1. Dünya Savaşı’ndan Bir Asır Sonra

6

Dün Sn. Cumhurbaşkanı Paris’te coşku ile karşılandı haberlerine konu ziyaretin sebebini ülkede kaç kişi biliyor. 11 Kasım 1918’den tam 100 yıl sonra, dünya 1. Cihan Harbi’nin bitişinin tam 100. yılını idrak ediyor aslında. Ülkenin balık hafızası ve 1 bytelik rami için 100 yıl tarih öncesi sayılır. Yine de dünyanın belli başlı ülkeleri bu ilk ve kanlı savaşın sona ermesinden bu yana geçen 100 yılı adeta dünmüş gibi anmak için bir araya geldi…

Birinci savaşın ikinciden önemli bir farkı vardır: İkinci dünya savaşı bir zorunluluk iken, ilkini aç gözlü bir hırs tutkusunun insanlığa mirası olarak tanımlamak doğru olacaktır. Özellikle İngilizler yılın bu aylarını hep yakalarında bir kırmızı gelincik ile geçirirler. 1. Dünya Savaşı için gösterilen bu münhasır tavır 2. Dünya Savaşında yoktur.

1. savaşta ölenler muhteris bir açgözlülük kurbanı olarak ayrı bir sempatiye mazhardır. Oysa 2. savaş kurbanları faşizm karşısında ölüm-kalım mücadelesi vermenin nihai ve zorunlu şehitleridir. Şehitler de sempati ile anılır ama onlara acıma duygusu daha az düşer.

Aslında iki savaşın da bahanesi Almanya-Fransa rekabeti ve bu rekabetin fiziki tatbik sahası olan Alsace bölgesidir. Bu yüzeysel bahanenin arkasında ise savaşın gerçek saikleri gizlidir.

Tam da bu noktada 2. Dünya Savaşı, Hitler’in dünyaya karşı kemeri çözüp niyeti bozmasına karşı bir öz savunma, bir nefsi müdafaa olarak ayrışmış idi. Buna karşılık 1. Savaş bir paylaşım mücadelesi olarak tarihe geçmiştir. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun artık sürdürülemez olduğu bir noktaya vardığı bilgi ve bilinci ile, savaşın önemli bir kısmı da bakiye topraklar üzerinde cereyan etmiştir.

Uğruna devlet kaynakları harcanarak diziler çekilerek yüceltilen 2. Abdülhamid’in 33 yıllık devrinin sadece 10 yıl sonrasında Osmanlı sıfırı tüketmiş bir halde galip devletlerin insafına kalmıştır. İttihatçıların akıllarını aşan hırslarına yüklenen mesuliyet ne denli gerçek olursa olsun, Osmanlı’nın son 50 yılının 33 yılına hükmeden Sultan Abdülhamid belli ki dönemini hiç de iyi değerlendirmemiş. Ülkesini ne bir cihan harbine ne de bu harpten korunmaya hazırlamış.

11 Kasım savaşın sonunun 20 Kasım ise Mondros ateşkesinin 100. yılını işaret eder. Mondros’a istinaden Sevr ile belirlenen sınırlar ise Osmanlı mirasının paylaşımında Türklere Anadolu’nun küçük bir parçasından gayrısının layık görülmediğini teyit etmektedir.

10 Kasım’da Atatürk adını dahi anmaktan imtina edip alternatif tarihi zihni bir üretim olarak servis eden Mısıroğlu’na ziyareti tercih eden Ali Erbaş’a da bu vesile ile Sevr’in orijinal nüshasını tetkik edeceği bir linki iletmek de faydalı olacaktır.

%99’u Müslüman ülkenin Diyanet Başkanı olarak milyarlara hükmeden Erbaş, twitterda Atatürk içermeyen paylaşımlarına 40 bin gibi orta ölçekli ilçe nüfusu kadar takipçisinden dahi yeterli desteği almasa da durumundan şikayet etmemekte. Bu da ülkemizin gariplikleri listesinde yerini alan acaiplik olarak kayda geçiyor.

Batının medeniyetini telefonunu twitterini otomobilini alıp da tarihe olan vefa duygusunu bu denli reddetmek, ancak siyasete olan tabiyetin bir vesilesi olarak addedilebilir.

Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşını 2. Harpten muhafaza etmiş ama ruhunu ABD’nin anti Sovyet propagandası mahsulü olan soğuk savaştan koruyamamıştır.

Türk sağı ve din diyanet politikasına sırtını dayamış tarih ifsadcıları için bu anti Sovyet Amerikan politikasına sırt vererek elde edilen ucuz muvaffakiyet hala mirası tüketilmemiş bir menba olarak işlemeye devam ediyor.

Tarih ise çarkını aralıksız çeviriyor. Tarihi değiştirip bozup bundan kendine ideoloji devşiren sakillik ise kafasını vurduğu duvarların yarattığı hasarı gidermek için envai metodu tatbike yöneliyor.

Anlatılan kendi hikayesi ama gülmeye devam ediyor.

6 YORUMLAR

  1. Yazının ana fikri isabetli, eleştiri haksızmı değil ama nerdeyse her paragrafında bilinçli ve iradi yanlışlıklar var. Yazar, fikirlerini ispat için gün yüzündeki gerçekleri dahi çarpıtmaya meyilli olduğu algısını oluşturunca inandırıcılığını yitiriyor.
    Yazar 1. dünya savaşından 100 yıl sonraki durumu geriye doğru yorumlarken aklına diyanet işleri başkanının 10 kasım da Atatürk’ü anma twiti atmadığı gelmiş ve satırlarının yaklaşık 3 te birini o konuya ayırmış. 10 kasımda Atatürk twiti atmamak Atatürk’ü sevmediğimiz anlamına mı gelir. Sevmiyorsa böyle yazınca sevmeye mi başlıycak, hem bize ne bundan. Yazarın diyanete karşı bir husumeti var belkide bilemeyiz, daha önce cemaati kalmıyan kiliseleri camiye çevirdiği için de öfkeliydi diyanete. Avrupada o tarz kiliseler satışa çıkarılıyor, belki de burda da satmışlardır diyanet almıştır. Diyanette alınca tuhafiye dükkanı açacak değil sanırım, cami açar, çok çok alt katı varsa oraları değerlendirir tuhafiyeci olarak.
    Sanırım yazarın diyanete olan öfkesinin altında mevcut iktidara olan yakınlığı, yatkınlığı yatıyor. Hak vermemek mümkün değil, lakin uslubu hak vermeyi zorlaştırıyor…

    • 1. Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşını birlikte okumak, Kurtuluş Savaşını itibarsızlaştıranı ihyayı teşhir etmek. Yapılan bu. Siz anlamak istemeseniz de bu. Diyanetin soğuk savaş ürünü zihniyetinin ifşasına cami ile savunma yapmak yorumcunun soğuk savaş taktiği. Şimdilik Bu kadar

  2. Yazıyı okuyunca bilmedigimiz bir cok noktayi göz onüne seren bir yazı dedim ve devamında ki eleştiri yazısını okudum.El insaf dedim. 1.Dunya savaşı unutulmasın diye biraraya gelmis devletlerin yemegi akabinde barış icin laf söylemesi gereken diyanet,her mevzu icin hutbe hazırlayan 10 kasım da Atatürk icin bir tek cümleye yer vermediği gibi Diyanet işleri başkanı sarığı ile ziyarete gitmişse kimse kusura bakmasin herkes söz soyleme hakkına sahiptir.Ali Erbas olarak gitseydi bu ziyaret kimseyi ilgilendirmezdi.Şimdi Diyanet Başkanı sarığını önüne koysun ve iyice bir düşünsün derim.Sn Dündar emeğinize sağlık

  3. Diyanetle Fransadaki toplantı ve 1. dünya harbi arasında nasıl bir alaka var, diyanet işleri başkanlığı o savaşın hangi tarafındaydı. 1. dünya savaşını diyanet mi başlattı? 10 kasımda Atatürk paylaşımı yapmamak kusurmudur, hasta olan birini resmi kıyafetiyle ziyaret etti diye linç mi etmek lazım diyanet işleri başkanını, kişinin siyasi düşüncesi aklını perdelememesi lazım. Bir tarafta yazara göre 33 yıl padişahlık yapan, ülkesini ne savaşa hazırlayan! ne de savaştan koruyan!? bir Sultan Abdulhamit var, bir tarafta da bizim bildiğimiz Sultana darbe yapıp, ülkeyi savaşa sürükleyen ittihatçı darbeci paşalar var. Bir diğer tarrafta 1. dünya savaşında ölenlerle 2. dünya savaşında faşizmle ölüm kalım mucadelesinin şehitleri var. Aslında yazarın, bu savaşların neresinde olduğunu bilsek yazı daha ışıklı, yorumlarda deli saçması olmayabilirdi.

  4. Alper bey Kadir Misiroglu ile empati yaptığına göre Veysi Dündarin yazisina ettiği hakaret övgü mertebesinde. Kendisi Erkan Tan okusun eminim çok beğenecek

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz