanmıyorum…

Sadece çok çok dar bir zümrenin, ailenin, kişilerin kısa vadeli imtiyazları ile uzun vadeli dar hesaplarının peşinde olduklarını düşünüyorum.  

Peki ne yapmalı! Bence, demokrasi gibi, adalet gibi, hukuk gibi, bundan sonra özgürlük nöbetlerine de başlanmalı.

Özgürlüklere engel olmaya çalışan, engel olan, planlayan her kim veya kimlerse, hangi kurum, kuruluş ve oluşumlar ise, onlara yönelik özgürlük talebi temalı eylemler, söylemler üretilmeli, sınırsız ve cüretkar baskıları ifşa ederek, hangi baskının hangi sonucu yarattığını gözler önüne sermeli, toplumun tamamının özgürce yaşamlarını sürdürebilme hakları olduğunu, herkese anlatabilmeliyiz…

Evet, zor ve meşakkatli bir dönemden geçiyoruz!

 

Onun için de diyoruz ki;

Dikkat et!

İyi düşün!

Gör!

Oku!

Değerlendir Türkiye’m…

Önceki İçerik‘Adalet Yürüyüşü’ 21. gününde.. Kılıçdaroğlu: Başbağlar Cumhuriyet tarihimizin en büyük sivil katliamlarından biri..
Sonraki İçerikManisa’da deprem!..
16 Ağustos 1970 Kocaeli-Gölcük-Değirmendere’de doğdu. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü ve Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün, “Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi” dalında Yüksek Lisans’ını tamamladı. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, “Siyaset ve Sosyal Bilimler” Doktora (Ö) Öğrencisi olarak dersler aldı. 2010 yılında “Öteki Siyaset”, 2013 yılında da “9. Köy’den Sonra” isimli kitapları Vadi Yayınlarından yayınlandı. 2011 yılında, Kocaeli’ndeki yerel gazete ve dergilerde yazarlığı başladı. Aynı zamanda “Kocaeli TV” televizyon kanalında, “Öteki Siyaset” isimli TV program hazırlayıp sundu. 2016 yılından itibaren de Ocak Medya’da yazarlık yapmaktadır. Özel sektörde, aynı zamanda halen yöneticilik yapmakta olan Kalabalık, Demokraside Birlik Vakfı, İnsani Değerler Derneği, Türkiye Yazarlar Birliği ve Gazeteciler Cemiyeti üyesidir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz