Bağımsız Yargı, Türkiye’den Bağımsızdır

0

Bağımsız Yargı; Türkiye’de sözde bütün herkesin istediği, ama buna rağmen gerçekleş(e)meyen binlerce şeyden biridir.

Güç odaklarının ve dolayısı ile varolan sistemden çıkarları olanların, aynı zamanda gereksiz paranoya yaratıp gücü elinde tutanların, kısacası “koyunları gütmeye yemin etmiş yün tacirlerinin” haksız yere edindikleri mezralarına gösterilecek bütün tepkileri sonuca ulaştırabilecek yegane kuvvettir.

Bağımsız olmayan Yargı; “Kötü bir tiyatrodur. Temsilcileri ise, yeteneksiz aktörleridir.” Geçmişte bir Avrupa Birliği yetkilisinin dediği gibi; “Türkiye’de bağımsız yargı vardır; olmayan Tarafsız Yargı’dır.”

Açık ve net olarak söylemekte bir beis yoktur. Türkiye’de yargı vardır, ancak; o, “Ön-Yargıdır.” “Bağımsız Yargı” ise, millette tartışma konusudur.

Cemaat, Asker ya da Siyasilere ucu dokununca, bağımsız yargı devrede olsa, işte o vakit adalet yerini bulur. Halk mutmain ve müsterih olur.

Yargı, “Hukuktan” bağımsız yargı haline gelirse, bize lazım olduğunda feveran etmenin manası olmayacaktır.

Kılıçdaroğlu’nun dünkü tespiti:

“Düne kadar Pensilvanya’dan talimat alan hakimler, roller değişti, şimdi saraydan talimat alıyorlar. Ne değişti? Mağdur olan bu ülkenin gariban insanları…”

Gelin görün ki; Ergenekon ve Balyoz operasyonlarında da yargıyı yönlendirenlerin FETÖ bağlantılı oldukları şu anda mahkeme kayıtlarıyla tescillenmiş vaziyettedir.

FETÖ üyeliği ya da iltisaklı olan tutukluların tahliyesi konuşuluyor bu aralar. Gayet tabii haksız yere tutuklu bulunanlar derhal salıverilmelidir, o ayrı konu ama; dün suçlu olanlar, bugün nasıl suçsuz oluyor? Bu bağımsız yargının verebileceği bir karar mıdır?

Her şeyi geçtik. Tabanı “İbadet” diye tescilli olan ve FETÖ’den tutuklu bulunan bu insanların, salıverilmeleri ile mağduriyetleri giderilmiş mi olacak? “Bunca zamandır içeride bulunmanız yetti, bu da bizim siz örgüt üyelerine lütfumuzdur” mu denecek?

Baskın güç; yargıya yön veriyor, emir veriyor, bu parmak kesilecek deniyor. Emri alan, itaat ediyor. Olan hakikaten mazlum halka oluyor. Vicdanı olanın yüreği sızlar. Hak hakkaniyet adalet nerede?

Evliya Çelebi’nin anlattığı tarihi bir hadise vardır. Bilmeyenler için paylaşmakta fayda var. Hikayesi şöyledir:

Fatih, fetihten on yıl sonra da Mimar Atik Sinan’a (bazı kaynaklarda bu mimarın ismi Khristodoulos olarak geçer) kubbesi Ayasofya’dan daha büyük bir cami yapmasını emreder.
 Mimarın kendi hesabına göre ölçüp biçip “üç arşın” kestirdikten sonra yaptığı cami Fatih’in istediği ölçüde heybetli olmaz. 
Fatih, emrine neden uyulmadığını sorar. Mimar; büyük bir depremde caminin yıkılacağından korktuğu için kubbesini Ayasofya’dan daha küçük yapmak zorunda kaldığını ve bu yüzden sütunları kestirdiğini söyler. 
Fatih, hem Ayasofya’yı özellikle kayırdığı, hem de kendinden izin alınmadan böyle bir işe kalkıştığı için mimarın ellerinin kesilmesi emrini verir…
 Mimar çevresindekilerin de cesaretlendirmesiyle, Fatih’i mahkemeye verir.
 Bizzat Fatih tarafından atanmış, Osmanlı adaletini simgeleyen Kadı Hızır Bey, mimarı dinleyip dava açılması için haklı sebep olduğuna kanaat getirir.
Fatih çok büyük bir insan olabilir ama emrindeki birini mahkeme etmeden cezalandırmıştır. Karşı taraf savunmasını yapar, mimar gerekçelerini açıklar ve kadı kararını verir: Fatih suçlu bulunur ve kendisi de mimara uyguladığı cezayla yani elleri kesilerek cezalandırılacaktır.
Mimar şikâyetini geri çekmek isteyince, Kadı, cezayı maddi tazminata çevirir ve mimara yüklü bir miktarda para verilmesine karar verir.
 Karardan sonra Fatih, çıkardığı demir sopayı kadıya göstererek; “Eğer sen Allah’ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin bununla başını paramparça ederdim” der. Kadı Hızır Bey de sakladığı kamayı çıkararak cevap verir: “Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik deşik ederdim” demiştir.
 Mimarın yaptığı bu cami gerçekten de 1766 depreminde yıkılmış, yerine Fatih Külliyesi yapılmıştır.

Bu tip hikaye kulağa da vicdana da hoş geliyor. Ama nerede o devir ve o değerler. Bunlar hep eskilerde kaldı diyeniniz çıkacaktır. Ama ne vicdan, ne adalet eskiyen birer maddedir. Olması gereken hakkaniyettedir. Hepsi bu.

Keşke adalet “hamili kart yakinimdir” fehvasınca uygulanmasa. “Adliyenin bağımsız olduğuna iktidarın dışında kimse inanmıyor.”

Diğer türlü; bağımsız yargı, maalesef bir ezberden ibaret kalacaktır.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz