Her Şeyimizi Aldılar Geriye Bir Tek Umut Kaldı

0
Latest posts by Aysun Saygı Köknar (see all)

Seçimlere şunun şurasında 37 gün gibi kısa bir süre var. Gündem iyice kızışmış durumda.

İyi Parti İl Başkanlığı binasını hırsızları kovarlarken yanlışlıkla vuran bekçiden sonra şimdi de Seyrantepe CHP İstanbul İl Başkanlığına silahlı saldırı gerçekleştirildiğini öğrendik. İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu olayın hemen ardından “Bir hafta içinde İstanbul’da iki tane parti başkanlığı önünde herhangi bir olay olma ihtimali, dünyadaki en büyük ikramiyeyi kazanma ihtimalinden daha küçüktür.” Diye manidar bir açıklamada bulundu. Gerçekten de öyle. Tesadüfün iğne deliği biraz sanki…

Çok şükür ki her iki saldırıda da ölen ya da yaralanan olmadı. Ancak öyle olmayabilirdi de. 

Birinci olayı hadi masallarda anlatılsa çocukların bile inanmayacağı uyduruk bir hikâyeyle açıkladınız, peki ya ikincisi?

Onu da her Atatürk heykeline saldırıda, hakarette sığındığınız “meczubun biri yapmış” masalına sığınarak normalleştirip, hak ettiği önemden sıyrılmasına neden olamazsınız. Ne olmuş olmalı ki bu meczup, tam da CHP binasının önünden geçerken havaya ateş açıp durduk yere şehrin orta yerinde şarjörünü boşaltma ihtiyacı hissetmiş? Peş peşe yaşanan bu hadiseler neden şimdi zuhur ediyor? Aklını yitirmiş bu şehir eşkıyaları niye hep muhalif insanları hedef alır? Aklımda birçok soru var. Gerçekten çok enteresan zamanlar.

Halkın emniyet güçlerine karşı olan inancı ve güvenini sorgulamasına neden olmak istemiyorsanız suçluların hangi amaçla binaya kurşun sıktığını ve suçluları acilen bulup yakalamanız ve sorgulamanız gerekmektedir. Ki olay gün yüzüne çıksın. 

Hiç şüphe yok ki gözdağı vermeyi amaçlayan bu iki elim hadise siyasette birilerinin kullandığı ayrıştırıcı, tehditkâr söylemlerin ve hedef gösterici üslubun tam da bir yansıması. Yani suçlu sadece silahı eline alan değil, olaya duygusal olarak zemin hazırlayan da bana göre.

Burası Türkiye sevgili dostlarım; her an, her şey başınıza gelebilir. Farkında olduğunuz üzere toplum olarak artık olan bitene karşı nasıl da şerbetlendik ve ne kadar da az şaşırır olduk. Bu ülkenin kimyası bizi bu hale getirdi ve biz istemeden hayata karşı bakışımızı hatta bağımızı dönüştürdü, değiştirdi adeta.

Bundan yirmi – otuz yıl öncesinin sinir uçları kaşındığında her şeye aşırı tepki veren o hassas ve kırılgan toplumu değiliz artık. Bazı şeyleri kanıksadık, evrimleştik, belki sindirildik, belki de biz bile tüm bu yaşanan sürecin bir parçası olduk artık. Kim bilir!

Baksanıza kurşunlar havada uçuşurken, adaylar iyiden iyiye seçim sathına girmiş durumda ve tamamen önümüzdeki seçimlere odaklanmışken bile halk büyük bir vakur ve sükûnetle seçimleri beklemeye devam ediyor. Ahali biraz da Ramazan ayının vermiş olduğu huzurdan olsa gerek tamamen kendi içine kapanmış durumda. Kimseden çıt çıkmıyor.

Depremle her birimiz öylesine derinden sarsıldık ki hala kimsenin eski hayatına tam anlamıyla adapte olabildiğini sanmıyorum bu sessizliğin en önemli sebeplerinden biri de bu olmalı kanımca.

Depremden önce ve depremden sonra olmak üzere hayatımız ikiye ayrılmış gibi. Çoğunluk kendi hayatına dönüp, işine gücüne koyulmuş olsa da kalabalıklar içine karıştığınızda hala üzerimize çöken o hüznü hissetmek mümkün. Herkes haklı, tarifi mümkün olmayan şeyler yaşadık hep birlikte. Ve binlerce insan için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Belki biraz da bu yüzden ne yaratılmaya çalışılan suni gündemler ne yanlışlıkla ucuna basılan seccadeler halkın nezdinde pek de alıcı bulamıyor şu günlerde.

Açık konuşmak gerekirse kiminle konuşsam, sosyal medyada gezinip onu bunu yoklasam herkeste hep aynı dert. Varsa yoksa cüzdandaki yangın, pahalılık, başka bir laf yok. Yaşadığımız ekonomik kriz yediden yetmişe, zenginden fakire hepimizin dilinde pelesenk olmuş durumda.

İnsanlar ne olursa olsun bir iki lakırdı ettikten sonra konuyu direkt hayatın pahalılığına getirip, kaynatıyor.

“Ay şu şampuanın fiyatını gördün mü? Vay soğan otuz lira olmuş duydun mu? Aman efendim çok harcadık ama alınmış alınmıştır artık. Yakında bunu da alamayacağız gibi oldu baksana. Bir kilo et almak artık rüya oldu.” Sözleri etrafta uçuşuyor.

Yüzde elliler civarında açıklanan enflasyonu biz yüzde bin beş yüz gibi hissettiğimiz için halk olarak bayağı bir yorulmuş durumdayız.

Bakmayın milletin suspus olup hep içine içine konuştuğuna çarşıya pazara çıkın ve insanların yüzlerine bir bakın anlayacaksınız iç dünyalarında neler olup bittiğini.

Bu da haliyle anketlere de yansımaya başladı, bence geç bile kaldı. Açıklanan anketlere göre Erdoğan’la Kılıçdaroğlu arasındaki makas giderek kapanmış ve ibre Kılıçdaroğlu’ndan tarafa doğru kaymaya başlamış. Nasıl kaymasın, ölmüşüz de ağlayanımız yok milletçe. 

Dilediğiniz kadar seccade olayını köpürtün, TOGG’la deneme sürüşleri icra eyleyin, muhalif kanallara cezalar keserek susturmaya çalışın, adınızı soyadınızı ona buna ezber ettirmeye kalkın her sabah yeni bir gün doğuyor ve halk olarak bizler yine yeniden gerçeklerle yüzleşiyor ve yaşama devam edebilmek için bir umut ışığı arıyoruz. Yiğit muhtaç oldu bir kuru soğana…

Akdeniz insanıyız kanımız kaynar ve kapı gıcırtısına bile göbecikleri atıveririz. Ancak uzun bir müddettir bakıyorsun yüzler asık, omuzlar düşük, sırtta küfe taşır gibi bir kambur peydahlanmış durumda.

Anlayacağınız yirmi bir yılın sonunda geldiğimiz noktada işler hiç te güllük gülistanlık görünmüyor. Bizden çalınan onca şeyin arasında aslında en çok da kaybolan neşemiz oluyor. 

Cebimizdeki son liranın yanında yüzümüzdeki gülümsemeyi, içimize dolan heyecanı ve sevinçlerimizi bile çaldılar gitti ömrümüzden. Çok şeyleri göğüsledik ama bize yaptıkları en büyük kötülük de bu oldu aslında. Belirsizlikle cebelleşip, ne olacak diye kara kara düşünen sinirli, kızgın, bedbaht bir millet olduk çıktık.

Ulaştırma Bakanımız önümüzdeki on yıl içinde uçan taksileri göreceğimizi müjdelemiş geçenlerde ya, uçanı kaçanı bir tarafa bıraksak da giderayak bize kaybettiğimiz neşemizi bulup geri verseler onlardan başka bir şey istemeyeceğiz aslında.

Aman canım boşverin bunları şimdi ekmek yoksa pasta yiyiverin. Bakan Nebati’nin dediği gibi kokar mokar tok tutar deyip damak tadınızı ehlileştirip koyun etine geçiverin bakalım dünyanız birden nasıl da güzelleşecek!

Her şey şaka gibi ama biz hiç gülmüyoruz.

 Kapak: Osman Hamdi Bey – Kaplumbağa Terbiyecisi/1906

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz