İstanbul Kazan Ben Kepçe.. Dolu Dolu Bir Gün Geçirmek İsteyenlere…

0

Güne Şişli’den, Atatürk’ün Pembe Köşkünden -şimdi müze olarak kullanılıyor- başladım. Bir başıma müzeyi gezdim. Atatürk’ün el yazısı denemelerinden çalışma odasına, yatak odasından makam odasına kadar yaşadığı alanları görme imkanı sunuyor.

Daha önce de ziyaret etmiştim. Size de tavsiyemdir. Malumunuz 10 Kasım da yaklaşıyor. Yad edelim, dua edelim…

Ben yürümeyi tercih edenlerdenim. Kimi zaman beş kimi zaman on-yirmi km yürümüşlüğüm olur. Genzim açılır, aklım rahatlar. Tefekkürü daha bir sağlıklı yaparım o vakit. Siz geziye eşlik ederken yorulacaksanız en fazla bisiklet binmenize izin veririm, diğer türlü çok keyif almaz, lezzetin farkına varmazsınız. 

Müze gezim bittikten sonra ufak ufak adımlarla Taksim’e yürümeye devam ettim. Dostumla buluşup, sahaflara doğru yol almaya başladık. Sahafları severim. Kitapsever insanlarla sohbet de bir başka oluyor. Fikir teatisi müthiş keyifli geçer. Aslıhan’daki mihmandarımız hemen girişte dükkanı olan Gürsel Özer’di. Hemen yanında da Ümit Nar dostumuz. O bugün TÜYAP’taki kitap fuarında olmayı tercih etmiş.

(Tüyap’ın ilk günü keyifsiz oldu bu sene. Sabahattin Önkibar’a bir saldırı gerçekleşti. Kınıyorum.)

Sohbet ve çay faslından sonra, kitap mezatına eşlik ettik. 1 tl ile başlayan kitap müzayedesi kimi zaman 100 tl’ye kadar çıkabiliyor. Kitaptır, hakkıdır. Mottomuz neydi; “Yaşasın Sahaflar.”

Buradan çıkıp Grand Pera’ya doğru ilerliyoruz. Malumunuz Bienal günleri. Sanatın en girift alanı ve en zor anlatımının resmedildiği sergileri gezmemek büyük bir eksiklik. Muhakkak iştirak edin. İstifade edeceğinizden ümidim tamdır. Alana ilkokul çağındaki öğrencilerin getirilmesi ve bir şeyler anlatılmaya çalışılması bana biraz zorlama geldi. Bunu buradan yazmayı uygun buldum. Zira anlatıcı o kadar dolu dolu anlatıyordu ki, dikkatini dağıtmak moralini bozmak istemedim. Ama öğrencilerin gram keyif almadıkları hal hareket tavır ve mimiklerinden belli idi. Bienal için “güncel sanatın haccı” diyenler de var. Okkalı bir tarif olsa gerek. 

istanbul 1.Kadın Bienali 8 Mart 2001’de yapılmıştı.  Kadınlar gününde başlayıp 31 Mart‘ta sona eriyordu. Hatıramdan çıkmayan bir anıdır şöyle bir tanımlama yapılıyordu. “Bu bienale gitmek için feminist olmaya gerek yok.”

Bienale gidip gerçekleri öğrenmenin ve ona göre yaşamanın ve harekete geçmenin, en azından düşünce biçimimizi ona göre şekillendirmenin vakti  yoktur. Sergi tiyatro konser söyleşi, her türlü donanıma açık olun. Eşlik edin. Zerre şüphe etmeyin, illaki faydası olacaktır. 

Küçük sokak araları tarihi yapılar ve çiseleyen yağmur, gezimize şemsiye tadı veriyor. Şişhane, Galata Kuledibi derken perşembe pazarına varıyoruz. Küçük esnafın telaşesine, iş yapmaya çalışmasına tanıklık ediyoruz. Kısmen de alışveriş yapıyoruz. 

Memleketimin “Acur-Tirozi”sine denk gelince de Kastamonulu dostum muhakkak tatsın istedim. Küçüğü 1tl, büyüğü 2 tl. Fotodan göründüğü gibi acura grafiti de eşlik ediyor. Doğal enstantane. Bu arada bu küçük paralardan bahsetmişken, cami avlusundaki bir gerçeğe de temas etmek istedim. “1 tl mühim değil ama TUVALETLER ÜCRETSİZ hizmet vermeli ey Belediye.”

Bu arada telefonum çalıyor. Erzurumlu bir büyüğüm, o da kafayı benim gibi kıranlardan. Deli deliyi tefekkürde bulsun. Eşlik etmek istediğini söyledi. İstanbul’un Ceneviz döneminden kalma ilk camisinde buluşmak üzere mutabık kalıyoruz. Arap Camii. Enfes mistiklikte.

Belediyenin yerinde olsam camiyi örseleyen öndeki her yapıyı yıkar, önünü açardım. Yeri yıkılan Esnafa da hakkını ödeyerek. Caminin müezzini Fuat Yıldırım bizi odasında ağırladı. “Çilehane”yi açtırdı. Kendini dünyadan soyutlamak için kimi zaman bir kimi zaman iki haftalığına kapanılan yani itikafa girilen alanı gezdirdi.

Fuat Hoca’yı yirmi yıldır tanırım. Çevresine ve camisine güzellik katan bir insan olmasına şehadet ederim. Uğradığınızda odasında çay için. Çok güzel dizayn etmiş. Çayınız demlenirken namaz kılanlar için vakit, kılmayanlar için şükür namazı ya da dua etmek için cazip bir alandan müteşekkildir Arap Camii.

(Arap asıllıyım, bu camiyi dedelerim yaptı, diyor ve dualarınıza mündecap dedelerimi hayırla anıyorum.)

Yağmur şiddetini artırınca yürüyerek Eminönü’ne gidemeyeceğimize kanaat getirip, rica minnet bir taksite binebiliyoruz. Arap müşteri beklemiyorsa şayet taksici, en kısa mesafede bile 10 tl alabilmeleri kendileri adına cazip olmuş artık. 

Eminönü’nde inip Yeni Caminin sokak arasından yürümeye devam ediyoruz üç ahbap.

Midemiz kramp çalıyor. Denizlerin Piri, Piri Reis idi. Şimdi de pidenin piri çıktı.

Dostum Ergün Karamahmutoğlu’nun açtığı Pirî Pide’de pidelerimizi devirdikten sonra ufak ufak yol almaya devam ediyoruz. Sirkeciden Marmarayla Yenikapı, oradan Taksim yapmaktansa, tramvayla Karaköy oradan da tünelle İstiklal’e çıkmak daha kolay geldi.

Ben de bir gurmeyim. Lezzeti farikaları hemen fark ederim. Yemenin de ustası mı olur demeyin. Var öyle ustalar. Ne güzel yedik, amma yedik, harika yedik, güzel yedik, çok yedik diyerek “Yeme Ustası” oldular. Ben de güzel yemek severim. Ben de gurmeyim. Haber müdürlüğü yaptım olmadı, sinemanın her dalında görev aldım olmadı, yazarlık yapıyorum yine olmazsa, gurme olacağım. Belki buradan yürürüm.

İşin latifesi bir yana üç ahbaptan Kastamonulu dostum Vedat Milör’le buluşacağı yere, Erzurumlu dostum da Mis sokağa bense evime doğru yol aldık.

İşte böyle bir gündü. Eşlik edip sevenler olduysa bu yazıda, kendileri de uygulayabilirler. En güzel haftasonları sizi bulsun.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz