- Mezhepçi(!) Siyasetin Sonu - 11 Mart 2023
- Meşruiyet Listesi ve Ortak Politikalar Mutabakat Metni - 1 Şubat 2023
- “O Gidenler de Hep Senin Gibiydiler” - 11 Aralık 2022
Küreselleşme söylemlerinin, kaygılarının ve de sonuçlarının çokça tartışıldığı, hatta yaşandığı dönemlerden, farklı fikirler üretilen, anlam ve değerler yüklenen dönemlere savruluyoruz..
Ülkeler arasındaki ekonomik, siyasal, sosyal ilişkilerin yaygınlaşması ve gelişmesi, ideolojik kutuplaşmaların yumuşaması, toplumların farklı kültürleri, inanç ve beklentileri ile aynılaşmaya çalışmasını da bir anlamda görüyoruz..
Bazen küreselleşme yandaşlarının, kimi zaman ise karşıtlarının söylemleri ve eylemlerinin etkileriyle, bugün bile hala tam olarak ne anlam ifade ettiği, ne etkisi, katkısı, sonuçları olduğu da kavranamıyor…
Özellikle iletişim teknolojilerinin hayatımızın her alanına olanca gücü ve etkisi ile bir yandan medya aracılığıyla dünyaya olumlu yanları empoze edilirken, diğer yandan bitmek tükenmek bilmeyen bazı etnik ve bölgesel sorunların yeniden ortaya çıkmaya başlaması, ülkelerin siyasal yaşam şekillerini ve ülke idarelerindeki ihtilafların, çatışmaların yeniden alevlenmesi süreçlerini de olumsuzluklar olarak karşımıza çıkarmaktadır..
Ülkemizde de iç çekişmelerin, kutuplaşmanın etkilerini yaşayarak görüyoruz.
Çevre coğrafyalarımızdaki savaşların, kargaşaların, gelecek mücadelelerinin çok kısa bir sürede nerelerden nerelere geldiğini de görüyor ve halen de en sıcak şekilde yüreğimizde yaşıyoruz…
Suriye ve Irak ile aramızdaki son birkaç yıllık diplomatik ve siyasal söylemler, politik girişimler, askeri ve ekonomik yaptırımlar, toplumsal hareketler, göçler ve ekonomimize olan etkileri de cabası…
Küreselleşme; ‘yeni dünya düzeninin en önde gelen ideolojik önermelerinden biri olan minimal devlet, refah devletinin tasfiyesini ya da en azından ciddi ölçekte daraltılmasını ifade etmektedir’ diye görüşler ortaya atılarak da tanımlanmaktadır.
Burada ‘refah devleti’ sözünün, mevcut uluslar arası sistemde gerçekte ne kadar refah içinde oldukları da, olunması istendiği de ayrıca tartışılmalıdır sanırım!
Çevre coğrafyalarımızdaki yer altı zenginlikleriyle birlikte, ülkemizin jeopolitik avantajları ve bundan kaynaklanan külfet ile nimetler üzerindeki güç ve bölüşüm kavgaları da ortadadır..
Coğrafyamızdaki komşu ülkelerimizle birlikte, ülkemizde de yeni bir dönüşüm çabası içine girildiği, bu çabaya paralel olarak da toplumumuzdaki sürtüşmelerin yayılma tehlikesinin, her zamankinden daha çok, daha keskin ve mevcut siyasi aktörlerin tecrübeleri(!), bilgi(!) ve gelecek hesaplarının etkilerinin değişmesi yönünde kutuplaşan ayırımlarıyla da görülmektedir…
* *
“Sorunlar, onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez” Einstein
Her değişim süreci ve krizler, içinde bulunulan şartlara göre de yeni imkanlar ve fırsatlar olarak karşımıza çıktığından, geçmişte bazı dönemlerde olduğu gibi, yine bu fırsatları ülkemize kazandırmakla kendilerini sorumlu hissedenlerin var olduğunu görüyoruz..
Bu sorumluluk duygularıyla yeni bir girişim ve oluşum başlatan, bu zamana kadar verdikleri mücadelelerle de zorlu bir süreci başarıyla yönetenler, “İzin vermeyecekler”, “Kurdurmayacaklar”, “Hapse atacaklar” şeklindeki korkutmalara rağmen, şimdi “İYİ Parti” ile Türk siyasal yaşamına katılarak siyaset meydanında yerlerini aldılar.
Aldılar ama siyaset meydanından geçip gidecekler mi?
Yoksa bu meydana uzun süreli yerleşebilecekler mi?
Önlerindeki bu fırsatları iyi analiz edebilecek ve ülkemizin “iyiliği” için yeni kazanımlar elde edebilecekler mi?
Göreceğiz…
Elbette ki ilk önemli sınavlarını da önümüzdeki yerel seçimlerde verecekler.
O sınava kadar da çok çalışmalı, düşünmeli, üretmeli, söylemleri ve eylemleriyle, özellikle de kararsız ve karamsar seçmenin aklına, gönlüne girebilecek çalışmalarda bakalım bulunabilecekler mi?
* * *
Rudyard Kipling’in dizeleriyle bitirmek istiyorum…
EĞER
Etrafında herkes şaşkına dönmüş, yollarını şaşırmış ve bundan seni mesul tutarken, sen kendi tuttuğun yoldan ayrılmaz ve başını dik tutabilirsen,
Eğer beklemeyi bilir ve beklemekten yorulmazsan,
Başkaları seni aldatırken, sen yalanla iş göremezsen veya onlar senden nefret ederken sen nefret etmeğe yanaşmazsan ve bütün bunlara rağmen fazlasıyla iyi görünmez ve fazlasıyla hakimane konuşmazsan,
Rüya görebilir, fakat rüyalarının kölesi olmazsan,
Düşünebilir, fakat düşüncelerini hayatının esas gayesi yapmazsan,
Eğer zafer ve yenilgiyle karşılaşabilir ve bu iki boş şeye karşı aynı şekilde kayıtsızca hareket edebilirsen,
Söylediğinin hakikatlerin reziller tarafından akılsızları aldatmak için değiştirilerek kullanıldığını işitmeye tahammül edebilirsen,
Veya yapmak için bütün hayatını verdiğin şeylerin bir an içinde yıkıldığını görür de tekrar eğilir, yorgun vücudun ve yıpranmış aletlerinle onları yeniden yapabilirsen,
Hayatta elde ettiğin bütün kazanç ve başarıları bir yığın yapar ve hepsini bir yazı-tuğra bahsi ile feda edebilirsen ve kaybeder, sonra da baştan başlayabilirsen ve bütün talihsizliklerini unutup kimseye ondan bahsetmezsen,
Eğer kalbin, sinirlerin ve kasların bitmiş, içinde yalnız dayan diyen iradenden başka bir şey kalmamışsa ve sen onları tekrar çalıştırabilirsen,
Krallarla gezer, sağduyunu elden bırakmazsan,
Herkesle konuşabilir, fakat faziletini muhafaza edebilirsen,
Ne düşmanların ne de dostların seni incitebilirse,
Herkes sana güvenebilirse, fakat bu güven de sınırsız olmazsa,
Eğer sen ömrünün her saatine tam 60 dakikalık değer verebilmişsen,
İşte o zaman içindekilerle beraber bütün dünya senin olur, hatta bundan da daha üstün, sen bir insan olursun oğlum.
* * *
Bakalım İYİ Parti, sloganlarındaki gibi “Türkiye’ye İyi Gelecek” mi?