2019 “Tanzim”at Dönemi: Simit mi, Domates mi?

0

VAR Olsaydı Amatör Kümeye Çoktan Geri Dönmüştünüz…

Şehri bir afet sonrası görünümüne tahvil eden çadırların önünde günlerini tüketen insanlar ikinci günlerini de tamamladı.

Abidin’e mutluluğun resmini çizdirmek isteyen Nazım’ın memleketten insan manzaralarında aktardığı türden bir yoksulluğun şehrin meydanlarını en azından seçime kadar kaplamaya devam edeceği anlaşılıyor.

İktisat terimi ile “low good” yani düşük mal denilen en temel gıdaları halka ulaştırmak için gösterilen çaba ve bunun sunum şekli bu şehrin uzun süredir görmediği bir çaresizliği resmediyor.

Şehir yoksulları şehrin meydanlarında iktidarın inayeti ile kendilerini iyi hissetmeye davet ediliyor. Tam da bu çadırlar şehri kuşatırken TV kanallarında (dün de tekrar tam önünden geçtiğim ve yolun altındanı daha mümkünken yapılan üst geçidi ayıpladığımı da belirteyim) Bakırköy sahiline yapılan multi milyon ederli evlerin reklamları dönüyor. Kandilli’de lansmana çıkmış katıksız lükse çağırıyor bir diğeri.

İstanbul metrekaresi dolar bazında bir kaç binle ifade edilen projelere ve çadırlarda ucuz gıda peşinde dikilen insanlara aynı anda ev sahipliği yapıyor.

Televizyonda dönen reklamın cazibesi ile dünyada sadece ve ilk defa İstanbul’da olan ev mi mobilya mı olduğuna karar veremediğimiz zevklere şahit oluyoruz.

Her iki reklamın arka fonuna yerleşen klasik müziğin şahika eserleri, Mozart kadar olmasa da, yerli milli bünyelerde hasara yol açacak düzeyde…
Birisi İtalyan Vivaldi, diğeri Fransız Satie.
Her ikisi de en az Mozart kadar tanınmış ve bir o kadar da bizim kültürümüze ters (!)

Tabii ki bu müziğe katlanıyoruz. Ne diyordu İsmet Yılmaz? “Vereceğimiz oylar ruz-i mahşerde berat belgesi olacak”, değil mi?
Ve bu toplumun kodlarına işlenmiş sözleri hafife almamak lazım: “Dünyada mekan, ahirette iman”.

Dünyada mekan için tüm çabasını harcayan siyasi iktidarın gayretleri Vivaldi’nin Kış, Satie’nin Gimnopedisi eşliğinde tv’den evlere taşarken, aynı tv’lere bakan insanlar sabahın kör karanlığında 10’da açılacak tanzim satışın kuyruğuna dahil olma telaşında.

İstanbul’da yaşayıp da iktidar inayetine tabi olan insanları Kadıköy meydanında gördüğümde birer beyaz bulut gibi Karaköy’e, Eminönü’ne, Beşiktaş’a uçan vapurlar geldi aklıma.

Ben de o vapurlardan biri ile Kadıköy’e inmiştim zaten.
Bir kaşarlı tost ve bir çay için 6 lira ödemiş, tarifsiz bir keyif ile yaşadığıma şükretmiştim.

Sıradan bir İstanbul’lu çekirdek aile için bu çay-tost kombinasyonunun maliyeti aynı belediyenin işlettiği vapurda 24 lira tutuyor. Bu 24 lira ile tanzim satışta filesini doldurmaya çalışan ailenin İstanbul’un bu en asgari keyfine nasıl bütçe ayırabileceğini düşündüm birden.

Alt tarafı ince bir ekmeğin içinde kaşar ve yanında ince belli bardakta bir çayı maaile taamın bedeli ile soğukta beklenen bir sıranın ödülü ikame edilir mi?
Buna bir de gidiş dönüş 18 TL akbili de ekledin mi, etti mi sana 42 TL?
Tam da suya getirip susuz geri götürmek diye ben buna derim.

Kadıköy iskelesine gelip vapurda bir tur atamamak İstanbul’un insanına yapılan kötülüğün en ağırıdır zannımca.

“Kimse kusura bakmasın” dünyayı titretsen ne olur, bu şehrin insanına bir vapur keyfini sunamıyor isen.

“Kimse kusura bakmasın” çelişkiler biz onları görmüyoruz diye Boğaz’ın serin sularına gömülmüyor.

“Kimse kusura bakmasın” şehrin insanına ucuz gıdayı layık ve münasip görenler, onları vapurda bir tost/bir çayı yemeye bile müstahak görmeyenlerle aynı kişiler.

“Kimse kusura bakmasın” İstanbul’da tüp kuyruğunda beklemedim ama tüpün Arabistan’dan dolduğunu bilecek kadar da akil baliğim.

“Kimse kusura bakmasın” şehrimin kat mülkiyetine ayrılmış tapularını (bir diğer ifade ile vatan toprağını) satın alıp üzerine bonus olarak pasaportuma ortak olanların ülkesinde yetişen tüpün kuyruğunda beklemek koymaz ama, domates için bu coğrafyada sıraya girildiğini görmeseydik iyiydi.

Herkes bu kusurlara iyi baksın. Bunlar ağır kusur.
Ceza sahasında elle oynayıp da rakip kaleye penaltı çekecek kadar kuralları kendine yontanlar için değil tabii.

VAR sistemi bu ülkede sadece futbolda var.
Siyasette VAR olsaydı; yıllar önce oynadığınız amatör küme takımına çoktan dönmüştünüz.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz