Hadımlaşmamış Yargı…

0
Latest posts by Mustafa Kalabalık (see all)

İnsanoğluna ilişkin bir kavram olan kültür; tarih içerisinde yaratılan bir anlam ve önem sistemidir. Bir grup insanın bireysel ve toplu yaşamlarını anlamada, düzenlemede ve yapılandırmada kullandıkları inançlar ve adetler sistemidir.

Sosyolojik olarak kültür, bizi saran, insanlardan öğrendiğimiz toplumsal mirastır. Kültürün oluşmasında ikili bir süreç vardır; birinci süreçte insan pasif ve alıcı konumdadır.

Belli bir coğrafi çevrede yaşıyor, beslenme ve barınma ihtiyaçlarını orada gideriyordur. Doğayla kurulan bu öncül ilişki, yani ihtiyaçları doğrultusunda edindiği bilgi, dili, davranışları ve maddi üretim ve tüketim aletleri kültürün yaratılmasında birinci aşama olarak karşımıza çıkar.

İkinci aşamada ise insan alıcı konumdan çıkar ve üretmeye başlar; yani yaşadığı çevreye etkin ve aktif bir güç olarak katılır… Kültür birikimle birlikte ivmesi artan bir toplumsal yapı bileşenidir. Giderek her nesil miras aldığı kültüre maddi ve manevi bir katkı yapar ve onu kendinden sonrakilere miras bırakır.

Özellikle de devletlerin idaresinden sorumlu olanlardan, yetkileri kullananlardan beklenenler de budur…

**

Bazı mesleklerin, toplumlara, geleceğe hizmet etmelerinin yolundaki karar ve uygulamalarının yöntemi, tarafsız, hissiz ve özellikle nefslerinden arınmış olmalıdır.

Geleceğe karşı da vefalı olmak durumundadırlar.

Vefa nasıl bir güçtür? Ya da güçsüzlük müdür?

İnsanlar birey olarak vefalı olabilirler de! Kurumlar ya da örgütler acaba vefalı olabilirler mi? Bireysel vefa ile örgütsel vefa arasında nasıl bir ayrım söz konusudur sizce?

Sanırım bireysel vefa ya da vefasızlık bir mizaçtır.. Karakterdir.. Tercihtir…

“Vefa nedir, bilir misin?

Vefa; arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır.

Vefa; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır.

Vefa ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır. “ Hz.Mevlana

Toplumdan önde olduğunuzu düşündüğünüz, inandığınız kurum ve örgüt temsilcilerinden vefasızlık görürseniz ne yaparsınız?

Belki de sizin kadar sevgisi, saygısı, bağlılığı bile olmadan, maalesef, demek ki hak edilmeden işgal edilen makam ve mevkilerdeki kişilerin, bilinçsizliklerinin suçunu, örgüte/kuruma nasıl yıkabilirsiniz..!

Bizzat içinde yer aldıkları örgüt için vefanın ne kadar önemli olduğunun bilincinde olmayanların, o örgüt/kurumlarda yer işgal etmesi, “kol kırılır yen içinde kalır” sözüyle hareket edilmesi mi gerekir..!

Örgüt ve kurumlarda örnek olması gereken, mevki ve makamları işgal eden vefasızları diskalifiye etmek için; illaki “kral çıplak” demek gerekmiyor.

Demek ki, doğaçlama olarak kendi kendilerini de ortaya sürebiliyorlar bazen…

Vatandaşın her alanda işini gören, düzenleyen, arşivleyen kamu yönetimini toplumdan soyutlamak mümkün mü? Elbette ki mümkün değil.

Ama doğal sürecinde akıp giden bir düzende, her ne kadar kabul etmek mümkün görünmese de, toplum içinde ve yönetimlerde çürük elmaların olması da doğal. Bize düşen öncelikle yozlaşmanın farkında olmak..

Bu yozlaşma belli bir ölçüden sonra öyle bir hale bürünüyor ki, Divan şairi Fuzuli’nin “Selam verdim rüşvet değildir deyu almadılar” sözünü bugün bile yaşatıyor…

Gerçekten de yozlaştığını düşündüğünüz yöneticilere, siyasetçilere, liderlere bir bakın bakalım. Öncelikleri neydi, söylemleri neydi, ne oldu?

**

Referandum sürecinde kampanyalara destek verenler arasındaki bazı meslek mensuplarının, ait oldukları kurumlara fayda mı, yoksa zarar mı veriyorlar diye insan düşünmeden edemiyor!

Halen görevde olan bir Cumhuriyet Başsavcıvekilinin, referandum sürecinden geçerken “hayır” tercihinde bulunacak olan seçmenlere yönelik söyledikleri, tehditvari ifadeleri, ne kadar yerlidir, ne kadar yersiz, kişilerin takdirlerindedir.

Yargı mensuplarının, hep “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” ilkelerinde olması talep edilmektedir. Hatta referandum maddelerindeki ilavelerle, yargı kurumlarına bağımsızlık yanında bir de tarafsızlık ilkesinin eklenmesi oylanacak.

Ancak, geçmiş ve bugünkü örneklerine de bakarak, bunların da yetersiz olacağını söylemek sanırım mümkün…

Kuralları uygulayan ve uygulayacak olanlar da insan olduğuna göre ve her ortamda “yargı mensuplarının da elbet bir düşünceleri, taraf oldukları vardır! Önemli olan bu tarafsızlıklarını kurallara uygun şekilde işlerini yapmaları” söylenmesine rağmen, anayasamızın, kanunlarımızın da esnekliği, oldukça geniş yorumlama farkları yaratan ve neredeyse sınırsız takdir yetkisi ile güçlendirilen yargı mensuplarından, ne tarafsızlık, ne bağımsızlık beklemek gerçekçi değildir kanımca..

Geçmişte de çokça örnekleri bulunan, olmayan yetkilere dayanarak çıkarılan kanunlar ve KHK’ler ortadayken, yapılan anayasaya aykırılık başvurularına rağmen içtihat(!) değiştirerek, tarafsız(!) ve bağımsız(!) karar verdiği düşündürülen AYM kararı da ortadayken, anayasada “bağımsız” yazsa ne olur, “tarafsız” yazsa ne olur!

En iyisi mi, adaleti sağlamakla mükellef yargı kurumunun; toplumu etkileyen, yönlendiren, ötekileştiren nefislerini, hislerini tam bağımsız, tam tarafsız hale getirecek sinirlerini söküp almak, adeta “sinir ve nefs hadımı” haline getirmek..

Dikkat ediniz! Düşüncelerini saklamak, içinde tutmak, içine atmak, yapacağını da yapmaktan geri kalmak değil söylediğim.

Sadece kendisinden beklenen görevini yapabilecek, anayasada ve kanunlarda yazılı olanları okuyup, anlayıp, uyulmasını isteyebilecek ve sağlayabilecek, adaleti tesis edebilecek bir sadeliğe getirilmek…

Bu bilimsel açıdan mümkün müdür, bilmiyorum tabii ki.

Önceki İçerik965 bin binanın yıkılma riski var!..
Sonraki İçerikYazarımız Mustafa Kalabalık yargının nasıl olması gerektiğine ışık tutuyor..
16 Ağustos 1970 Kocaeli-Gölcük-Değirmendere’de doğdu. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü ve Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün, “Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi” dalında Yüksek Lisans’ını tamamladı. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, “Siyaset ve Sosyal Bilimler” Doktora (Ö) Öğrencisi olarak dersler aldı. 2010 yılında “Öteki Siyaset”, 2013 yılında da “9. Köy’den Sonra” isimli kitapları Vadi Yayınlarından yayınlandı. 2011 yılında, Kocaeli’ndeki yerel gazete ve dergilerde yazarlığı başladı. Aynı zamanda “Kocaeli TV” televizyon kanalında, “Öteki Siyaset” isimli TV program hazırlayıp sundu. 2016 yılından itibaren de Ocak Medya’da yazarlık yapmaktadır. Özel sektörde, aynı zamanda halen yöneticilik yapmakta olan Kalabalık, Demokraside Birlik Vakfı, İnsani Değerler Derneği, Türkiye Yazarlar Birliği ve Gazeteciler Cemiyeti üyesidir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz