Farklı Bir 30 Ağustos Yazısı

2

‘Savaş Türkiye’ye İlerliyor’ başlıklı makalem için Durmuş Ali Özoğlu dün bana;

“Kardeşim, Can Kardeşim; sabah okudum analizini, burada bulunan tüm arkadaşlarım da okudu ve hepimiz adına tek kelimeyle ifade etmem gerekirse; manşetinle vurmuşsun hedefi..

“Türkiye’nin sınırları anormal şekilde hareketlilik gösteriyor. Bu sadece Ortadoğu değil, (Ermenistan’dan Bulgaristan’a kadar) Batı ve Ege dahil buna.. Silahlar da adamlar da bizim ülkemizden geçip geliyor buraya ve TSK’nın mensuplarına doğrultuluyor. Ne içinde olacağız çemberin ne de dışında. Yüreğimiz ve inancımız yeter bize, bu çemberi kendimiz çizeceğiz. Tıpkı Mustafa Kemal’in yaptığı gibi. O 1919’da yapmıştı, biz de yine yaparız” diye mesaj attı.

Hareketlilik ülkenin tüm sınırlarında ve bugün 30 Ağustos. Gelin sizi tam bir asır öncesine götüreyim. O dönemdeki gazeteler ve fotoğraflarla Cumhuriyet nasıl ve ne şartlarda kurulmuş anlatayım.

Tarih 15 Mayıs 1919. İstanbul ülkenin her kenti gibi karmakarışık. Asayişi yabancı polisler sağlıyor. Ermenilere zulüm yaptıkları iddiası ile tevkif (tutuklanan) edilen İttihatçılar arasında Prof. Fuad Köprülü, eski mebuslar ve bir de gazeteci var. 

Bir gün sonra Yunan işgal kuvvetleri İzmir’e çıkarma yapar. Metropolit onları takdis eder. Şehirdeki tecavüz ve yağmanın sonu gelmez ve çok sayıda şehit veririz. Olanları içine sindiremeyen gazeteci Osman Nevres Bey, Yunan Efzun Alayının sancaktarını revolver (altıpatlar tabanca) kurşunu ile yıktıktan sonra süngü darbeleriyle şehit edilir. 

Ülke istila altındadır. Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal Paşa, Padişah Vahideddin ile buluşur. Yıldız Sarayının ufak bir salonunda Padişah’la adeta diz dize otururlar. Padişahın sağında dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap vardı. Salondan görülen boğazdaki manzara şuydu: Düşman zırhlıları ve bordalarındaki toplar Saraya doğrulmuş. Padişah, Mustafa Kemal’e: “Paşa Paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettik. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir. (Dirseğinin altındaki kitap) Tarihe geçmiştir. Bunları unutun. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa Paşa devleti kurtarabilirsin!” der.

Son sözlerden hayrete düşer Mustafa Kemal. Padişahın onunla samimi olup olmadığını düşünür ve yakınıyla şunu paylaşır. “Ecnebi hükümetlerin yüzüncü derece aletleri ile temas arayarak, devletini ve saltanatını kurtarmaya çalışan Padişah, bütün yaptıklarından pişman mı idi? Aldatıldığını mı anlamıştı?”

Bu düşüncelerle Mustafa Kemal Samsun’a hareket eder. 

İzmir ve Anadolu’da ülke geneline yayılan tecavüz ve takribi iki bin kişinin katledilmesi halkı galeyana getirmiş ve mukavemet başlamıştı. Mebuslarda bile olmayan cesaret Nevres Bey’in ilk kurşunu ve ardından şehit edilmesiyle halkta yani tabanda mukabele ve vatanı savunma azmi doğurmuştu. Damat Ferit ve cesaretsiz kabinesi, istifa etmek zorunda kalmıştı. 

 

Halkın gidişattan haberdar olmaması için matbaalar gazete basmaz. Matbaası olanlar da sansür idaresince kapatılır. 

Bütün bunlar olurken Yunan işgal Kumandanı Albay Zafiriu; katliam ve yağmacılık yapıldığını kabul eder. İzmir’in Yunan’a ilhakı ve Ayasofya’nın Ortodoks kilisesi olması istenir. 

Ülke genelinde duyulur artık istila ve katliam haberleri. Halk galeyana gelmiş. Ülkenin her yerinde protesto mitingleri düzenlenir. İstanbul, Urfa, Diyarıbekir, Trabzon, Erzurum, Sivas, Van, Erzincan, Bitlis, Elâziz, Ankara, Kastamonu… Zira ülkenin her yerine dağılmıştır ecnebiler. Öyle ki; İngilizler memleketim Nusaybin’e kadar hat boyunu işgal etmişlerdi. 

Genelkurmay gecikmeli de olsa devreye girmiş. Askeri birliklere mevkilerini terk etmemeleri ve her duruma hazırlıklı olmaları emrini verir. 18 Mayıs 1919’da Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’dır. 

Bu arada ülke içinde hainler de vardır. Muğlalı bir Rum olan silah fabrikatörü milyoner Bazil Zaharof’a, hizmetlerinden dokayı Yunan Kralı en yüksek İngiliz Nişanı verir. 

Ve Mustafa Kemal artık Samsun’a varmıştır. İngilizler bu görevlendirmeden ürkmüş ve bir nota ile Mustafa Kemal’in buraya neden tayin edildiğini sorma ihtiyacı hissetmişti. 

Öyle ki; Mustafa Kemal’in ardından Samsun’a bir İngiliz generali maiyeti ile birlikte gitmiştir. Merzifon’da ve civarında araştırmalar yapmıştır. Mustafa Kemal Genelkurmay’a telgraf geçer. “Mevcudiyetimize ehemmiyet vermiyorlar. Adeta memleketimizi açık bir sahra gibi telakki ederek kuvvetlerini planlarına göre dağıtıyorlar. Tedricen başlamış olan bu harekat yine tedricen ve aynı usullerle genişletilmektedir” der. 

Diğer yandan mitinglerle halk bir arada tutulmaya çalışılmıştı. Şairler, mütebahhirler, yazarlar konuşmacı yapılmıştı. Şair Mehmet Emin Bey, Fahrettin Bey, Selim Sırrı Bey, Dr. Sabir Bey ve Halide Edip Adıvar Hanımefendi konuşmacılardır. Sultanahmet meydanında yüz bin Türk vardır.

Halide Edip: “Kardeşlerim, evladlarım… Ruhu göklerde olan 700 senelik şanlı tarihimiz bu minarelerden bugün Osmanlı tarihinin faciasını seyrediyor. Dünyaların öbür ucuna at süren namağlup Müslüman tarihinin bedbaht kızıyım. Kahraman ve talihsiz Türk milletinin anasıyım. Millet namına, ecdadımızın bizi seyreden ruhlarına yemin ediyorum. Siz de yemin edin. Osmanlı sancağına, tarihine hıyanet etmiyeceğim” der. Bu sözlere meydandaki yüz bin kişi, “Vallahi, Vallahi” sedaları ile cevap verir. 

Halkı bir arada tutan mitinglerdir bunlar. Devamında fayda vardır. Ama hükümet gelen baskılardan dolayı mitingleri yasaklar. Mustafa Kemal ise; milleti daha canlı ve daha büyük mitinglere çağırır. 

Anadolu istilayla beraber nifak ekilmeye çalışılmaya devam edilmektedir. İngilizler bir asır önce de Kürtleri ayaklandırmaya çalışmıştı.

İngilizler yaydıkları korkuyu ve kazanımlarını kaybetmeye başlamıştı. Dolayısıyla Anadolu’yu ve mitingleri tertip ederek halkı bir arada tutan Mustafa Kemal’i geri çağırır. Mustafa Kemal dönmez. Halk tertibine aynen devam eder. Samsun’da başlatılan kıvılcım ülke sathına yayılır. Sonrası hepinizin malumu. Zafer ülke sathındaki vatanperverlerle cansiparane kazanılır. 

Bu arada tüm bu katliamlar tecavüzler istila devam ederken; hayatın o anki akışına ters bir durumda tezahür ediyordu. Bu gazete kupürü ile bu makaleyi böylece bitireyim. 

30 Ağustos Zafer Bayramımızı ecdadımızı yad ederek kutlarım. 

2 YORUMLAR

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz