Muhalefet iktidarın çizdiği oyun sahasından ayrılamıyor..

0

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis Grup Toplantısında konuştu. Eski Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin 7 yıl önce katledildiğini belirten Sancar, şunları söyledi:

Hayatını hukuka, insan haklarına, barışa adamıştı. Bu cinayete ilişkin yapılan yargılamada yedi yıldır henüz hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Sorumluların açığa çıkarılması için hiçbir ciddi çalışma yapılmadığı gibi, tam tersi hakikatin karartılması yolunda her türlü girişim yapıldı. Bu cinayet karanlıkta kalamaz, kalmamalıdır. Kalmasına hiçbirimizin müsaade etmemesi gerekiyor. Aksi takdirde hem kendisine hem karanlıkta bırakılan cinayetlerin kurbanlarına karşı vicdani sorumluluğumuz çok ağır olur. Üstelik karanlık devam ettikçe geleceği aydınlık üzerine kurmamızın imkanları azalır. O nedenle hakikatin peşinde olacağız ve sorumluların hesap vermesi için hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz. 

Tahir Elçi başta olmak üzere tüm bu karanlık cinayetleri aydınlatarak, sorumlularıyla ve bunu yaratan sistemle hesaplaşarak ortak demokratik bir geleceği ve adalete güveni sağlayabiliriz. Bunun başka yolu yok. Elçi cinayetinin öncesinde ve sonrasında yaşanan gelişmelerle birlikte cinayetin yarattığı tahribatın boyutunu tespit için Meclis Araştırması açılmasını bugün teklif ediyoruz. Parlamentoyu da göreve çağırıyoruz. Gelin bir komisyon kuralım ve cinayeti aydınlatma, karanlığı dağıtma yolunda hep birlikte çalışalım.

Kadınlar erkek devlet şiddetine karşı çıktıkları günde şiddete maruz kaldı

25 Kasım Kadına Yönelik Mücadele ve Dayanışma Günü’ydü. Sevgili Eş Genel Başkanım Pervin Buldan geçen hafta kadınların coşkulu katılımıyla kadın grup toplantısı gerçekleştirdi. 25 Kasım’da Türkiye’nin her yerinde on binlerce kadın, erkek şiddetine karşı sadece İstanbul, Ankara ve Diyarbakır gibi büyük şehirlerde değil Aydın’da, Uşak’ta, Adana’da, Bursa’da, Kocaeli’de, Eskişehir’de, Şırnak’ta, Manisa’da, Dersim’de ve Denizli’de, yani ülkenin her yerinde haykırdılar. Özgürlüğümüz için susmuyoruz hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz, erkek- devlet şiddetine itaat etmiyoruz dediler. Evet, kadınların talebi belli. Özgür olmak istiyor, eşit olmak istiyorlar. Şiddetsiz bir yaşam talep ediyor kadınlar. Her türlü şiddete karşı seslerini yükseltiyorlar. Peki, iktidar ne yapıyor? Kadınların düzenlediği bütün yürüyüşleri engelliyor. Kadınlar erkek şiddetine karşı çıktıkları bir günde bir kez daha devlet şiddetine maruz kalıyor. Yüzlerce kadın gözaltına alınıyor. İstanbul’daki yürüyüşte kadın yoldaşlarımdan Dirbent Türker’in ayağını kırıyor. 200’e yakın kadın gözaltına alınıyor. Şırnak’ta da Barış Annesi Nebahat İşçi’nin kolu, boşandığı erkekten gördüğü şiddete karşı katıldığı 25 Kasım yürüyüşünde polis şiddeti sonucu yerinden çıkıyor. 

İktidar erkek şiddetini bir yönetim aracı olarak kullanıyor

Yani kadınlara yönelik şiddete karşı mücadele gününde, aslında hedefin ne kadar da haklı belirlendiği bir kez daha bu uygulamalarla belli oluyor. Bu devlet, erkek şiddetini besleyen, teşvik eden ve meşrulaştıran bir zihniyetle yönetiliyor. İktidar erkek şiddetini bir yönetim aracı olarak kullanıyor. O nedenle erkek şiddetine karşı çıkış aynı zamanda bu iktidarın bütün politikalarına karşı çıkmak anlamına gelir. Aynı zamanda devletin erkek şiddeti üzerine ve genel olarak topluma karşı şiddet üzerine inşa edilen bütün yapılarına karşı mücadele anlamına gelir.

Meydanlara Kürtçe dövizleri de sokmadılar. Ankara’da Şebnem Korur Fincancı Hocanın portresini alana almadılar. Çünkü Kürtçeye de tahammülleri yok, Şebnem Hocanın posterinden dahi korkuyorlar. Çünkü Şebnem Hocanın sesinden ve mücadelesinden ödleri kopuyor. O nedenle Şebnem Hoca rehin tutuluyor. Bakın cezaevinde gönderdiği mesajda ne diyor: “Biz kadınlar evde, sokakta, işyerinde, hücrede kadınlar için, özgürlüğümüz için hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz.” Şebnem Hoca işte bunu haykırıyor.

Kadınlar yeni bir toplum inşa edebiliriz diyorlar. Şiddetsiz, iktidarsız, özgürlükçü ve eşit bir toplumu kadınların örgütlü gücü mutlaka başaracaktır. Bunu hep birlikte göreceğiz, görmeye devam edeceğiz. Kadınların başarma azmi ve kararlılığının en açık göstergelerinden biri iktidarın kadın düşmanı politikalarını tırmandırmasıdır dedim. Bu sabah kadınlara yönelik büyük bir gözaltı operasyonu başlattı iktidar. Çok sayıda kadın gözaltına alındı. Kadınların mücadelesini kırmaya, kriminalize etmeye çalışan bu operasyonlar derhal son bulmalıdır. Gözaltına alınan kadınlar derhal serbest bırakılmalıdır. Bu yöntemlerle kadın mücadelesini ezemezsiniz, susturamazsınız, bastıramazsınız. Bir kez daha altını çizerek söylüyorum; bu ülkeyi karanlıktan çıkaracak en cesur ve dinamik güç kadın mücadelesidir. Buradan bütün kadınları ve kadın mücadelesini bir kez daha yürekten selamlıyorum.

Engelliler için yeni bir yaşam mümkündür

Sevgili dostlar, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü yaklaşıyor. Aramızda da konuklarımız var. Engelliler Komisyonumuzun üyeleri ve engelli hak mücadelesi veren kurum ve kuruluşların temsilcileri burada. Kendilerine bir kez de ben hoş geldiniz diyorum. HDP olarak, yeni yaşam mücadelesinde engelli hakları için yürütülen çalışmaların çok değerli ve önemli olduğunu hep söylüyoruz. Buna yürekten inanıyoruz. Engelliler için yeni bir yaşam mümkündür. Engelliler Komisyonumuzun hazırladığı Engelliler Manifestosu sistematik ayrımcılığın, ötekileştirmenin, ertelenen erişilebilirliğin ve sunulmayan kamu hizmetlerinin çözülmesi için geleneksel yaklaşımları kökten çözmeyi öneriyor. HDP ilkesel olarak engellilere yönelik tüm hizmetlerin kamusal, parasız, anadilinde ve erişilebilir olmasını savunuyor. 

Bu doğrultuda bütçeyle ilgili komisyon görüşmelerine çok sayıda önerge verdi arkadaşlarımız. Bu önergelerle bütçeyi engelliler için de çözüm bütçesi haline getirmeyi hedefledik. Fakat bunların hiçbiri kabul görmedi. Engellilere yönelik yaklaşım, bu iktidarın siyasal ve toplumsal yaşama yönelik zihniyetinden farklı değil. Çünkü onlar tek tipçi, tekçi bir yaşam öneriyorlar ve bunu kurmaya çalışıyorlar. Bunu aynı şekilde hayatın bütün alanlarına yaymak için de ellerinden geleni yapıyorlar. Beden formalarında bile karşılığını bulan bir tekçi anlayışla karşı karşıyayız. Oysa biz bütün renklerin, inançların, cinsiyetlerin ve halkların, engelliler için farklılıkların korunmasını, haklarının tanınmasını, kamusal hizmetlerin eşit ve etkili bir şekilde sunulmasını talep ediyoruz. Mücadelemiz bunun içindir. Bütün engellilerle birlikte bu siyasal ve toplumsal hedefe ulaşmak mümkündür. Yeter ki gücümüzü birleştirelim, hedeflerimizi doğru tespit edelim ve kararlılıkla yürüyelim. Bunu başarırız dostlarım. 

Halk geçim, iktidar bekası için savaş peşinde

Türkiye’nin önünde iki ana gündem var. Biri ve asıl olanı halkın gündemidir. Yoksulluktur, sefalettir, açlıktır, işsizliktir, zulümdür, baskıdır. İktidarın gündemi ise halkın gerçek gündemini bastırmaya ve unutturmaya yönelik politikalardır. Bu politikaların başında da savaş planları gelmektedir. Sokağa ve iktidarın psikolojisine baktığımızda ortaya şöyle bir ülke tablosu çıkıyor. Halk geçim ve yaşam derdinde, AKP-MHP iktidarı ise kendi iktidarlarının bekası için savaş peşinde. Savaş öyle bir şey ki bütün toplumu saran bir şiddet iklimini de beraberinde getiriyor. Bu iktidarın politikaları savaş üzerine kuruludur dediğimizde, aynı zamanda bütün toplumsal alanları şiddete boğan bir iklimin de yaratıcısı olduğunu söylüyoruz. 

Savaş politikaları ile ayrıştırma ve kutuplaştırma anlayışı, şiddeti günlük yaşamın sıradan bir olgusu haline getirmiştir. Kadına, emekçiye şiddet normal ve meşru! Cezasızlık politikaları da bunları teşvik ediyor. Geçen hafta yaşadığımız hayvanlara karşı şiddet de bundan ayrı tutulamaz. Öyle bir zihniyet ki bütün canlıları ancak şiddetle kontrol altında tutabileceğini, bütün sorunları ancak şiddetle bastırabileceğini düşünüyor. Bu zihniyet hayvan haklarına saldırının da temelinde yatıyor. Konya’da bir barınakta hayvanlara karşı korkunç şiddetin görüntülerini izledik. Sokakta insanlara şiddet, çocuğa şiddet, kadına şiddet, emekçiye şiddet, ağaca, dereye, doğaya şiddet ve hayvanlara karşı acımasız insafsız bir şiddet. Bir şiddet toplumu yarattı bu iktidar. Ve bu kültür ve ortam iktidarın bir yönetme biçimi olarak uygulanıyor. İktidar ile toplumun keskin bir ayrım içinde olduğu bir süreci yaşıyoruz. 

İktidar seçim arefesinde savaşı ve şiddeti tırmandırmaktadır

Halkın sorunlarından kopuk, ülke gerçeklerinden uzak bir iktidar var. Yeni maceralarla toplumu felaketlerin içerisine sürüklemekten kaçınmıyor. Sürekli vurguladığımız hakikati bir kez daha tekrar edelim. AKP-MHP iktidarı talan, sömürü ve rant iktidarıdır. Ama böyle olduğu için de aynı zamanda bir kan, yalan ve savaş iktidarıdır. İktidarını kutuplaştırmayla, gerilimle, düşmanlaştırmayla ve savaşla ayakta tutan bir iktidar var karşımızda. Kurduğu ittifakları, girdiği ilişkileri ve yürüttüğü siyaseti bütünüyle bunun üzerine kurmuştur. Özellikle 2015’ten bu yana yoğunlaştırılan savaş ve şiddet siyaseti her seçim arefesinde daha fazla tırmandırılmaktadır. Şunu açıkça söyleyelim. Bu savaş siyasetinden iktidarın kendisi güç ve rant devşirirken; kaybeden ise halklar, toplum, demokrasi, özgürlükler oluyor. Kaybeden bütün ülke oluyor. Bütün bu politikaların faturasını ödeyen de yoksul halklarımız oluyor. 

Operasyonların altında yatan anlayış Kürt karşıtlığı ve düşmanlığıdır

O nedenle bizler savaşa karşı çıkalım çağrısı yaparken bunun dar anlaşılması için yapılan algı operasyonlarına aldırmayalım. Biz savaş politikalarına karşı çıkıyoruz açık ve net. Kürt sorununda güvenlikçi anlayışa ve savaş operasyonlarına karşı çıkıyoruz. Bu açık. Ancak savaşçı ve güvenlikçi anlayış sadece Kürtlere yönelik bir saldırı ve politika olarak anlaşılmamalıdır. Bugün Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik başlatılan operasyonların iki temel hedefi var. Bunu bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Stratejik hedef Kürtleri statüsüz bırakmak ve Kürtlerin kazanımlarını yok etmek üzerine kuruludur. Bu iktidar da kendisinden önce gelen iktidarların yaptığı devlet zihniyetini, Kürtlere karşı klasik devlet aklını sürdürüyor. Kürtler nerede bir kazanım elde etse bunu kendilerine karşı bir beka sorunu olarak topluma yansıtmaya ve kabul ettirmeye çalışıyorlar. O nedenle bu operasyonların altında yatan anlayış Kürt karşıtlığı ve düşmanlığıdır. Bunu teslim etmeden savaş politikalarının kullanılmak istendiği diğer alanları ve amaçları da yeterince kavrayamayız.   

İktidardan kurtulmak isteyen herkes bu oyunların amacının ne olduğunu kendisine yeniden sormalıdır

Diğer boyutlara gelince; bu iktidardan kurtulmak istiyorsak, bu oyunların amacının ne olduğunu herkes kendisine yeniden ve yeniden sormalıdır. Eğer bu oyunları boşa çıkaramazsak ve iktidarın kurduğu oyun sahası bizim dışımızda kalan muhalefeti de içine çekmeye devam ederse, korkarız ki bu iktidar hedeflerine ulaşmakta çok fazla zorlanmayacaktır. Biz korkmuyoruz, endişe ediyoruz. Endişemizin nedeni de mücadelede herhangi bir tereddüdümüzün olması değildir. Biz ülkenin geleceği için, toplumun aydınlık yarınlara kavuşması için bu oyunların boşa çıkarılması gerektiğini söylüyoruz. Bunun farkına varılmalıdır ve engellenmelidir. Bunu engellemenin yolu uyduruk gerekçelerin, bomboş argümanların arkasına dizilmek değildir. Cesur ve samimi bir biçimde bu oyunları açığa çıkarmak ve bunlara karşı mutlaka samimi ve kararlı bir duruş sergilemektir.

Kara operasyonunda müttefikleri insanlık suçları işleyen ÖSO çeteleri

Bugün Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik bir kara operasyonu gündemde tutuluyor. İcazet arayışları var bu iktidarın büyük güçlerden. Çeşitli pazarlıklar yapılıyor. Amaç bir yandan Kürtlere ve kazanımlarına saldırmak, diğer yandan ülke içinde siyaseti ve seçim sürecini kendi lehlerine dizayn etmektir. Eğer bir kara operasyonu başlatırlarsa kiminle yapacaklar, müttefikleri kim? ÖSO çeteleri. Kim bunlar? Suriye’de yıllardır insanlık suçu işlediklerini uluslararası kuruluşların ve çıplak gözle gözlem yapanların dile getirdiği bir gerçek. Bunlarla işbirliğinin Suriye halklarına ve Türkiye halklarına hangi faturaları çıkaracağını öngörmek bu kadar zor mu? Ne için bütün bu kirli oyunlar? Bütün bu kirli oyunlar mevcut iktidarı sürdürmek, iktidarın kurmakta olduğu rejimi yerleştirmek içindir. O nedenle Taksim saldırısını da çeşitli karartmalarla bir bahaneye dönüştürdüler. Taksim’deki o vahşi saldırıyla ilgili pek çok bilgi ve veri ortaya saçılıyor. Bunların büyük kısmı ve neredeyse tamamı Suriye’deki çetelerle, hatta IŞİD ile bağlantıya işaret ederken bunların üstü karartılıyor. MHP’nin bir ilçe başkanı ile fail olarak gösterilen şahıs arasında telefon konuşması tespit edildi ve derhal gündemden düşürüldü. Ortada bir karanlık senaryo var. Bu karanlık senaryo da bugünü esir alma, geleceği zapt etme amaçlı bir operasyondur. Buna karşı açık ve net söz söylemeden, bu karanlığı aydınlatma konusunda cesur bir tutum takınmadan, bu iktidara karşı diğer alanlarda da yürütülecek mücadele inandırıcı olmayacaktır. 

İktidar bir tür Franco rejimi tesis etmek istiyor

İktidarın planı, toplumu teslim almaya dönüktür, aynı zamanda seçim sürecini dizayn etmektir dedim. Peki, neden bu kadar önemli bu seçimler? Gerçekten kendilerini güvence altına almak için mi bu seçimleri kazanmak adına her türlü yolu deniyorlar. Evet, o da var. Bu iktidar ve iktidar ortakları, biriken suç dosyalarıyla gelecekte demokratik ve adil bir düzende hesap vermekten korkuyorlar. O nedenle iktidara tutunuyorlar. İktidarın seçim hesabı sadece bundan ibaret değildir. Bu seçim iktidar için aynı zamanda kurmakta olduğu rejimi yerleştirme dönemecidir. Yerleştirmek için tarihi bir fırsat olarak görülmektedir iktidar tarafından. Bu rejim de merkezinde tek adamın olduğu, totaliter unsurlarla bezenmiş, milliyetçi, devletçi, İslamcı bir rejimdir. Böylece bir tür Franco yönetimi tesis etmek istiyorlar. İşte bu rejimi bunun için son önemli viraj olarak görüyorlar.

Peki, iktidarın bu gidişatını durdurmak için, iktidarı değiştirmek ve yeni rejim inşasını engellemek için ne yapmak lazım? Bizler ne yapmak gerektiğini her gün söylüyoruz, açık söylüyoruz. Peki, diğer muhalefet partileri ne yapıyor? Bir defa savaş politikalarının arkasına dizilerek iktidarın çizdiği oyun sahasından ayrılamıyor. Bu başlı başına büyük bir çıkmaz oluşturuyor bizim dışımızda kalan muhalefet için. O oyun sahasında kalarak topluma özgür, demokratik ve aydınlık bir gelecek vaat edemezsiniz. Bunu sözde dile getirseniz bile inandırıcı olamazsınız. Bizler ise bir demokratik cumhuriyet hedefi koyduk önümüze. Bunu en geniş demokratik güçlerle gerçekleştirmek için mücadelemizi ve çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

6’lı Masanın önerisi gerçek ve güçlü demokrasi için zayıf


6’lı Masa dün bir anayasa değişikliği taslağı önerisi sundu. Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemini lağvetmeye, parlamenter sistemi yeniden yürürlüğe koymaya yönelik bir öneri bu. İçinde elbette pek çok olumlu madde var. Biz de orada öngörülen yargı bağımsızlığını ve Meclis’in güçlendirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Ancak toplamına baktığımızda bu önerinin gerçek ve güçlü bir demokrasi için eksik ve zayıf kaldığını görebilirsiniz. Bir tür tamir programı ortaya koyuyor bu öneri. Neyin tamiratı? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yürürlüğe girdikten sonra yaşanan tahribatların onarılması. Hedef bu. 


Peki, sürekli kriz ve çatışma üreten sistemin kendisine dönük bir dönüştürme, bir değişiklik iradesi var mı? Ne yazık ki o iradeyi göremiyoruz. Geçmişi belli düzenlemeleri geleceğin vaadi olarak sunmak bir çıkış değildir. Demokratik, çoğulcu, katılımcı yeni bir demokratik sistemdir Türkiye’nin ihtiyacı. Bu da 2’nci yüzyılında demokratik cumhuriyete geçişle mümkün olabilir. Şimdi muhalefetin bu programı için elbette pek çok şey söylenebilir. Bu, ancak seçimlerden sonra gerekli Meclis çoğunluğu oluşursa resmileşebilecek bir öneri. Ancak seçime kadar ne yapmak gerekir, seçime giden yolda ne yapmak gerekir sorusunun cevabı burada maalesef yok. Eğer amaç güçlü bir toplumsal sözleşme, kapsayıcı bir uzlaşma ve mutabakat oluşturmak ise seçim sürecinin de bu şekilde kavranması gerekiyor. Bu esaslar üzerine kurulması gerekiyor. Öneriye dönelim, Türkiye’nin çok yakından bildiği bir örnek üzerinden değerlendirme yapayım. 

Cesur ve köklü bir inşa ancak demokratik cumhuriyetle olabilir

Deprem hep gündemimizde ve yakında da bir deprem daha yaşandı Düzce merkezli. Yeniden depremle ilgili  tartışmalar gündeme geldi. Depreme karşı tedbirin ne olduğunu, gerçek çözümün nerede yattığını bilim insanları söylüyor. Bizler de bunun farkındayız. Mevcut hasar görmüş binaları onararak, dökülen sıvaları yeniden tazeleyerek, yarıkları alçıyla kapatarak depreme tedbir alamayız. Temelleri sağlam, malzemesinden çalınmamış, depreme dayanıklı yeni bir inşa gerekiyor. Kısacası hasarlı binaları tek tek tamir etmek değil cesur bir yeni şehir planı kurarak ancak depreme karşı etkili tedbir alınabilir. Biz de hasarları gideren bir yöntemin Türkiye’deki sorunları çözmeye yetmeyeceğini; tam tersine yeni cesur köklü bir inşayla özgürlükçü, demokratik, eşitlikçi, özgür bir yaşamı ve demokratik cumhuriyeti kurabileceğimizi söylüyoruz. Yeni inşa gerçek bir içeriğe sahip olmalıdır. Malzemeden çalmadan, işin kolayına kaçmadan, gerçeklerle yüzleşmekten korkmadan ancak yeni inşa yapılabilir. 

Demokratik dönüşüm iradesinin gerçek adresi de HDP’dir

Bizler seçimden sonra bunları elbette tartışacağız, şimdi de tartışmaya hazırız. Bunu bir buçuk yıldır söylüyoruz. Toplumun bütün kesimleriyle yeni inşa için neler yapılması gerektiğini ve önerilerimizi deklarasyonlarımızla, konuşmalarımızla ve kararlarımızla anlatıyoruz. İşte burada sözümüzü bir kez daha halkımıza yöneltiyoruz. Değerli halklarımız bilin ki, çıkış ancak güçlü bir demokratik dönüşüm iradesiyle gerçekleşebilir. Bu demokratik dönüşüm iradesinin gerçek adresi de HDP’dir. HDP’nin kurduğu ittifaklardır, bu ittifakları büyüterek güçlü bir demokrasi ortaklığı yaratmaktır. Demokrasi ittifakına toplumun tüm ezilenlerini, dışlananlarını, sömürülenlerini, zulme ve baskıya maruz kalanlarını bir araya getirerek ulaşırız. Bu konuda Emek ve Özgürlük İttifakı çok değerli ve önemli bir adımdır. Şimdi bunu genişletme zamanıdır, gerçek çözümü ve sahici alternatifi bu topluma sunma zamanıdır. Bu sorumluluğumuzdur, görevimizdir. Aynı zamanda bunu başarmaya dönük sağlam inancımızın ve kararlı mücadelemizin ifadesidir.

Bizler ancak bu yolla iktidarın yarattığı büyük yıkımlardan ve bu yıkımların kaynağında yer alan sistem unsurlarından kurtulabiliriz. Yani hem iktidarı değiştireceğiz hem de sitemi. Onarımlarla, yüzeysel restorasyonlarla mahcup ürkek reformlarla bu kısır döngüden çıkamayız. Daha cesur, daha kararlı ve daha güçlü alternatifler ortaya koymak gerekiyor. HDP de işte tam bunu yapıyor. Bu soygun iktidarına, bu talan ve rant iktidarına, bu yalan ve kan iktidarına karşı halklara gerçek alternatifi sunuyor. Mücadelenin yolunu gösteriyor, başarının imkanlarını gözler önüne seriyor. Başarmak için birlikte yürümemiz gerekiyor. Gerçek alternatifler üretmek zorundayız. Göz boyayan ve sadece tamiratla sınırlı kalan programların bizi sürekli bir kısır döngü içinde tuttuğunu da gözden kaçırmamalıyız.


6’lı Masaya da bütün toplumsal muhalefete ve demokrasi güçlerine de çağrımızdır; önerileri elbette tartışırız, elbette olumluya olumlu, iyiye iyi deriz ama eksiği yanlışı söylemekten de sakınmayız. Hakiki ortaklık, sahici dönüşüm iradesi ve gerçek bir müzakere ancak bu zeminde yürür. Biz toplumun tüm kesimleriyle özgürlükçü ve eşit yurttaşlığa dayalı bir gelecek istiyoruz. Bütün halkların özgür, inançların eşit olduğu, emekçilerin adil bir yaşam sürdükleri, kadınlar için özgür ve eşit bir geleceğin kurulduğu, gençlerin bugünden hayatın gerçek sahipleri olarak kabul edildiği, bütün dezavantajlı toplum kesimlerinin eşit olduğu bir gelecek istiyoruz. Bunun adına da özgürlükçü eşitlikçi demokratik cumhuriyet diyoruz. Alternatif budur, çözüm biziz. Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. 

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz