Bir Vasata Tutunmak 

0
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

Bu ara vasat kelimesini pek sevdim! Bu kelime o kadar çok şeye karşılık geliyor ki, içine girdiğimde şaşmadan edemedim. Ama yine de konu biraz anlaşılsın diye vasatın ne olduğu ve ondan ne anladığımı kısaca biraz anlatayım. Öncelikle bu sözünü ettiğim vasat bildiğiniz anlamda ortalamanın altı bir vasat değildir, gördüğünüz, duyduğunuz ve bildiğinizi düşündüğünüz her şeydir. Hayatta anlam yıktığınız ne varsa hepsi bu vasatın içindedir. Ve kötüsü siz bu vasatı bilince çıkarmadığınız müddetçe içinden çıkmazsınız.  

Bu vasatın bilincine ulaşmak size onun dışına çıkmaya karşılık gelebilir, ancak bunu izah etmek kolay olsa da dışına çıkmak o kadar kolay değildir. 

Bu vasatın içi bildiğiniz dünyayı ve ona dair her şeyi kapsamaktadır, dışı ise iki çeşit körlüğe karşılıktır: bu körlüklerden biri siyah ve diğeri de beyazdır. İkisinin birleştiği nokta ise henüz bu bilinçle içinden çıkamadığımız bir kabustur! 

Siyah körlük gözün görmediği noktadan itibaren başlamaktadır, beyaz körlük de öyle. Birleşme noktası ise bildiğimizi sandığımız bu dünyayı kapsamaktadır; daha farklı bir ifadeyle algıladığımız bu dünyayı kapsamaktadır. 

İnsanlar bu vasatın dışına çıkmaya kalktıklarında bu vasatın ipine tutunarak çıkmaya çalışmaktadırlar, çünkü henüz bu vasatın dışında olanlar konusunda bir seçme ve ayırda gitme görüşüne sahip değildir.  

Eminim şu ana kadar ne anlattığımı bilmiyorsunuzdur! Merak etmeyin ben de bilmiyorum! Ben gördükçe yazan ve yazdıkça gören biriyim; o nedenle şu anda yazarken ben de sizinle öğrenen biriyim. 

Devam edelim; diyelim ki uzayda bir gezegenin dışına, sonsuz bir boşluğa doğru yola çıkıyorsunuz, gezegenin dışına adım attığınız an gördüğünüz şey ya gözün görmediği sonu olmayan bir karanlıktır ya da görü duyunuzu devre dışı bırakan o düzeyde bir aydınlık. Siz hiçbir şekilde bir şey görmüyorsunuz, nereye gittiğiniz, nasıl gittiğiniz veya hangi yöne gittiğiniz konusunda en ufak bir fikriniz yok. Ama gittiğinizden eminsiniz, çünkü bildiğiniz bir vasattan yola çıkmış ve şimdi o vasatın dışında bir yerdesiniz.  

Şu var ki, bu vasatın dışına çıkmanız içinde o yolculuğa çıkmanız gerekiyor. Çünkü yıllardır bir vasatın içinde yaşamışsınız ve ötesi olduğunu bilmenize rağmen elinizde, size yol gösterecek bir şey olmadığı için hep beklemişsiniz. 

Ama şimdi elinizdeki vasatı referans alıyor ve o referans üzerinden bilmediğiniz bir evrene doğru gitmeye çalışıyorsunuz. Ancak elinizde vasatın dışı hakkında en ufak bir bilgi yok, vasattan hareketle öngördükleriniz dışında. Vasattan seçtiğiniz referanslar ise sizi o görü sınırından öteye pek taşıyamıyor, ya da taşıyor mu, bilmiyorsunuz, bildiğiniz artık vasatın dışında, bilmediğiniz bir yerdesiniz.  

İşte, vasatın farkına vardığınızda vasatın farkında olan bilincin sınırının da farkına varıyorsunuz; bunun farkında olmayan bir bilincin ise takdir edersiniz ki öyle bir derdi de yoktur, çünkü görü sınırı içinde inşa ettiği anlam onun için yeterdir.  

Ama biz vasatın içinde vasatın sınırlarını zorlayan bilinci konuşuyoruz.  

Şimdi küçük sorularla devam edelim: Öncelikle görü sınırındaki bilinç nedir? 

Duyularımızın aldığı ve bilincimizin eldeki veriler ışığında kendisince neticesine vardığı bir sonuç mudur? 

Peki, bilinmeyenin sınırı bu olabilir mi? 

Tabi ki hayır, kaldı ki bilincimiz de bunun farkında.  

Bilenler bilir; Eski Romalılar ötesini kaos kelimesiyle ifade ederdi.   

Bu eskiden her şeyin düzensiz olduğuna dair bir kabuldü. Ama sorun şu ki duyular kendi görü kozmosunu oluşturunca onlar her şeyin bir düzene girdiğini kabul etti.  

Peki, gerçekten her şey bir düzene girdi mi, yoksa duyular bu şekilde evrilerek kaosu bir kozmos şeklinde mi görmeye başladı? 

Bugün duyuların bu şekilde evirildiğini ve kozmos adına bir vasata sarılarak tutunmaya çalıştığını biliyoruz. 

Sanırım yukarıda da şöyle bir ifade kullandım; vasat gördüğümüz ve ondan kendimizce müspet sonuçlar alınca anlam yıktığımız her şeydir. 

Ama şunu biliyoruz, arzumuz bu vasatın dışına çıkmak, boşluğun efendisi olmaktır! 

Şunu söylememe gerek var mı bilmiyorum, boşluğun efendisi demek her şeyin bilincine varmış bilinç demektir ve her şeyin bilincinde olan bilinç ise hem her şeydir hem de hiçbir şey.  

Hiçbir şeyin, yani hiçliğin her şeyden daha büyük ve kapsayıcı olduğu ise bildiğinizi kabul ediyorum.  

Boşluğun efendisi muhtemelen bilindik insana karşılık değildir, çünkü bilindik insan bilinci henüz her şeyi kapsayacak kadar değildir.  

Hem zaten bilincin anlam adına görü sınırındaki bir vasata tutunması nedeni de buradan gelmektedir. 

Vasatın bildiğiniz, bildiğinizi sandığınız ve öyle olmasını umduğunuz her şey olduğunu daha önceki yarılarımda da defalarca yazmıştım; bilmediğiniz bu vasatı kaos içinde küçük bir kozmos olarak kendi kendinize inşa ettiğinizi de.  

Yani demem o ki, aslında siz kaosun içindesiniz, kendi inşa ettiğiniz bir kozmosa kendinizi siz kapatmışsınız ve kapattığınız için de, kaosun dışında, bir kozmosun içinde yaşadığınızı kendi kendinize düşünüyorsunuz. 

Bu aslında bir yerlere tutunmaya şartlı olan, o referanslara göre düşünme becerisi gösteren bilincinizin size küçük bir oyunudur, daha açık bir ifadeyle sizi o sonsuz boşlukta emniyete alması şeklidir. Genetik anlamda bu şekilde evrilmeniz ise yalnızca o kozmos özleminin sizi ulaştırdığı bir neticedir. 

Yani aslında evrim isteğinize karşılık veriyor. 

Ama gerçek şu ki, siz aslında bir illüzyonun içinde değilsiniz, olaylara bir açıklama getiremeyen bilinciniz bu kaosa tahammül etmek için kendi illüzyonunu kendisi yaratmıştır, evirilmenin kendisini bu şekilde göstermesinin önünü de kendisi bu şekilde açmıştır.  

Örneğin gözünüz sizi bu kozmosta bir kütle şeklinde görüyor, oraya buraya çarparken bilinciniz ise sizin gerçekten oraya buraya çarptığınızı düşünüyor, ama bu görü yüz kat veya bin kat daha yüksek veya düşük olsaydı gerçekte böyle bir şeyi görmeyecek ve bu seferde vuku bulanın başka bir boyutta gördüğünüz şey olduğunu iddia edecektiniz. Çünkü o zaman farklı bir görü evreninde olacak ve her gördüğünüzü o görü evrenine göre tanımlıyor olacaktınız.  

Sanırım görüdeki o sayı katlarının sonsuz büyüklük ve sonsuz küçüklük şeklinde kurgulanabileceğini siz de biliyorsunuzdur. 

Beni anladığınızı umuyorum.  

O zaman size şunu söyleyeyim; buyurun, siz de boşluğa hoş geldiniz! 

Ama yol tuzlu görünüyorsa herhangi bir yalanla avunmaya devam etmenizi öneririm.  

Merak etmeyin insanların ekserisi aynı şeyi yapıyor. 

Kaldı ki bilinç olarak öyle bir seviyeye gelseniz bile bir de biyolojik anlamda o yönde evirilmeyi bekleyeceksiniz! 

Tabi suni bir modifiye yoluyla bir sıçrama rampası bulamadığınız sürece. 

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz