Felsefesini Dinledikçe, Hep Başımızda Ötecektir..!

0

Hemen hemen her konuda felsefe üreten bir toplumuz. Dilimizdeki inkar, felsefenin tarifini yaptırır adeta. Yani dün dediğimizin tam tersini bugün, onun da tersini bir sonraki gün dillendirmek mümkün olabiliyor. Felsefe yapılmasa, bu kadar inanan kalır mı size?

Düşünme eylemini daha çok yapmayı sağlayan,
herşeyi hemen kabullen-me-meyi öğreten,
bilimden farklı olarak gelişimin bir önceki bilginin yerine bir yenisi getirip tez, antitez ve sentez kuramlarını kurmayı amaçlayan, cevap bulmaktan çok sorulması gereken daha fazla sorunun ortaya atıldığı 
bir olgudur felsefe…

Felsefe yapmak bazen moronların ürettiği bir tür dalga geçme deyimidir. Zira onlar felsefenin f’sini bilmeyen bir sürünün azalarıdırlar.

Mustafa Topaloğlu’nun bir şarkısına da konu olmuş bu bilim dalı için dillendirilen o şarkı, tüyleri diken diken edercesine memleketin eğitim seviyesini göstermekteydi. Yelyepelek yelken kürek, bu millete felsefe gerek…

Einstein, “Batı Felsefe Tarihi”ne yazdığı önsözde; “felsefe, metafizik ile doğa bilimleri arasındadır” der. Öyle bir kültür ki bizdeki, biat edilen kişinin dillendirdiği her şeye inanılır, felsefesi ak-kara zıtlığı gösterse bile gerçekliğine, doğruluğuna her türlü inanılır. Bir nevi felsefe yapanın, metafizik geriliminde yaşandığı hissi uyanır.

Oysa; felsefe soru sorma sanatıdır. Alınacak her cevap yeni bir soruyu doğuracağından kendi içinde bir kısır döngü içerisindedir. Felsefede zaten önemli olan cevap değil, hangi soruları doğuracağıdır. Size dillendirilen felsefeye kuşkulu yaklaşın, sorular sorun ve cevaplara odaklanmayın. O vakit cevapların nasılsa birbirini inkar eden boyutta olduğunu fark edeceksiniz.

Beynini düşünmek gibi bir işlevle meşgul etmek istemeyen insaların varlığından bile habersiz olduğu, bütün bilimlerin kendisinden doğduğu derin düşünme sanatıdır felsefe. Düşünmediğinizde; koyun gibi güdülürsünüz..!

Seversiniz ya da sevmezsiniz Elif Şafak’ın Şehrin Aynaları adlı kitabında harika bir tasvir vardır:

“’Tufandan sonra Nuh, çifter çifter gemiden inen insanlara, bitkilere baktı. Yorgun ama umutlu görünüyorlardı. Herkes ve her şey aşağıya indiğinde, onları selâmete çıkaran gemiyi son bir kez dolaşmak istedi. Kendi elleriyle diktiği ve kırk yılda büyüttüğü çınar ağacından yaptığı geminin güvertesinde dalgın dalgın dolaşırken, köşede tir tir titreyerek birbirlerine sarılmış bir dişi ile bir erkek gördü. Ötekilere katılıp gemiden inmeye, bilmedikleri hayata yeniden başlamaya cesaret edemedikleri âşikardı. Yaklaştığında bunların mana ile akıl olduklarını anladı. Onları gemiye ne zaman aldığını hatırlamıyordu. Dikkatlice baktığında, mananın kat kat kabaran eteklerinin altında kıpırdayan bir bebek olduğunu fark etti. Henüz gözleri açılmamış bebeği kucağına aldı ve adını ‘felsefe’ koydu. Böylece felsefe, geçmişin felaketleri ile geleceğin vaatleri arasında ve her ikisine de değmeden yüzen bir gemide dünyaya gelen ilk ve son bebek oldu.”

Fernando Pessoa da “(…) Çünkü düşünmek anlamamaktır…
(…) Düşünmek gözleri bozuk olmaktır” der.

Felakete sebebiyet verenlerin, söylemlerine, vaatlerine, felsefelerine kulaklarınızı tıkayınız. O vakit felsefe yapacak alan bulamayacak, felaketlere sebebiyet veremeyecek ve kendiliğinden çekip gidecektir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz