Devrim Gerçekleşti, Ülkede Bir Bahar Havası

1

Yaşar 1981 doğumlu, yani 37 yaşında. İsmini sormadım, çünkü sırtında yazıyordu. Yaşını kendi söyledi. Bana kaç yaşında göründüğünü sordu; ben öylesine 30 dedim. Teşekkür etti, çay ısmarlamak istedi. Yaşar’ın gözleri parlıyor, sesi vapuru inletiyordu. 17 yaşından beri hayatta belki de en sevdiği ilk 3 şeyden biri olan Fenerbahçe’sini idare eden, ondan başkasını tanımadığı Aziz Yıldırım’ın gidişini kutluyordu.

Hem de en yüksek perdeden. Yaşar şöyle haykırıyordu : “20 yıllık iktidarı yıktık Fenerbahçe’yi kurtardık; sıra Türkiye’yi kurtarmakta. 24 Haziran’da inşallah Türkiye’yi de kurtaracağız.”

Sevimli Fenerbahçeli Yaşar’ın bu içten ve sempatik hallerini ve ricası üzerine çektiğim fotoğrafını geride bırakırken aklımda onunla geçen kısa buluşmadan kalan izlerin en başında Aziz Yıldırım’dan Fenerbahçe’yi kurtarma ifadesi geldi. Evet Fenerbahçe’yi bu denli seven Aziz Başkan’ı, Fenerbahçenin bir derdi, bir sorunu olarak görüyordu. Aslında o da çok iyi biliyordu Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe sevgisinin tartışma götürmez bir gerçeklik olduğunu. Ama bu ülkenin kodlarında “seviyordum öldürdüm” bahanesi yazmaktadır.

Karısını, sevgilisini, eşini çok sevip öldüren erkek egemen zihniyet gözü dönmüşce o çok sevdiğine zarar vermekten de kaçınmaz.

Oysa “Sevmek, bazen gitmesine izin vermektir.” “Sevmek, bazen bırakmayı bilmektir.” Büyüyen bir çocuk nasıl artık babasının tahakkümünde yaşayamaz ise, zamanın ruhunu kaçıran tüm egemen bakışlar da tahakkümlerini bir noktada gevşetmek zorundadır.

Aziz Yıldırım’ın hezimete dönüşen yenilgisinde hiç kuşkusuz Ali Koç’un aileden getirdiği zenginliğin vaad ettiği sportif başarının yeri yok değildir. Buna rağmen Aziz Yıldırım’ın 20 yıl sonunda kaybetmesi ve karşısına bu denli güçlü bir adayın çıkarak onu adeta zemine çakması, bu zamana değgin ortaya koyduğu performans ve tahakküm dilinin dolaysız bir sonucudur.

Aziz Yıldırım 20 yılda sürekli yükselttiği ötekileştirici dil ile en sonunda kendi sonunu hazırlamıştır. O kadar büyük bir başarısızlığı o kadar kötü bir maslahat ile birleştirmesi artık onu yenecek değil, yiyecek bir rakibin doğmasına yol açmıştır.

Aziz Yıldırım ve Ali Koç rekabeti eşitsiz bir savaş idi elbette. Aziz Yıldırım bu zamana değin tüm rakiplerine galebe çalmasına yol açan örgütleyici gücünü güçlü bir adayın basit ve anlaşılır mesajları ile sıfıra düşürmüştür.

Aziz Yıldırım hamaset ile dolu geçmişte yaptıklarını göklere çıkaran söylemini yıllardır her seçimde giderek kısırdöngüsel bir şekilde devam ettiregelmiş, delegelerle kurduğu iktidarın da sağladığı ilişki tarzı ile sürekli iktidar hayal etmiştir. Bu hayali darmaduman etmek Ali Koç için kolay idi. Aziz Yıldırım’ın kendisini yıkmak için Ali Koç gibi bu denli güçlü bir adayı beklemesi en büyük hatası olmuştur.

“Gitmeyi bilmek kalmaktan daha zor bir ödevdir.”

Aziz Yıldırım sınıfta kaldığı bu ödevin neticesini en ağır şekilde almıştır. 15 sene başkanlık yapan Süleyman Seba’nın gidişinde oynanan ahlaksızlığı unutmamakla beraber, o dönemde dahi öyle ya da böyle zamanın erezyonunun herkesi aşındırdığını anımsamak lazım. Süleyman Seba seçimde gitmemiş, aday olmamıştı. O Aziz Yıldırım’a nazaran çok daha ferasetli idi.

Gelelim kıssadan hisseye: Yaşar Fenerbahçe seçimlerinden Türkiye seçimlerine bağ kuruyordu. Yerelle birlikte 24 senedir iktidar olan AKP lideri Erdoğan gitmesini bilmediğini aşikar etmiş idi. 7 Haziran seçimlerini kaybettiği halde kendisine kement atan Bahçeli desteği ile neredeyse 3 yıldır uzatmaları oynamakta.

Uzatmalar demek mecburiyetindeyiz, çünkü 7 Haziran’dan beri ortaya çıkan tablo adeta bir maçın son düdüğünü sürekli erteleyen taraflı bir hakemin yaratıcı yeteneklerinin sergilenmesi gibi. Rakibin en iyi oyuncusunu kırmızı kartla oyun dışı etmekten oyunun kurallarını yeniden yazmaya kadar. Saymakla bitmeyen bir seri hareketler zinciri.

Ama Gora’da söylendiği gibi “Bir cisim yaklaşıyor” ve Aziz Yıldırım bu cismin ne olduğunu anlayamadı. 20 yıl emek verdiği başkanlığı 75’e 25 oranla kaybetti.

“Bu kayıp değil hezimettir. Hezimeti hazırlayan, hezimete uğrayandır.”

AKP’nin seçim sathında oy oranı olarak hezimete uğraması belki çok özel şartlar, sosyal yardım ağları ile oluşturulan oy yapılanması nedeniyle pek mümkün değil. Ama seçim sürecine dair uygulanan onca taktik, Makyavel’i derin düşünceye sevk edecek fırsatçılık ve buna yol açan tablo aslında başlı başına sorundur.

AKP; Yaşar’ın söylediği gibi, hem Türkiye’yi hem kendini kurtaracak şekilde gitmeyi bilmek zorundadır.

Margaret Thatcher’dan Helmut Kohl’e kadar ne kadar güç odaklı lider varsa, gitmeyi bilmenin zerafeti ile hayırla yad edilir olmuştur.

Putin Rusya’nın kendine has yapısı dahilinde 18 yıldır iktidardadır. 6 yıl daha belki kalacak ya da kalmayacak, ama Türkiye Rusya değildir.

Ben Erdoğan’ın Türkiye sevgisinden kuşku duymuyorum. Erdoğan da benimkinden duymamalıdır.

Türkiye sevgisinin ölçülmesi için metre bulunmuyor.

Erdoğan’ın sevgisi artık marjinal fayda üretmemektedir. Erdoğan tek tedrisatına sahip olduğu soğuk savaş döneminden kalma ideolojik katılığını aşamamaktadır.

Yaptığını daha çok yapmasından başka bir yolu seçememektedir. Hele ki yanına aldığı yine aynı soğuk savaş kalıtı MHP lideri Bahçeli ile oluşturdukları katılık; bırakın Türkiye’yi, bizi çok daha geriden takip eden ülkeleri bile felaha götürmeyecek bir hali temsil etmektedir.

7 Haziran’da fiilen biten ama sonrasında zorlama taktik ve süreçlerle 24 Haziran’da bir kez daha denenecek olan AKP iktidar deneyi ve onun ebedi lideri, Aziz Yıldırım’ın başına geleni iyi okumalıdır. Ali Koç’un nezaketli hal ve tavrı ne kadar cazip ise, elde ettiği güç dengesi o kadar şaşırtıcı çünkü. Siyasette bu hale düşmenin bedeli ise spor klübüne nazaran çok daha ağır olmalı.

Necmettin Erbakan’ın “Bir çiçekle bahar gelmez ama bir çiçek baharın müjdecisidir” sözünün açıklamasına denk geldiğimiz yerdeyiz. FB başkanlık seçimi insanların gerektiğinde vicdanını ve aklını dinleyip kendini oraya getirenlere karşı gelebildiğini göstermiştir. Gelecek için ufak da olsa umuttur ve bazen büyük değişimler için ufak kıvılcımlar yeterlidir.

Gerilimden beslenmeyen, centilmen liderlere, beyefendilere ihtiyaç var. Zira medeniyet dediğimiz şeyde; medenilere galebe ikna ile olur, kaba kuvvetle değil. Türkiyenin ihtiyacı olan dil budur…

1 Yorum

  1. Veysi kardeşim bugünkü yazını okudum. Harika. Bence Bu tahlil cuk oturmuş. Ancak bir eksik var. Aziz Yıldırım’ın karşısında Ali Koç ve bir asrı geçmiş bir koç grubu ,tecrübesi ve parası var. Peki Tayyip Beyin karşısında kim var. Kaybedersem milletvekili olamayacam deyip Muharrem’i sokağa salan CHP ve Kılıçdaroğlu mu var. Yoksa hatun Kişiler için İslamiyetin örtünme emrini yerine getiremeyen iyi diye yola çıkan partinin genel başkanı tülbent açılımı yapmış ve samimi olmadığını Göstermiştir. Diğerlerini ise saymıyorum. Tayyip beyin karşısında kim var. Onu sorgulamak lazım. Hangisinin ardında tecrübe var, sermaye var, kadro var, Bilgi var, vizyon var, vs. vs. yok kardeşim yok. Adam yok. Senden bir ricam var. Cumhurbaşkanlığı seçimi için KEMAL KILIÇDAROĞLU niye adaylığını koymadı. Bununla alakalı bir yazı yazmanı istiyorum.
    Selamlar

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz