Münir Özkul ve Aydın Boysan

0

Kıymetli büyüğüm yazar Vehbi Vakkasoğlu’ndan nakille; “Son derece iyi bir Müslüman olan rahmetli babası, son günlerinde ona demiş ki; ‘evladım seni dini anlamda istediğim gibi yetiştiremedim ama sana, nurlandıran, ışık veren anlamında çok güzel bir isim olan Münir’i ve Allah’a kul değil, öz bir kul olman temennisiyle de Özkul soyadını bırakıyorum” demişti.

Geleneksel Türk temaşa sanatının son büyük çınarı ve modern tiyatromuzun duayenlerindendi.

Türk tiyatro tarihinin en saygı duyulan yazarı Haldun Taner’in Münir Özkul’a atfettiği cümle: “Aktör dediğin nedir ki? Er geç unutulursun!”

Rahmetli Erol Günaydın abimiz, yapımcısı olduğum Nekrüt sinema filminde oynarken anlatmıştı. Sonradan da “Aktör Dediğin Nedir ki?” kitabına da girmişti bu anısı: “…hiç namaz kılmamışken birden namaza başladı. Camide yanındakine baka baka kılıyor. Bir kez yatmış, bir daha, kafayı çevirmiş ki; ikisi birbirine bakıyor. “Ne oluyor?” diye sormuşlar birbirlerine. Meğer adam da buna bakarak kılıyormuş !”

Kızı Güner Özkul, bitişiğimizdeki apartmanda oturuyor. Onun aktardığına göre anneannesi Münir babaya seslenirken “benim at suratlı damadım” dermiş.

Hollywood’un Nicolas Cage’in canlandırdığı City of Angels’daki melül bakışlı melek Seth nere, Münir Özkul nere? Bizim meleğimizdir o ve en kralıdır. Keldi, buğulu bakardı, acılı bir gülümsedi mi kainat ağlardı. Münir Usta esas oğlanın omzuna bir dokundu mu, dünyanın tüm babaları tüm darda kalmışlara sıradağ olup arka çıkarlardı…!

Steve Buscemi dünyadaki en güzel çirkin insandır ama Münir Özkul’dan sonra.

Bakkalların yerini devasa marketlerin kasiyerlerinin aldığı, ‘mahalle iklimi’nin toplumsal formasyonlarımız gereği herc’ü merc olduğu, bir dünyada Münir Özkul sadece yaş icabı değil, zihniyet-rol icabı da emekli olmuş ve göçmüştür.

Bu yazdıklarım suyu çıkan nostaljik hayıflanmalara, acılı modernleşme sürecinin köksüz eleştirilerine çalıyor görünebilir.

Evime 100 m mesafede; Cihangir’deki turşucunun önünden her geçişimde replikleri belirir kafamda.

“Gençliğine turrup sıkayım onun”

Futbolcu Cenk Tosun bile bugün İngiltere’ye giderken beraberinde turşusundan alıp götürdü.

Hepimizde biraz Şabanlık olduğundan mıdır nedir, çok sevmiştik onu. 96 yılında “Ay, ışığında saklıdır” filminde oynamıştı Ay yüzlü güzel insan…

Tarık Akan’ın sevdiği kız olan Itır Esen’in zengin babasının onlara hayatı zehir ettiği filmdeki;

“Dokunma aileme, dokunma oğluma, dokunma gelinime. Eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı incitmemiş olan ben, çeker vururum seni” diye öyle bir tehdit etti ki, sanki hepimiz birer yumruk atmış gibi olduk tüm kötülerin ve tüm haksız güçlülerin yüzüne.

Ama ben en çok fabrikada sendika temsilcisi olduğu ve kızı Hale Soygazi’nin, patronun oğlu Tarık Akan’la aşk yaşayıp çocuk falan doğurduğu filmde, patron Hulusi Kentmen’in “bu ne nankörlük? Ekmeğimi yiyorsun” sözlerinin karşısında dimdik durup; “Ekmeğini mi yiyorum? Asıl biz boğaz tokluğuna çalışıp senin işkembeni doyuruyoruz” diye haykırdığı sahneyi severim ki; bence bu sözle onca zamandır “ekmeğini yedikleri” için pis patronların her istediğini yapan, baskılarına boyun eğen Ayhan Işık’ların, Kartal Tibet’lerin, Sadri Alışık’ların yıllardır boğazında düğümlenmiş sözleri bir çırpıda söyleyivermiştir.

Bu replikleri, tiradları ondan başka kimsenin bu kadar anlamlı dillendirebileceğine inanmıyorum…

Fedakarlık, dürüstlük, kadirşinaslık, hamiyetperverlik, alicenaplık, kalendermeşreplik, dirayet, feragat, tevazu, kanaat, haksızlığa itiraz, tokgözlülük, helalilik, samimiyet, bağışlayıcılık… bütün bunları biz onun Yeşilçam filmlerinde canlandırdığı karakterlerden öğrendik.

Yaşını bir noktada sabitleyerek, 1960’daki bir filmde de, 1990’daki bir filmde de aynı simayı muhafaza etmeyi başarmıştı; Gregoryan rahibi saç stiliyle beyaz perdeye en çok emek verendi. Gençliğini hiç bilmem, zira kendisini bildim bileli siması hiç değişmedi desem mübalağa etmiş olmam. Gençliğimize “turrup sıkan” bilgeydi.

Meddahlıkla ve tiyatro ile olan ilişkisi, Yeşilçam tarafından keşfedildikten sonra gücünü yitirmistir. Boy gösterdiği filmlerin haddi hesabı yoktur. Adile Naşit’e koca gerektiğinde o hep ordaydı. Adile Naşit’le hakikaten “Leyla İle Mecnun” gibi yakışıyorlardı. İçimize işlemiştir bu gözyaşı bulaşmış, gülümsemeler. Bir Adile Naşit bir de Münir Özkul yapabilirdi bunu. Adile Naşit’in diğer yarısıydı o. Özkul, yanına göçtü. Seyredildiği de huzur veren, bir iyi insan daha gitti bu diyardan.

Bu ülkede herkesin, Münir Özkul deyince dimağına düşecek ortak noktalar vardır. Babadır, Mahmut Hocadır, en karakterli rollerin has adamıdır, gözlerinin içi gülen adam gibi adamdır ve vesaire..

Halkın bazı insanlar üzerindeki düşüncesinin aynılığı beni mutlu ediyor. Bir ülkede insanların ortak paydada buluştuğu isimlerin çokluğu o ülkenin bir zenginliğidir.

Nasıl ki Kemal Sunal hiç yaşlı adam olmadı, Münir Özkul da hiç genç olmadı. O yüzden de yaşlanamaz gibi geliyordu. Ölme ihtimali hüzünlü ya da korkutucu olamayacak kadar gerçekdışı gibi geliyor rahmetlinin.

Oda Tv, kendisinin hasta halde fotoğrafının çekilmesini sağlayan Bakan Fatma Şahin’i eleştiren bir haber yapmıştı vakti zamanında. Evet haberde son derece haklılardı. Peki bu haberi bahsi geçen fotoğraflarla vermek hangi aklın ürünüydü? soramamıştım. Madem Üstadın hasta halinin görüntülenmesine tepkiliydiniz, bu konudaki fotoğrafı kabak gibi manşetten göstermek ne demekti? Olan oldu bi kere diye mi düşünmüşlerdi bilemiyorum? Oda Tv’deki o fotoğraf ile haberdar olan çok kişi olmuştur kanaatimce.

Yuvasız Kuşlar filmindeki kuşlarını salarak ağlama sahnesi kanımca kariyerinin en güzel sahnelerindendir. Şimdi kendi salındı kuş misali, ahirete intikal etti.

Mahmut Hoca’nın repliğinde dediği gibi “o tüccar değil, eğitimciydi.” Günümüz eğitiminin yap-boz’a dönen sistemine, “turrup sıkmasını bekledik hep” Mahmut Hoca’nın.

Mekanın cennet olsun Ustaların Ustası, Yaşar Usta..!

(Yarın da Aydın Boysan’ı yazacağım.)

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz