Lozan Tartışmaları Yine Hortladı

1

20 Kasım 1922 salı günü saat 16’da Lozan şehrinin Mont Benon Gazinosu’nda başlayan barış konferansı, 4 Şubat’ta antlaşmazlık yüzünden kesilmişti. 8 aylık çetin ve uzun bir müzakere devresinden sonra, 24 Temmuz 1923’te barış antlaşması Lozan Üniversitesi’nin tören salonunda imzalanmıştı. Yani Atatürk’ün ve diğer siyasilerin olaylardan, İsmet İnönü’nün altına imza attığı maddelerden haberdar olmaması mümkün değildi. Alınan kararların arkasında TBMM ve halkın seçtiği meclis vardı.

“Lozan; zafer mi, hezimet mi?” suali tarihi sorgulamak isteyenlerin sorabilecekleri binlerce sorudan biridir.

Lozan’ın bir savaş olmadığını, bir antlaşma olduğunu bilmeyen ve bu nedenle de bir skorunun ol(a)mayacağını anlamayan kişilerin sorduğu sorudur.

Lozan, belirli ülkelerin giriştikleri büyük ve tarihsel bir pazarlıktır. Pazarlık tıkanınca ya taraflardan biri ödün verecekti, ya savaşsız bir savaş durumunun belirsizliklerine ya da savaşa gidilecekti.

Savaş sonrası görev alamadığı için Cumhuriyet’in küskün çocuğu Kazım Karabekir’in sözlerinin baz alındığı sakat bir sorudur. Ayrıca herhangi bir antlaşmaya sanki bir Türk takımı ile Avrupa takımının müsabakasıymış gibi “Zafer-Hezimet Dikotomisi” gözüyle bakmanın Türklere özgü olduğunu da belirtmek isterim.

Bu arada; Romalılar, İmparatorluk yolunda hiçbir antlaşmalarında zafer (!) kazanmamışlardır. Bunu da eklemiş olayım.

1927 yılında Abd Kongresi Lozan Andlaşmasını oylamayı reddetti. Ocak ayı ortalarında yapılan görüşmelerde  Senatör King, “kapitülasyonların kaldırılması diğer anlaşmaların çiğnenmesidir. Türkler cahil, fanatik ve nefret dolu insanlardır” diyordu.

Temsilciler Meclisinde konuşan Upshow ise “Andlaşma, Timurlenk kadar hunhar, müthiş İvan kadar sefih ve kafatasları piramidi üstüne oturan Cengiz Han gibi bir komutanın zekice yürüttüğü politikalarının bir toplamıdır. Bu canavar, savaştan bıkmış bir dünyaya, bütün uygar uluslara onursuzluk getiren bir diplomatik andlaşma kabul ettirmiştir. Buna her yerde Türk Zaferi dediler. Ve eski dünya parlamentolarını bunu kabule ikna ettikten sonra, büyük sermaye grupları, soğukkanlı  ticaret erbabı ve giderek güya bazı din temsilcileri bile, Türkiye’yi uygar uluslar masasında uluslararası konuk durumuna yükselterek, Amerikayı yüksek ülkülerinden uzaklaştırmada birleştiler.”

Bu konuşmalardan anlıyoruz ki Lozan Abd’nin istemediği bir netice ile Türkiye’nin lehine neticelenmiştir.

Aslında “Hezimet Senaryosu”nun yanlışlarını paylaşmakta fayda vardır: Ayağında çorapları ve elinde Sovyetlerin verdiği eski tüfeklerle savaşan birkaç Anadolu gencinin Musul’a Kerkük’e, Batı Trakya’ya saldırabileceğini düşünmek hangi aklın eseridir? İstenen topraklar o günün en kuvvetli devleti (İngiltere) ve onun yenilmez ordusu tarafından korunurken o günün en zeki devlet adamlarının “bizim dedelerimiz ölmesin” diye diplomasiyi kullanmalarını basiretsizlik olarak adlandırmak, bir nankörlüğün sonucudur. Yunan Adaları dediğimiz adaların o dönemde İtalya egemenliğinde olduğunu bilmemek cahilliktir.

Donanması bile olmayan 1922 ordusu için hala “Atina’ya, Selanik’e yürümediler” diye sayıklamak yayılmacılık değil de nedir?

1. Dünya Savaşı boyunca Osmanlı ordusunun en büyük kayıplarını verdiği Arabistan’ı, İngiliz işgali altındayken bile hala kendi toprağın olarak görmek, “Saldırsaydık 15 dk’da Musul’daydık” yalanları ile kendini uyutmak cahilliktir.

İngiltere için Arabistan’ın önemini şöyle ifade edebiliriz: Kanal savaşları sırasında alacakları birkaç metrelik toprak için umutsuz şekilde saldıran Türk güçlerini durdurmak için Asya kıtasında kullanılan ilk tanklar İngilizler tarafından getirilmiştir. İngiltere’nin en büyük asker yığınağı Arabistan bölgesine yapılmıştır.

Atatürk bütün Kurtuluş Savaşı sırasında İngiltere ile çatışmaya girmekten bilerek ve zekice kaçınmıştı. Aslında dünyanın en büyük ordusuna ve donanmasına sahip modern silahlar ile donatılmış bir ülkeye saldırmamak çok büyük bir zekanın eseri de değildir; zira düşünebilen her insan bu sonuca varır ve bunu uygulardı.

Tek taraflı Gümrük Birliği adı altında Türkiye’ye kabul ettirilmeye çalışılan kapitülasyonların kaldırılması büyük bir başarıdır. Türkiye ekonomik bağımsızlığını bu şekliyle kazanmıştı.

Gemimiz olmadan Ege adalarına ve boğazları geçip Trakya’ya saldırmak, trenimiz ve ikmal yollarımız olmadan Ruslara, yüzme bile bilmeyen askerlerimiz ile Süveyş’e saldırmak, sadece bize özgü ürettiğimiz metafizik gerilimin ya da halüsinasyonların eseridir.

Bu sonuçlara rağmen hala “Lozan hezimettir” diye sayıklayan kahraman kardeşlerimizi sınırımızdan birkaç yüz km ötede bulunan Musul ve Kerkük’e gitmeye yönlendiriyorum. Durum pek değişmedi. Yine dünyanın en kuvvetli ülkesi tarafından işgal edilmiş durumdalar. Buyrun mümkünse Musul’u ve Kerkük’ü alın.

Afrin gibi bir bölgede ülkemiz adına tehlikeli seyreden hadiseleri engellemek adına, başlatılan operasyon için; milyon tane itiraz yükseldi malumunuz…

Soru “Lozan’da daha fazla kazanım elde edebilir miydik?” şeklinde sorulsa daha yerli yerinde olacaktır…!

1 Yorum

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz