Kafa Farkı mı, Medeniyet Farkı mı?

0

Makaleme aşağıdaki görseli paylaşarak ve üzerinde düşünmenizi isteyerek başlıyorum.

Afrika çöllerinde İtalyan orduları ile Libya’yı kurtarmak için savaşan hürriyet kahramanları, ancak Balkan Harbi bozgununun sonunda vatana gelebildiler. Mustafa Kemal bunların arasında idi. Bir gün kendisine niçin Afrika’ya gittiği sorulur. 

-“Enver gittiği için” cevabını verir.

Akılsızca da olsa kahramanlık şöhreti veren hiç bir sergüzeştte ondan geri kalmamalı, boşuna da olsa ölüme göğüs açmalı idi. 

Yoksa Enver’in hassası cüret, Mustafa Kemal’in hassası basiretti. Hırslar ve heyecanlar devri ise cüreti elinden tutar ve basireti çiğner geçer.

Yani hassalar için net örnekler verecek olursam; Mustafa Kemal 1914’te Savunma Bakanı (o dönemki Harbiye Nazırı) olsaydı, basireti sayesinde devleti 1. Dünya Harbine sokmazdı.

1922’de Enver Paşa cüreti ile İzmir’e girmiş olsaydı, o hızla döner Suriye ve Irak üstüne yürür, kazanılanı da kaybederdi. Tıpkı günümüz gibi…

Yaşanan tarih, okunana hiç benzemez. Tarih okuyucusu eğer sağ olup da kendinin şimdiki fikirlerini duyurabilseydi, felaketleri önlemek işten bile değildi, zanneder.

Bir asırdır kökünden arda kalan Misak-ı Milli toprağında; güçlü olma vasfına ermeye çalışan Türkiye’nin henüz tam kurtuluşa erdiğine inananlardan değilim.

İleri batı dünyası toplulukları içinde zekamızın, yeteneklerimizin, irade ve cesaretimizin bize hak kazandırdığı şerefli yerimizi alıncaya kadar, savaşımız; en başta bir “Medeniyet Savaşı” olmak zorundadır, kaderindedir.

Son yıllarda medeni insanlığın, düşünce ve vicdan hürriyetini korumak için, “Kilise Taassubu” ile asırlarca boğuşarak yarattığı hukukun; bu memlekette düşünce ve vicdan hürriyetini boğmak isteyen ama hükümetler ama dinci taassubu himaye etmek için nasıl istismar edildiğini gördük, görüyoruz.

Biz; ya siyasi hürriyet uğruna toplumsal sosyal hürriyetlerimizi, düşünce ve vicdan serbestliğimizi feda etmek veya bu nimetlere ermek için siyasi hürriyetlerimizden olmak durumuyla karşılaştık, karşılaşıyoruz. Bu çıkmaz içinde bocalamaya mahkum kalamayız. 

Tarihte bir yüzyıl muharebesi vardır. Bizimki ise neredeyse iki yüzyıl muharebesi. Ara sıra ricat (gerileme, geri çekilme) savaşları vererek hala!!! gericilikle, medeniyetsizlikle boğuşuyoruz.

İçteki düşman, medeniyet düşmanlarıdır. Bu düşmanla herkes savaşmalıdır. Bu boğulmaya son verecek olan sır şudur. Arap asıllı olduğum ve Arap ülkelerinden çokça dostum olduğu halde dile getirmekte bir beis görmüyorum ve diyorum ki: 

“Türkiyelinin kafasını Arap dünyasında hüküm süren cahillikten, kabalıktan, eğitimsizlikten, medeniyetsizlikten kurtarmak ve Batı medeniyetine doğru evirmek gerekir. Ki düşünce ve vicdan hürriyetine kavuşulsun.”

“Vatanın medeniyetçi evlatları, Türkiye’liye  iki saadeti bir arada tatmak bahtiyarlığına kavuşturmalıdırlar, hatta mecburdurlar.”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz